Yasemin Çakal, İsviçre’den politik oturma hakkı aldı.
"Çok mutluyum. Halen şok içindeyim. Benim için yeni bir hayat başladı. Sadece kendi adıma değil tüm kadınlar adına çok mutluyum. Şimdi yeniden doğmuş gibi yeni bir hayat kuracağım kendimle oğluma” diyor.
Feminist dizi The Handmaid's Tale’nin (Damızlık Kızın Öyküsü) başlangıç bölümünü hatırlayanlar vardır.
Editör kadın June, kadınların çalışması yasaklanınca daha doğrusu insan olmaktan kaynaklı tüm hakları ellerinden alınınca, kocası ve çocuğu ile birlikte başka bir ülkeye kaçmaya çalışırken yakalanıyor.
Üretken (dizide doğurgan anlamında) olduğu için de öldürülmüyor ve erkeklerin daha doğrusu patriyarkanın kurduğu Gilead Cumhuriyeti’nde kalmak zorunda kalıyor.
Sonrası ise tam bir hayatta kalma mücadelesi. Tam anlamıyla da feminist bir mücadele.
15 yıl hapsi istendi
Aslında Yasemin’in mücadelesi de bir yanıyla June ile benziyor.
Evliliği boyunca kocasından sistematik şiddet gördü ve yine bir şiddet anında, kendini savunurken erkeği öldürdü. Tutuklandı, 3 yıl hapishanede kaldı.
Yargılama sonunda meşru müdafaa hükümleri uygulanmadı ama buna rağmen TCK Madde 27’de düzenlenen “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verildi.
Yasemin’i Bakırköy Hapishanesi’nden çıkarken onlarca kadın karşıladı. İstinaf başvurusunu inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi bu kararı bozdu ve Yasemin’in 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verdi.
TIKLAYIN - Yasemin Çakal Davasında Ne Oldu?
İsviçre’nin kararı bir umut
The Handmaid's Tale feminist bir distopik dizi olarak sunulsa da biz Türkiyeli kadınlar için durum pek "distopik" değil. Elbette kadınlar olarak hak kayıplarımız tamamıyla dizi ile örtüşmüyor.
En azından şimdilik. Fakat biz Türkiyeli kadınlar, LGBTİ+'lar, kadın ve erkeğin eşitsiz kılınmak istendiğine her geçen gün fazlasıyla tanık oluyoruz.
Örneğin, eşcinselliğin henüz yasal olarak gerçekleşmese de yetkili hem de oldukça yetkili kişilerin açıklamalarıyla suç olarak tanımlanması. Eşcinsellerin hedef gösterilmesi.
Örneğin koronavirüsün sebebi olarak HIV’le yaşayanların, LGBTİ+’ların ve feministlerin gösterilmesi...
Örneğin, devleti, erkek şiddetinden ve çözümünden sorumlu olarak gösteren İstanbul Sözleşmesi’nin bir gece yarısı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile feshedilmesi gibi…
Kadınlar açısından gelişmeler, daha doğrusu geri gitmeler, tam olarak Gilead Cumhuriyeti ile örtüşmese de kelimenin tam anlamıyla süreç “şimdilik” böyle. Böylesi bir dönemde İsviçre’nin Yasemin’e politik oturum hakkı vermesi, kadın hareketi için bir umut, kazanım.
Elbette Türkiye için de bir anlamı var. İsviçre, bu kararı ile Türkiye’de kadınların can güvenliği olmadığını kabul etmiş ve bunu da Türkiye’ye ilan etmiş oluyor.
“Kararın arka planında erkek şiddeti var”
Yasemin ve avukatı Meriç Eyüboğlu
Yasemin’in avukatı O. Meriç Eyüboğlu, İsviçre’nin Yasemin’e verdiği “politik oturma hakkı” kararına ilişkin “Bu karar ile “politik suç” kategorisinde kabul edilmeyen “adli suç” olarak kabul edilen bir hususta politik oturma hakkı verilmiş oldu” diyor.
Ayrıca şu noktaya dikkat çekiyor:
“Bu kararın arka planında, hep söylediğimiz “erkek şiddeti davalarının politik davalar olduğu” kabulü yatıyor. Kararı tüm kadınlar için kıymetli kılan tam da bu nokta zaten.
“Bu kararın verilmesinde İstanbul Sözleşmesi sürecine ilişkin hükümetin tutumumun da önemli olduğunu düşünüyorum. Avrupa ülkelerine daha önceki başvurularda Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nin tarafı olması kadınların mevcut durumuna ilişkin bir veri olarak kabul ediliyordu, aktarılanlardan anlayabildiğim kadarıyla bu karar oluştururken, siyasi iktidarın sözleşmeden çekilme kararı sonrasında artık Türkiye’de kadınlara yönelik erkek şiddetine karşı hiçbir koruyucu mekanizmanın kalmamış olması da önemli bir etken olmuş. Oradaki avukat arkadaşlar, politik oturum hakkının kabulünde bu “yeni” durumun da etkili olduğunu ifade ediyor.”
“Oğlumla kendime yeni hayat kuracağım”
Bundan sonrasını Yasemin'den dinliyoruz:
“Çok mutluyum; şok içindeyim. Benim için yeni bir hayat başladı. Sadece kendi adıma değil tüm kadınlar adına çok mutluyum. Şimdi yeniden doğmuş gibi yeni bir hayat kuracağım kendimle oğluma.
"Bir yıldır buradaki kadınlar da benimle oturup kalktı onlar da aynı heyecanı yaşadı. Emsal bir karar oldu bu, hepimiz çok heyecanlıyız. Benim için başka bir dönem başladı.
'Hİç susmadım anlattım'
“Sen benim davalarımı takip eden bir gazeteciydin. Biliyorsun 3 yıl tutuklu kaldım, 15 davam oldu. Hiçbirinde kendimi rahat hissedip savunmamı yapamadım hep yazılı savunmak zorunda kaldım. Burada ise bütün haklarına önem veriyorlar. Psikolojine önem veriyorlar. İsviçre’de iki duruşmam oldu.
“İlk duruşmam 8.40’ta başladı akşam 6’ya geliyordu bittiğinde. İkinci duruşmam da öyle. Ben hiç susmadım. Hayatımı anlattım. Zaman zaman ağladım, fenalaştım. Ara verildi. Bir sürü şey oldu ama ben hiç susmadım, anlattım, anlatabildim.
“Ben dinlemediklerini sanıyordum buradaki duruşmalarda. Türkiye’deki kadar kalabalık olamasa da bir kadın grubu geldi burada onlar bana güç verdiler. Onlara da demiştim ‘beni dinlemiyorlar’ demiştim. Ağlamıştım. Öyle değilmiş. Dinliyorlarmış. Aşırı profesyonellerdi. Şaşkınım halen şaşkınım.
'Avukatlarım benle gurur duyardı'
“İki duruşma boyunca hiç susmadım. Türkiye’deki avukatlarım beni görseydi benle gurur duyarlardı. O kadar çok beni ikna etme çalışıyorlardı ki savunmamı konuşup yapmak için…Ben çok korkuyordum, çekiniyordum konuşamıyordum. Sanırım buranın verdiği bir özgüven de oluyor. Gelir gelmez bana ve oğluma psikolojik destek verdiler. Üç gün psikoloğa gidiyoruz birçok hakkımız var. Kurslara gidiyoruz; her ikimiz de dil öğreniyoruz.
“Bize iyi davranıyorlar. İnsanlar da bize iyi davranıyor. Göçmen sıkıntısı çok yaşamadık. Psikolojimizi çok önemsediler. Özgüveni de İsviçre verdi. Mesela benim psikoloğa gitmem bana iyi geldi. Türkiye’de yapamamıştım Mor Çatı sağlamıştı o desteği ancak ben hazır değildim. O kadar çok derdim vardı ki psikoloğa gitsem ne değişecek yaşadıklarımı mı silecek diye düşünüyordum..
“Burada korkmadan her yere tek başıma gidiyorum. Ben Beylikdüzü’ne bile tek başıma gidemiyordum. Ama ben şuan hiç bilmediğim bir ülkede kültürde kendimi daha iyi ifade edebiliyorum. Burada kendimi daha özgür ve güvende hissediyorum.
“Oğlum okula başladı. Her şey yolunda onun için. Futbol kursuna gidiyor. Entegre oldu, dili de iyi. Beni soruyorsan benim açımdan yeni bir hayat var. Eve çıkacağız. Buraya geldiğimden beri de kendime hedefler koymuştum. Birçoğunu da yaptım. Sağlık teknisyeni olmak istiyorum burada. Onun okulunu okuyacağım.”
Şiddetsiz yeni bir hafta dileği ile...
(EMK)