Bu yüzden kültür şoku üzerinde durmak ve düşüncelerimi dile getirmek ihtiyacını hissediyorum.
Kültür şoku, sosyologlara göre farklı kültürlerin karşılaşması sırasında ortaya çıkar ve genel olarak beş aşamalı bir süreçtir (Joas 2001). (1).
Goethe'nin zamanında olduğu gibi artık kültürlerin karşılaşması için insanların aynı mekanı paylaşmaları gerekmiyor. Televizyon, radyo, gazete, dergi, İnternet üzerinden kültürlerin buluşması sağlanabiliyor.
Her gün ortalama 2 milyon kişi, ülkeler arası sınırları aşıyor. Yılda 650 milyona yakın insan çeşitli ülkelere turist olarak giriş yapıyor (French 2000). (2)
Dünyayı dolaşan turistlerin 20-30 milyonu Türkiye'ye gelmektedir (Turizm Bakanlığı 2005) (3). Dolayısıyla Türkiye'de ve dünyada bir kültür şokunun ortaya çıkma olasılığı fazla.
Coşku
Kültür şokunun ilk aşamasında "coşku" duygusu hakim oluyor ve bireyler kendi kültürlerini sorgulamıyorlar. Anlaşmazlıkların sebebi olabileceklerini algılayamıyorlar, ama karşı tarafa da suç bulmuyorlar.
İlk turistler Türkiye'ye gelmeye başlayınca, halkta onlara karşı bir merak uyanmıştı. Acaba nasıl insanlar, nasıl yürüyor, konuşuyor veya eğleniyorlar diye merakla izleniyorlardı. Aynı durum, ilk Türkler Almanya'ya işçi olarak gittiklerinde, Almanlarda da görüldü.
O dönemleri yaşamış olan birinci kuşak erkeklerimizin "sulu hatıralarını" dinleyenler, bugün yabancılara neden düşmanca davranıldığını anlamakta zorluk çekebilirler.
Almanya'da 2006 yılının ilk altı ayında yabancılara yönelik 16000'den fazla saldırı yapılmıştır. Bunlar arasında ölümler ve ağır yaralamalar vardır.
Yabancılaşma
Kültür şokunun ikinci aşamasına erişilince "yabancılaşma" başlar. Kültürler arası yabancılaşma sürecinde suçu kendisinde arayanlar çoğalır. Türkiye'de bu aşamaya erişmiş bireyler çoğalıyor.
Kendi kültüründen kaynaklanan hataların yol açtığı anlaşmazlıklara daha fazla inanan bu grup, suçu kendisinde bulan çözümler üretmekle meşgul oluyor.
Mesela turist kadınların taciz edilmesi, bizim kültürümüzün yarattığı bir durum olarak algılanıyor. Oysa, kadınlara yönelik taciz sadece bizde değil, bütün ülkelerde vardır.
Suçlama
Kültür şokunun üçüncü aşamasında artık suçun kendisinde değil, karşı tarafta olduğu düşüncesi egemenlik kazanır. Buna "suçlama" safhası deniliyor.
Suçlama safhasına girmiş olanlar, kendi kültürlerine sarılmaya, onu korumaya ve savunmaya yönelirler. Türkiye'de de, kendilerini kültür savunucusu ilan eden kesimlerin kışkırtmalarına eğilim gösteren gruplar ortaya çıkıyor.
Kültür şokunun en tehlikeli aşaması budur. Çünkü bu aşamada birçok sosyal krizler ortaya çıkabiliyor.
Yanlış anlaşılmalar
Dördüncü aşamaya gelindiğinde bilinçsel bir değişiklik meydana geliyor. Kültür şokunun ardında "yanlış anlaşılmaların" yattığı düşüncesi ortaya çıkıyor.
Farklı kültürler, şapkalarını önlerine koyarak düşünmeye, anlaşmazlıkların sebeplerini aramaya başlarlar.
Bu arayış sonunda, birbirlerini karşılıklı olarak yanlış anladıkları duygusuna kapılarak, hatanın giderilmesi için zemin yaratırlar.
Anlaşma
Beşinci ve son aşamada "anlaşma" meydana gelir. Kültürler arası farklılıkları kavramış, her kültürün kendine özgü niteliklere sahip olduğunu kabullenme eğilimine sahip insanlarla birlikte birbirine hoşgörüyle yaklaşma, anlama eğilimi çoğalmıştır. Böylece kültür şoku atlatılmış olur.
Başka bir kültürün devreye girmesiyle yeniden başlayan bu süreçte, önceki tecrübelerinden hareket eden bireyler, yeni kültür şokunu daha çabuk atlatarak, kültürler arası barışın devamını sağlayan birer güvence haline gelirler.
Dünyanın güncel durumuna bakınca, bu teorinin yanlış olduğu izlenimi doğuyor. Kültürler arası savaş naraları atanlar, kültürler arası barışı savunanlardan daha fazla gibi görünüyor.
Fakat bu yanıltıcıdır. İnsanların çoğu barıştan yanadır, ama olanların olanakları, savaştan yana olanlar kadar fazla olmadığından, yeryüzünde kültürler arası barışın sağlanması mümkün olamıyor.
Yakınlık ve düşmanlık
Toplumlar, hem kendi içinde hem de dışındaki kültürlerle, bugün olduğu kadar hiçbir dönemde yüz yüze gelme fırsatını yakalamadı. Buna rağmen bugünkü kadar yeryüzünde birbirine düşman kültürler de olmadı.
Eski savaşlar erkekler arasında olurdu, omuz onuza çarpışılır, düşmanlar yüz yüze bakarlardı.
Bugün birbirlerini görmeden savaşanlar, barışseverleri öldürmekle meşguller. Buna barış arayışı diyorlar.
Hayat ve ölüm
Kültürlerin birbirlerini yok etmeye çalıştığı kolektif bir kültür şoku yaşıyoruz ve üçüncü aşamasında yer alıyoruz. Bu süreçten ne kadar çabuk geçersek, şapkalarımızı önümüze koyma sürecine o kadar çabuk erişeceğiz.
Karşılıklı suçlamaları bir kenara bırakıp, yanlış anlaşılmaların nerede ve neden ortaya çıktıklarını keşfetmeye çalışacağız.
Fakat dördüncü aşamaya ulaşmamızı engelleyecek, dolayısıyla genel barışın hakim olmasını önleyecek büyük bir silah deposu haline getirdiğimiz dünyayı silahtan topyekun arındırma fikrine sıcak bakmıyoruz.
Demokrasiyi, kendimize göre yorumlayıp, içeriğini isteğe göre değiştirip, lastik gibi çekip kısalan bir araç olarak kullanıyor, istersek ölüm, istersek hayat veren bir mekanizma olarak görüyoruz.
Belki bugünkünden daha akıllı kuşaklar sayesinde demokrasi adına layık bir rejim olarak kalabilecektir ya da bir daha dirilemeyecek, dünya kendi başını yiyen bir yılan haline gelecektir. (İT/EÖ)
(1) Joas, H. 2001. Lehrbuch der Soziologie, Campus Verlag: Frankfurt, New York.
(2) French, H.2000. Vanishing Borders: Protecting the Planet in the Age of Globalization. Norton: New York.
(3) T.C.Turizm Bakanlığı, Ankara, 2005.
(*) Doç. Dr. İsmail Tufan, Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümü öğretim üyesi.