Yaşar Parlak 18 Ağustos 2004'te Silvan'da Selahaddin Eyyubi Camisi'nin avlusunda silahlı saldırıya uğradı. Öldü, 48 yaşındaydı.
Diyarbakırlıydı, 1956'da doğdu. Annesi evde dört çocuğunu büyütmek için çalıştı, babası tüccarlık yaparak evin geçimini sağladı. Parlak, Silvan'da liseyi bitirdikten sonra 1973'te Günaydın gazetesinde muhabirliğe başladı.
Milliyet, Hürriyet, Cumhuriyet, Yeni Haber, Günaydın, Bugün, Meydan ve Akşam'da çalıştı. 17 Şubat 1988'den itibaren Silvan Mücadele gazetesini çıkardı. Parlak 1980'de "Silvan Tarihi", 1997'de "Çeşitli Yönleri İle Silvan" kitaplarını yayımladı.
1988'de İran-Irak Savaşı sona erdiğinde Kürt lideri Mesut Barzani ve 1991'de Şemdin Sakık ile röportaj yaptı.
25 Nisan 1998'de "PKK'nın önde gelen isimlerinden Şemdin Sakık'ın itirafları" haberinde adı geçti. 31 Ekim 2000'de bu sürecin 28 Şubat 1997'deki post modern askeri darbesiyle alakalı olduğu anlaşıldı.
Sakık'ın sözde itiraflarının Genelkurmay İstihbarat Dairesi'nde hazırlanan Güçlü Eylem Planı'nın parçası olduğu ve adı geçenlerin itibarsızlaştırılmasının hedeflendiği ortaya çıktı. Yaşar Parlak da gazetelere sızdırılan haberlerde "işbirlikçi" denilerek itibarsızlaştırılmak istenen gazeteciler arasındaydı.
Parlak 2004'te yayımladığı "Şehitler Şehri Silvan" kitabında 1990-2000'de bölgedeki faili meçhulleri anlattı, JİTEM'in ve Hizbullah'ın rolünü deşifre etti. Kitap yayımlandıktan üç ay sonra öldürüldü. Parlak evli ve altı çocuk babasıydı.
Oğlu Ferhat Parlak anlatıyor
Babam Silvan'da 31 yıllık gazeteci-yazardı. "Şehitler Şehri Silvan"ı yayımlamaya çalışırken, dönemin Silvan Cumhuriyet Başsavcısı ile üç saat tartışmak zorunda kaldı. İzin çıkmayınca, kitabı kendi imkânıyla bastırdı. İkinci kitabı yazacağını önsözde belirtmişti.
Silvan Kaymakamı Ahmet Çınar kitap piyasaya sürülmeden yasakladı. Babam da kitapları sakladı ve İstanbul'a gitti. O dönemde, kitap yayımlandıktan üç ay sonra bir komplonun kurbanı oldu.
Babam 28 Şubat'ta da itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştı. Bu sefer farklı bir yol denendi. Bölgemizde namus meselesi önemlidir, böyle işlere bulaşanlar hor görülür. Babam hakkında bir ihbar telefonuyla babamın kız kaçırdığı iddia edildi. Bahsi geçen hanım babaanneme ve babama ev işleri için hizmetçi olarak gelirdi.
O ihbar sonucunda 14 Nisan 2004'te baskın yapıldı. Babamı ve o hanımı alıp götürdüler ifadelerini aldılar. Babam ilk mahkemede beraat etti. O hanım da birkaç ay korumaya alındıktan sonra ailesine teslim edildi, daha sonra evlendi ve bir kızı oldu.
"Kitabın kurbanı olabilirim"
O süreçte ben İstanbul'daydım, babam kitap satışı için geldiğinde görüştük. Kendisine iftira atıldığını, suçsuz olduğunu anlatmıştı. "Neden bu kitabı yayımlamaya çalışırken bu olaylar başıma geldi? Kitabın kurbanı olabilirim" demişti.
Babam Silvan'a döndükten birkaç gün sonra Hizbullah tekniğiyle ensesinden tek kurşunla vuruldu. Bu itibarsızlaştırılma neticesinde babamın cinayetinin siyasi olmadığının gösterilmeye çalışıldığına inanıyorum.
Zaten komplodan ötürü resmi makamlarca da olaya adli bir vaka gibi yaklaşıldı, sekiz yıldır babamın fail bulunamadı.
Babam daha önce haberlerinden ötürü pek çok defa gözaltına alınmış ve tehdit edilmişti. O gün evden camiye neden ve nasıl gittiğini bilmiyoruz. Emniyet Müdürlüğü'nün 100 metre yakınında vurulmasına rağmen, polisler olay yerine yarım saat sonra gelmiş.
Vatandaşlar tarafından Silvan Devlet Hastanesi'ne kaldırılmış, orada da bir saate yakın bekletilmiş. Diyarbakır'a sevk edildiğinde yolda kan kaybından hayatını kaybetmiş.
Hukuki boyut
Soruşturma sırasında Silvan Emniyeti tarafından evde bulunan farklı marka sigara izmaritleri ve olay yerindeki kovanlar alındı. O günden beri hiçbir şey yapılmadı. 2005'te Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Başbakanlığa dilekçe verdim. Bunun üzerine İçişleri Bakanlığı'ndan gelen bir ekip ifademizi aldı.
Daha sonra 28 Nisan 2005'te Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. 23 Mayıs 2012'de bu dava kapandı. Bu süreçte babamın cep telefonundan en son kiminle görüştüğü neden çıkarılmadı?
Ağabeyim dosyayı Yargıtay'a gönderdi. Yargıtay dönüşü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvuracağız. Ben ve annem suç duyurusunda bulunduk.
Soruşturmayla ilgili savcı bana tebligat yapıldığını ama tebligata rağmen ifade vermediğimi söyledi. Bana tebligat ulaşmadı.
Burada tuhaflık yok mu? Babamın hakkını ararken tebligat gelse neden ifade vermeyim? Tebligat yapıldıysa benim imzam nerede? Dosya bu şekilde kapandı.
Hizbullah 2000'de çökertildi denildi ama Hizbullah'ın bölgede varlığının sürdüğüne inanıyorum.
Birkaç yıl önce Silvan Mücadele Gazetesi'nde "Hizbulşeytan ve Silvan" adında yazı yazdım.
Bu yazıdan sonra tehdit edildim. Şahitlerim ve ses kayıtlarım vardı. 29 Nisan 2010'da Silvan Cumhuriyet Başsavcılığı'na hakaret ve ölümlü tehdit gerekçesiyle suç duyurusunda bulundum.
Korktum, davadan vazgeçtim ve altı ay İstanbul'a sığındım.
Başbakan'ın kendi dönemimde faili meçhul cinayet işlenmediğine dair açıklaması var. Bu noktada yanılıyor. Babamın cinayetini aydınlatmayan bir hükümetin başbakanı "Faili meçhul işlenmedi" demesin.
Babamın post modern askeri darbe döneminde hedef gösterilmesiyle ilgili 28 Şubat 2012'de Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir ve Hürriyet yazarı Oktay Ekşi hakkında Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundum. Henüz savcılık beni çağırmadı.
Babamın ismini basın meslek örgütlerinin "öldürülen gazeteciler" listesinde görmeyince çok üzüldüm. Cinayetin basında neden gazeteci cinayeti olarak yansıtılmadığına da anlam veremedim. (EG/BA)
* Öldürülen Gazeteciler ve Cezasızlık dizisindeki diğer yazılar için tıklayınız.