Yaşar Kemal gidişinin 42. gününde Heybeliada'da şiirlerinden, anılarından ve romanlarından parçalar okunarak şarkılarla ve türkülerle helva kararak, koliva bölüşülerek anıldı.
Heybeliada Kütüphane Girişimi'nin cumartesi günü Kafe Ziyade'de düzenlediği buluşmada Ayşe Semiha Baban ve gazeteci Zeynep Oral'ın Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor, Bugünlerde Bahar İndi, İnce Memed 1, Deniz Küstü, Yağmurcuk Kuşu, Bu Bir Çağrıdır, Binbir Çiçekli Bahçe romanlarından hazırladığı seçkiyi Ayşe Erzan, Tülay Özdeş, Ayşe Sarısayın, Ahmet Tunçberk, Saygı Yağmurdereli, Levent Yılmaz seslendirdiler.
Program Ayşe Erzan'ın açılıştaki "Bugün Yaşar Kemal’in özgün dilinin büyüsüne kulak vermek, şiirlerinden, romanlarından, anılarından parçalar okuyarak beraber olmak istedik. 'Bir kütüphanenin yaşamını değiştirmiş, olduğunu' söyleyen Yaşar Kemal’le başbaşayız" sözleriyle başladı.
Yıl 1955, İnce Memed
(…) İnce Memedden bir daha haber alınamadı. İmi timi bellisiz oldu. O gün bu gündür, Dikenlidüzü köylüleri her yıl çift koşmazdan önce, çakırdikenliğe büyük bir toy düğünle ateş verirler. Ateş üç gün üç gece düzde, doludizgin yuvarlanır. Çakırdikenliği delicesine yanar. Yanan dikenlikten çığlıklar gelir. Bu ateşle birlikte de Alidağın doruğunda bir top ışık parlar. Dağın başı üç gün üç gece ağarır, gündüz gibi olur. (…)
Yıl 1978, Deniz Küstü
Ayşe Semiha Baban (solda) ve Ülkü Özen. |
Genç kızlarla genç oğlanlar teknelerine binip çifter çifter mor denize açıldılar, denizin ortasında hem balık tutup, hem güneşe karışarak seviştiler, Kimse onlara bakmadı bile...
Adamda çok işler, çok güzel şeyler oldu... Düş kurdular insanlar durmadan... Düş kurmaktan utanmadılar. Bir gün bu düşler gerçekleşemez, demeden, umutlarını içlerine gömme belasına uğramadan...
Ve Menekşede bir ada, ben sağ oldukça, Menekşedeki bu ada duracak, ben, bir de Mahmut, bir de İlya, badanacı Leon Usta adamızı düşlemekten bıkıp usanmayacağız. Bazı gün adamıza, o gün Ahmedi bir iyi yönünü bulup alacak, öbürsü gün sarhoş olup emekli orospu Zelihanın kapısına gece yarısı varıp dayanan, onu aşağılayan Haydarı adamızdan öfkeyle, bir daha onu adamıza ayak bastırmamak koşuluyla kovacaktık.
Yıl 1980, Yağmurcuk Kuşu
Esrük dağı ağzına kadar binbir türlü çiçekle, otla doluydu, diz boyu. İnce, serince bir yel durmadan esiyor, tatlı bir güneş alabildiğine dağı dolduruyordu. Yaylada her gün bir düğün bayramdı. Davulunu zurnasını çeken çalgıcılar da yaylalara doluşuyordu. Köyün yarısı Ermeniydi. Ama onlar da Kürtçe konuşuyorlardı. Kırıma, düşmanlığa kadar aralarından su sızmıyordu. Müslüman Kürtler Paskalyada tıpkı Ermeniler gibi yumurta boyayarak onların bayramlarına, Ermeniler de kurban bayramlarında kurbanlar keserek bunların bayramlarına katılıyorlardı. Yüzyıllardan bu yana bu kardeşlik, dostluk hiçbir ayrı gayrı gözetilmeden sürüp gelmişti. Ermeniler camilerde Tanrılarına dua ediyor, Müslümanlar kiliselerde namaz kılıyorlardı. (...)
Kürtlerin en Türkü, Türklerin en Kürdü
Ayşe Erzan, Yaşar Kemal'in Bu Bir Çağrıdır kitabına geçerken şöyle bir sunuş yaptı:
‘’Yaşar Kemal'in her kitabı bir çığlık, her çığlığı da, şiddeti dışlayan, dostluğa, barışmaya, kucaklaşmaya bir çağrı...’Barışa bir çağrı. İncecik bir delikanlıyken başlamıştı duruşuyla, sözleriyle, yazdıklarıyla bu çağrıya, son güne dek sürdürdü...
Sait Faik, bir kitabını imzalarken şöyle yazmış Yaşar Kemal’e: Kürtlerin en Türküne; Türklerin en Kürdüne.
‘’En son kitabı "Bu bir Çağrıdır"da onun o gümbür gümbür sesi duyuluyor yine.’’
Yıl 2012, Bu Bir Çağrıdır
Ey Türk halkı, Kürt halkı, bu toprakların kültür zenginliği olan tüm halklar, sözüm hepinizedir. Yirmi yıldan fazladır bu ülkede herkesin onuruyla, barış içinde yaşaması için çağrıda bulundum. Bu çağrıları bu kitapta toplayarak bir kez daha sesleniyorum. Bu kardeş kavgasında binlerce, binlerce gencimizi toprağa verdik. Çok kötülük, zulüm oldu. Bu savaş bin yıllık kardeşliğin yolunu kesti. Dostluk topraklarına öfke ve kin tohumları serpildi.
(…) İnsanlık doğamızı korumanın yaşamımızın birinci koşulu olduğu bilincine nasıl varmışsa, dilleri ve kültürleri korumanın da aynı olduğunun bilincine çoktan vardı. İnsanlığın yarattığı insanı insan yapan kültürler hepimizin zenginliğidir.
(…) Ülkemizin onurunu, ekmeğini, kültür zenginliğini kurtarmak elimizde. Gelin de doğru dürüst bir demokratik düzenin kurulması için aklımızla, yüreğimizle elele verelim.
Bu bir çağrıdır.
Yıl 2009, Vasiyet’inden
"Bir, benim kitaplarımı okuyan katil olmasın, savaş düşmanı olsun. İki, insanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin.
Benim kitaplarımı okuyanlar bilsinler ki, bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir.
Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır.
Benim kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar.”
Şiirler ve müzikler
Aralarda, Şebnem İlkmen ve Vassiliki Papageorgiou, çağdaş Yunan şairlerinden Lazaros Andreu’dan, Nikos Papazoğlu tarafından bestelenmiş bir şiir seslendirdi.
Ufuk Karakoç, Aşık Veysel’den “Uzun ince bir yoldayım”, Neşet Ertaş’tan “Sürmelim”i ve sonunda Anonim bir Elazığ Ağıdı, “Şu Fıratın Suyu Akar Serindir"i okudu.
Ve Yaşar Kemal’den üç şiir; Merhaba, Hannaya Şiirler, Kapı.
Sıra Helva ve Kolivada
Programın sonunda sıra helva ve kolivaya geldiğine Ayşe Erzan Kütüphane Girişimi olarak "Yaşar Kemal’in sevgili eşi Ayşe Semiha Baban ve Zeynep Oral’a seçkileri ve kaynakları paylaştıkları için, ayrıca imeceye katılan herkese" teşekkür etti.
"Yaşar Kemal’in her dile, her kültüre gösterdiği saygı ve sevgiyi kendi aramızda yaşatabilmek dileği ile hem helvasını hem kolivasını yaptık. Helva lügatlere göre, İbranice kökenli bir sözcük, tatlı anlamına geliyor, ordan Arapçaya, ordan da tüm Anadolu dillerine yayılmış.
"Koliva eski Yunanca kökenli; ekin tanesi demek. Karadenizde bu mısır oluyor, bazı yerde darı. K-Holiva- Halwa-Helva olur a, belki de kardeş kelimelerdir? Çok eski zamanlardan beri, tüm Akdeniz havzasında halklar, yaşamın yeniden yeşermesini temsil eden tohumla ve tadını hatırlatan şekerle yad ediyor ölmüşlerini. Nur içinde yatsınlar." (NM)