An’anesine anneler günü kutlaması için gidecekleri sırada araba anahtarlarını bulamayan babasının, annesine bağırmasına bozulan ve tepkisini “Sanki anneme taşasay’dan fırlanta yüzük aldın da… Bir de bağırıyorsun.” diyerek dile getiren Gülrenk bu yazının kahramanı. O arkadaşımın torunu, benim de beş yaşındaki arkadaşım.
Kendisi okuma bilmediği için –onun deyimiyle-bakkalcının da okuma bilmeyeceğini iddia edip, alınacaklar listesini ezberleyerek bakkala giden Gülrenk, bir zamane çocuğu. Çoğu kez an’anesinin aracılığıyla incili fıkraları bize ulaştığında, günümüz renkleniyor.
Ağabeyi Gülağ on üç yaşında. Kardeşi de annesinin karnında yedi aylık. Abla olacağını öğrendiğinde annesine “Babamın haberi var mı?” diyen, annesinin üç boyutlu gebelik ultrasonograsi çekilirken ekranda kardeşini gördüğünde doktoru ittirip, cihaza daha da yaklaşarak avaz avaz “Ane arçelik… Ane arçelik. Ane; bak senin karnında çelik var. “ diye bağıran muzur bir çocuk o.
Bisikletçinin önünden geçerlerken dedesine “İstersen içerdeki bisikletlere bir bakalım! Eğer bir gün bana bisiklet almak istersen nereye gideceğini düşünmezsin. Burayı hemencecik bulursun” diyen ve eve üç tekerlekli bir bisikletle dönmeyi başaran, işten eve dönen annesine “Halam çok yalancı. Valla yalancı. Bana ‘annen gelmeden önce oyuncakları toplayalım. Ben de evi silip, süpüreyim.’ dedi. Ama önce süpürdü, sonra da sildi. Halam beni kandırmış di mi ane” diyebilen gözlemci ve eleştirel bir çocuk o.
Babaannesi gün boyu bir şey yemediğini annesine aktarınca, “Neden yemedin?” sorusunu “Çünkü bir şey yememe gerek yokmuş. İnsanın rızkını Allah veriyormuş ya… Babaannem rızkın, yemek olduğunu söyledi ya akşam. Artık beni Allah doyuracak. Hiç bir şey yemeyeceğim “ deyip, iki gün boyunca da sözünü tutan sosyal zekası yüksek bir çocuk o.
Dayısının askere gideceğini öğrendiğinde kuzeni Şeyma için üzülen, yengesinin de askere gitmesi durumunda “Şeyma’ya kim bakacak? diye kaygılanan, “Kadınlar askere gitmez” diyen babasına “Sen öyle zannet… Ben televizyonda asker kadınlar gördüm” yanıtı veren bir analitik düşünceli bir çocuk o.
Gülağ’ın veli toplantısından dönen annesi “Türkçe öğretmenin yazını okuyamadığından şikayet etti. Çok üzüldüm. Nerede oğlum; o inci gibi yazın?“ diye bağırınca, ”Anneciğim, ‘inci’ dedin ya! İnci takasım geldi. İncilerini nereye koymuştun?” deyip, ortalığı yumuşatan, “Yavrum, çok açsın. Bir şeyler yiyelim artık“ diyen annesine “Ya, ane sen benim karnımda mı yaşıyorsun? Nerden biliyorsun aç olduğumu. Ben aç olup olmadığıma karar verebilirim. Ve kararımı verdim: Aç değilim” diyebilen bir çocuk o.
Adının baş harfini yazmayı öğrendiğinde babasına yönelttiği “Senin adın neyle başlıyor?” sorusuna “Adım Nurullah olduğuna göre ‘Ne’ ile başlıyor” yanıtı alınca “Hayır baba: Adın ‘Nu’ ile başlıyor. ‘Ne’ ile başlasaydı sana ‘Nerelleh ‘derdik.” diyen, an’anesine “Evimizin yanındaki okul mavi önlüklü. Ben kreşten mezun olduğumda formalı okula gitmek istiyorum. Bunu nasıl söyleyeceğim annemlere.” kaygısını taşıyan şirin bir çocuk o.
Kreşteki arkadaşı Orçun’la bazen sorun yaşadığından bir akşam annesi “Bugün ilişkileriniz nasıldı?” diye sorunca “Orçun benim yapmacık dostum, ane” yanıtı alıyor. “O ne demek kızım. Yapmacık dost diye bir şey yoktur. Bir insan ya dostundur, ya da değildir.“ sorusuna Gülrenk’in yanıtı şaşırtıcı. “Hayır ane, öyle değil… Orçun çok yaramaz bir çocuk. Herkese zarar verdiği için ben onunla dost olmak istemiyorum. Ama öğretmenim beni onunla aynı oyun grubuna koyunca mecburen oynuyorum. O zaman Orçun’la yapmacık dost oluyorum.”
Annesi kızını işyerine götüreceğine söz veriyor. Ancak o akşam ağabeyiyle kavga edince, bu sözün yerine getirilemeyeceğini düşünmüş olmalı ki, bizimki evin içinde dans edip, şarkı söylüyor: “Benim annem güzel annem / Çocuklarına verdiği sözleri tutan annem/ Hiç bir zaman sözlerini unutmayan annem…”
İkinci adı Nur olan Gülrenk bu adı hiç sevmiyor. Geçenlerde nüfus cüzdanı ve bir kalemle annesinin yanına gelip: “Gülrenk Nur; Chang-Chung gibi iki tane, Çinli adı gibi. Buraya ‘Eylül’ yaz.” diye ısrar etmiş. Pres kaplı nüfus cüzdanına istediği ismin yazılamayacağını öğrendiğinde üzülen, konuyu duyan hakim amcası telefonda “18 yaşına girdiğinde, dava açar adını değiştiririz; üzülme” deyince mutlu olan bir çocuk o.
Türkçe sınavında "fiil nedir" sorusunu doğru yanıtlamayan oğluna “Yedinci sınıfsın ve fiil nedir bilmiyorsun haa...” diye annesi kızınca: “Hayvanat bahçesinde domates yiyen bir hayvandır” yanıtını veren Gülrenk’in iki yaşlarındayken hayvanat bahçesinde gördüğü ve önüne konan bir kasa domatesi bir hortum darbesiyle bitiriveren filden söz ettiğini anlayıp gülen ev halkına sinirlenen bir çocuk o.
Gülrenk Ankara’da bir huzurevinde kalan annesinin an’anesine ‘kocanne’ diyor. Bir gün ana-kız tartışınca bizimki annesine “Seni cezalandırmak için yaşlanınca kocanne gibi huzurevine yerleştireceğim ve hiç ziyaretine gelmeyeceğim” demiş. “Ama huzurevlerinde yaşlılara çok iyi bakılıyor” deyince, “O zaman seni evde bırakarak cezalandıracağım ve ziyaret etmeyeceğim” deyiveren hazır cevap bir çocuk o.
Geçen yıl bir akşam “Ane, biliyor musun ben Derin’e aşık oldum.” demesine tepki alamayınca kaşlarını çatıp, ellerini yana açarak “Ben gerçekten aşık oldum. Ya anlamıyor musun?” diyen Gülrenk ertesi gün sınıfın kapısında sevgilisiyle karşılaşınca annesinin paltosunu çekiştirerek “Ane, ne kadar tatlı bir çocuk değil mi?" diyebilen ya da “Derin tam evlenilecek adam. Bugün takım elbisesi ve kravatıyla öyle yakışıklıydı ki. Sen Nerelleh Babamla evli olmasaydın, kesinlikle onunla evlenirdin” diyebilen şirin bir çocuk o.
Bu aralar sakız çiğnerken dişi titreyen (sallanan yani) Gülrenk’in son incisi… Ceketinin yakasındaki iğneyi beğenen arkadaşlarının “nereden aldın” sorusunu “Gülrenk’in babaannesi aldı: hediye” yanıtı veriyor annesi. Bizimki konuyu babaannesine aktarırken “Ben yanında olmasaydım annem kesinlikle ‘kaynanam aldı’ derdi.”
Her eve bir Gülrenk mi lazım ne? (ŞD/TK)
* Şadiye Dönümcü. Sosyal Hizmet Uzmanı.
** "Gülrenk"ler; yaşamımızın rengi ve neşesi. Yeni yılınızın rengi, keyfi ve neşesi çok olsun.