Geçtiğimiz günlerde bale öğrencileriyle yapılan bir atölye nedeniyle tanıdığım bir konuk eğitmen/ koreografın, işini yapmakta seçtiği yolun bu bağlamda kamuoyuna duyurulması gereli diye düşünüyorum. Nasıl başlayıp, nasıl tamamlayacağımı açıkça göremesem de bir ucundan yazmalıyım.
Koreograf, Adam Benjamin. İngiliz sanatçı koreograflığının yanı sıra dansçı da. Candoco dans topluluğunun kurucularından. Çalıştığı koreografi tarz "integrated dance" (tümleşik dans) olarak tanımlanıyor. Adam Benjamin, pek çok uluslar arası belgede yer alan renk, ırk... vb. farkı gözetmeksizin diye başlayan (ve aslında artık dans dünyasında pek de yeri olmayan) farklılıkları kucaklamanın yanı sıra, bedensel olarak farklı olanları da içeren bir dansçı çeşitliliği içinde çalışıyor.
Ancak, hakkında yazılanlardan ve röportajlarından anlaşılan o ki, Benjamin integrated dance tanımını da bu tarzda çalışan diğerlerinin algıladığı biçimiyle algılamıyor ve yorumlamıyor. Bu tarz çalışan diğer bazı koreografların yaklaşımını eleştirerek, amacının yalnızca, koltuk değneği ile yaşamakta olan bir insana sahne üzerinde yer vermek olmadığının altını çiziyor:
"Nasıl ki bir çağdaş dans topluluğuyla çalışırken koreografi insan bedeni üzerine oluşturuluyor ise, engelli insanları içeren bir dans topluluğuyla yaptığım çalışmalarda da esasta hiç bir fark yok. Kesinlikle aynı yolu izliyorum, tek fark çok daha ilginç bir çalışma ortamı olması. Bu tür çalışmalarda koreografilerimi gerçekleştirirken temel malzemem, engelsiz ve engelli, içerdiği tüm farklılıklarla insan bedeni. İzleyicilerden duymayı amaçladığım ise, asla sakatlar da sahneye çıkabiliyorlar ne harika değil mi? sözcükleri değil. Amaçladığım, aynı artistik anlatıma, yeni bir yoldan, farklılıklarla barışarak, farklılıkların varlığını kutlamak yoluyla ulaşmak. Hatta, barışmaktan çok kutlamak farklılıkların varlığını...."
Bir yandan Adam Benjamin'in öğrencilerle yaptığı çalışmayı izler ve kimi zaman da gözümün kestiği bölümlerinde öğrencilerle birlikte çalışırken, bir yandan da onun ülkesini ve kendi ülkemi kıyasladım ister istemez. Bir yandan ülkelerimiz arasındaki, sakat ya da sağlam, insanlara sunulan, sunulmayan olanakları karşılaştırırken, bir yandan aklım ister istemez meslektaşlarıma, çağdaş dans alanında çalışan insanlara gitti. Bireylerin, önce kendine sonra yaşadıkları topluma ve sorunlarına duyarlılıkları ya da duyarsızlıkları, yaratıcıların, sanatçıların toplumun sorunlarına duyarlılıkları ya da duyarsızlıkları, mesleği her ne olursa olsun birey olmanın, işini yaparken insana yüklediği sorumlulukları gibi düşünceler kafamda dans etmeye başladı...
Gülüm Pekcan'ın denetiminde yürütülen çalışma neticesinde, sakat olmayan dansçıların yanısıra, tekerlekli sandalyeleri ve koltuk değnekleri ile diğer dansçılar da sıraları geldikçe sahne üzerinde yerlerini almaya başladılar. Burada, "ilk çalışma" olma niteliğinden ötürü yapılan işi eleştirmek değil niyetim. Bu konuda, kısaca Adam Benjamin'in yaklaşımını pek de uygun bulmadığımı söylemekte yetinmem yerinde olur. Gösterinin, bir caz parçası eşliğinde sunulan bölümünden söz etmeden geçmek de olmayacak gibi. Tekerlekli iskemleleriyle kız ve erkek dansçılar ve karşılarında iki ayağı üzerinde duran ve engelsiz görünen dansçılardı bu bölümün dansçıları. Belki de yaşamında dans pistinde hiç dans etmemiş olanların dışa vurdukları enerji ve bedenleri yoluyla var güçleriyle dışa vurdukları katılma isteği, diğerlerinin enerji ve katılımını gölgede bırakıyordu.
Dansa dair bu tarz bir çalışmanın sahne üzerinde yer alması kimilerince zorlama yapay gibi nitelendirilse, ve izlediğimiz gösterinin yaratıcılık açısından başarısı tartışılır olmasına karşın; post modern/modern dans adı altında üretilen ve "neden ve kim için yapıldığı"nı anlamakta zorluk çektiğimiz kimi işlerin yanında bu çalışma, hiç değilse amacı bakımından yerini bulmuş bir yapımdı. Her ne kadar, gözlerimiz, yüreğimiz ve aklımız, dans diliyle "başka bir dünya mümkün" tezini destekleyen yapımların da sanat dünyasında yerini almasını beklemekte olsa da. (MA/EK)