Kararda öncelikle yazıların niteliği ve TMK'nun 6. maddesinin ne olduğu üzerinde durulmuştur. Mahkeme "(.....) Sözü geçen yazılardan (Yasalar üstü bir DGM Savcısı: Nusret Demiral) başlıklı yazı, esas itibariyle adı geçen savcının, kimi mesleki uygulama ve davranışları ele alınmak suretiyle eleştiri konusu yapılmak istendiği anlaşılmaktadır" diyerek yapılan bu yayınlar ile savcı Nusret Demiral'ın hedef gösterilmiş sayılıp sayılmayacağı üzerinde durmuştur.
Karar gerekçesinde şöyle yazılıdır: "3713 sayılı kanunun gerekçesine baktığımızda, maddeyi açıklayıcı gerekçe bulunmadığı görülmektedir. Ancak Kanunun 6'ncı maddesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (T.B.M.M) görüşülmesinde ileri sürülen fikirlere göre; (...tasarının 6'ncı maddede yer alan ve terörle mücadelede görev almış kamu görevlilerinin hüviyetlerini açıklamayı yasaklayıcı hüküm, bu tür görevlilerin her türlü icraatın kamunun bilgisi ve eleştirisi dışında tutmayı amaçlamaktadır. Böyle bir anlayış, devamlı yakınılan ve Batıda gerçekten ülkemiz aleyhine, insanlarımız aleyhine olumsuz sonuçlar doğuran işkence olaylarını teşvik edici niteliktedir.... böylesi bir yaklaşım mantık dışıdır. Çağımız koşullarına da hiç ama hiç uygun düşmemektedir.) Kanunun amacının örgütlerin kamu veya terörle mücadelede görev alanlara karşı, suç işlemelerine imkan verecek açıklamaların yapılması olduğu ortaya çıkmaktadır. Ancak bu amaç karşısında, kamu görevlilerinin bilhassa basın tarafından haber veya eleştiri konusu yapabilmelerinin de telifi zorunluluk arz eder.
(....) Basının, haber verme ve verdiği haberi yorumlama yapması, basın özgürlüğünün vazgeçilmez üç ana görevlerinden birisini teşkil etmektedir. Ancak bu yorumlama kişilerin şeref ve haysiyetleri ile sınırlı bulunmaktadır. Ve bu yorumlama, mutlak olarak eleştiriyi de beraberinde getirmektedir. Kamu görevlilerinin yaptıkları görevleri nedeniyle ağır şekilde eleştirildikleri zaman zaman görülmektedir. Bu kamu görevlileri adli görev yapan kişiler olduğunda bir ayrıcalık yoktur. Tenkit yolu, cemiyetin her ferdine açık bir yoldur. Bu yolda yazılanlar müsamaha ile karşılanmalıdır. Ancak bunun için cemiyetin bir ferdinin kaza muameleleri hakkında bir fikir beyan ederken çirkin bir isnatta bulunmaktan kaçınması, tenkit hakkını samimi olarak kullanması ve ızrar kastı ile hareket etmemesi, keza adaleti küçültme gayesini gütmemesi lüzumludur. "Adalet, el sürülmez bir kuvvet değildir. Adaletin, halkın kontrolüne tahammül etmesi ve hatta alelade insanların kaba mütalaalarına müsamaha ile karşılamasını bilmesi lazımdır." (Judical Committee of Prevy Concil 1936 da verdiği karar S. Atalay. İngiliz Hukukunda Mahkemeye Saygısızlık Suçu. AD. Sy 11-12 , 1965) İngiliz İstinaf mahkemesinin mükemmel bir gerekçe ile belirttiği tenkit hakkına saygı, olayımızdaki dava da, tenkit hakkının kullanımı olarak nitelendirilmiş, kamu görevlilerinin hedef gösterilmesi maksadını taşımadığı sonucuna varılmıştır. "Aksine yorumun, 3713 sayılı kanunun 6 maddesinin haber verme özgürlüğü, olağanüstü hal ve sıkıyönetim rejiminden de öte, sınırlayan kapalı bir toplum yaratan uygulamaya yol açması kaçınılmazdır." Bu gerekçelerle sanıklar hakkında beraat kararı verilmiştir. İstanbul 2.No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi 1993/315 Esas, 1994/115 Karar ve 12.5.1994 günlü bu beraat kararını DGM Savcılığı temyiz etmiştir. Beraat kararı Yargıtay 9.Ceza Dairesinin 1994/5650-5540 ve 5.10.1994 günlü ilamı ile onanmıştır.
Demokrasilerde halkın bilgi edinme hakkı sınırlandırılmaz. Sınırlandırma demokratik toplum düzeni gereği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHS) 10. maddesine göre ve yasalarla yapılabilir. Yasalardaki maddeler "meşru amaca" uygun olmalıdır. Doğru bilgi edinmememiz için gazetecilerin veya yayınlanan haberlerin kabul edilen "sınırlandırmaların" dışında suçlanması ve bilgi dolaşımının "yasaklanması" kabul edilmez bir anlayıştır.
Demokrasilerde yasamanın ve yürütmenin, kısacası yönetenlerin halktan gizleyeceği herhangi bir şey yoktur. "Yargılayan" yargıçların veya "suçlayan" savcıların da olmamalıdır. Yargı "güç" olarak halktan hiçbir şey gizlememelidir. Ancak o zaman "yargılayanların" ve "suçlayanların" da temel hakları, özgürlükleri ve kişilik haklarının korunması sağlanabilir. Yargı el sürülmez ve eleştirilmez bir güç de değildir. Eleştiriden korkmak, her gücü güç olmaktan uzaklaştırır. Yargı otoritesi ancak gün ışığındaki yargıyla korunur. Bu nedenle bilgi edinme hakkına işlerlik sağlayan ve onu yaşama geçirerek insanlara bilgi aktarmakla görevli gazetecilerin "haber verme" hakkı suçlanmamalıdır. "Yayın yasaklarıyla" yasaklanmamalıdır. Zihinlere yerleşmiş olan "yargılayan" ve "suçlayanlara" yasalar üstü hak vermek yasaklanmalıdır. (EÖ/BB)