Yaşam alanları olan sokaklardan koparılmak istenen hayvanlar, sürü halinde çekilen fotoğrafları ve videolarıyla özellikle sosyal medyada sıkça hedef gösteriliyor.
Sokakta yaşayan hayvanlar şiddet görüyor, zehirleniyor, istismar ediliyor ve öldürülüyorlar. Toplumda ateşi harlanmaya çalışılan hayvan düşmanlığı öyle bir boyut aldı ki, artık sokakta yaşayan hayvanları besleyen insanlar da hedef alınıyor.
Son olarak 10 Haziran'da İzmir, Bayraklı'da hayvanları besledikleri için aynı aileden üç kişi öldürüldü.
İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi Başkanı Gülsaniye Ekmekçi ile "Tehlike Arz Eden Hayvanlar İle İlgili Genelge" ile birlikte yaşadıkları insanlardan koparılarak bakım evlerine, barınaklara atılan "yasaklı" altı ırkın akıbetini ve körüklenen hayvan düşmanlığını konuştuk.
"Tehlike Arz Eden Hayvanlar İle İlgili Genelge"yle en iyi ihtimalle bakımevlerine konulan hayvanlar şu an ne durumda?
Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulan "Tehlike Arz Eden Hayvanlar İle İlgili Genelge" ya da bizim deyimimizle "Toplama Genelgesi" hâlâ yürürlükte maalesef. Genelgeye göre bütün belediyeler, sokaklarında yaşayan ve kanun açısından "sahipsiz" sayılan altı yasaklı ırkı ve bunların melezlerini toplayıp bakım evlerine götürmek zorundaydı. Bakımevi bulunmayan belediyeler ise bu köpekleri en yakın bakım evine ulaştırmak zorundaydı. Ama Türkiye'nin şöyle bir gerçeği var: 2021 yılı verilerine göre 1390 belediyesinin sadece 237'sinde bakımevi var. Varolanların da kapasiteleri dolu.
İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi Başkanı Gülsaniye Ekmekçi.
Dağlık alanlara atılan hayvanlar
Belediyeler bu hayvanları aldı, yerleşim merkezlerinden uzak alanlara götürdü. Çünkü bir emir vardı ve yerine getirilmeliydi; ancak bakıyoruz ki ortada yeterli alan da yok. Dolayısıyla bu hayvanların bir kısmı barınaklara kapatıldı. Barınak olmayan yerlerde de arazilere, dağlık alanlara, ormanlara atıldı. Ve şu anda bu hayvanlar genelgeye göre hayatlarının sonuna dek bakımevinde kalmak zorundalar. Kayıtlı ve sahipli olmayanlardan bahsediyorum.
"İntihar eden köpekler var"
Bakanlığın belirlediği son kayıt tarihi olan 14 Ocak 2021'e dek de pek çok insan, hayvanlarının kaydını yaptıramadı. Bu tarihin uzatılması istendi, bu da dikkate alınmadı. Sahiplerinin elinden alınan köpekler oldu. Birlikte yaşadıkları insanların gözleri gibi baktıkları, bebek gibi büyüttükleri ve kimseye hiçbir zararı olmayan köpekler, yine insan eliyle saldırganlaştırılan köpeklerle aynı mekânı paylaşmak zorunda kaldı.
Bu genelgenin acil bir şekilde iptal edilmesi için İstanbul Barosu olarak dava açtık; fakat henüz yürütmenin durdurulması kararı bile çıkmadı. Dört aydır cevap alamıyoruz. Her geçen günün ne kadar önemli olduğunu size şöyle ifade edeyim: Bu merkezlerde intihar eden köpekler var. Şu an adeta hücre cezası uyguluyorlar bu köpeklere.
Bu genelgenin toplumdaki etkilerini bir hukukçu olarak siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Toplum şu an bir de hayvanseverler ve hayvan düşmanları diye bölünmeye çalışılıyor. Hayvan düşmanlığı körükleniyor. Şu an o kadar sakıncalı işler yapılıyor ki. Örneğin "Başıboş Köpek Sorunu Platformu" diye bir oluşum ve bu oluşumun kurduğu "Havrita" isminde bir uygulama var. Bu ve benzeri platformlar önce hayvanları, sonra da hayvanseverleri hedef göstermeye başladılar. "Havrita" üzerinden şöyle şeyler yapıyorlar: Bulundukları bölgelerdeki hayvanları işaretleyerek hedef gösteriyorlar. Buna dair "masumane" açıklamaları şöyle: "Sokaktaki hayvanların sayısını tespit etmek ve saldırgan olanların kontrol altına alınması için bu uygulamayı geliştirdik."
"Konum atın zehirleyelim"
Öncelikle bahsettikleri sorunların çözümü onlarda değil, çünkü bu, onların görevi değil. Uygulama içerisinde neler olduğunu görmek için girip baktım. Yaşadığım sokakta 15 köpek işaretlenmiş; ama benim sokağımda sadece üç köpek var. Her tıklayan farklı bir sayı vermiş. Ve en kötüsü bu uygulama ve platformlardan, sosyal medyadaki anonim hesaplardan yükselen şiddet. Şöyle şeyler görüyorum: "Nerede bu köpekler, konum atarsanız zehirlemeye gidelim", "Silahımızı aldık, açık adres yazın."
Hayvanların yaşam hakkı, kanunla güvence altındadır. 2004 yılında kabul edilen 5199 sayılı kanun şöyle diyor:
- Bütün hayvanlar eşit doğar ve bu kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir.
- Evcil hayvanlar, türüne özgü hayat şartları içinde yaşama özgürlüğüne sahiptir. Sahipsiz hayvanların da, sahipli hayvanlar gibi yaşamları desteklenmelidir.
- Hayvanların korunması, gözetilmesi, bakımı ve kötü muamelelerden uzak tutulması için gerekli önlemler alınmalıdır.
"Bizler de hedefteyiz"
Ama sokakta yaşayan hayvanların canına kasteden bu insanlar sosyal medyada, ulusal medyada, radyolarda, televizyonlarda kendilerine yer buluyorlar. Avukatları, sözcüleri var maalesef. Ve bu hayvanların yaşam haklarını savunduğumuz için bizler de hedef gösteriliyoruz artık.
Besleme yapanlar şu an hedefte. İzmir'de aynı aileden üç kişi sadece hayvanları besledikleri için öldürüldü. Bir kadın tartaklandı. Bunun devamı da gelecek ne yazık ki.
Ne yapılmalı?
Bedel neden hayvanlara ödetiliyor? Hiçbir hayvan saldırgan ya da suçlu doğmuyor. Saldırgan olmak bir hayvanın karakteristik özelliklerinden biri değildir. Ortada bir saldırganlık varsa, bunun sorumlusu yine insan davranışlarıdır. Hayvana düzgün bir eğitim ve güvenli, huzurlu bir yaşama alanı sağlarsanız o hayvandan size bir zarar gelmez.
Merdiven altı üretimler
Yapılması gereken merdiven altı hayvan üretim merkezlerini kapatmak, bunu yapanlara karşı yaptırım uygulamak, yaygın kısırlaştırma yöntemlerini geliştirmek ve kaçak yollarla yurt dışından Türkiye'ye "yasaklı ırk" sokulmasını engellemeye çalışmak. İnsanların evlerinde, mahallelerinde gözü gibi baktıkları köpekleri toplatmak, ölüme terk etmek değil.
Bu yanlıştan dönülsün, genelge iptal edilsin, kanun tekrar değişsin. Yasaklı ırk deyip geçmek bir çözüm olamaz. Hayırsız Ada örneği var önümüzde. Tarihimizden de ders almıyoruz. Çok yanlış bir yoldayız.
(TY)