"Kapasite artırmanın yolu, var olanı ikiye bölmek değil. Bu göstermelik sayısal durum çok kısa bir dönem için göz boyar sonrasında herhangi bir çözüm oluşmadığı için problem artarak büyür. Mutlaka kalıcı çözümler üretmeli."
Oğuz Polat'ın uyarısı Milli Eğitim Bakanlığı'nın anaokulları yönetmeliğinde yaptığı değişiklikle ilgili.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) " Okul Öncesi Eğitim Kurumları Yönetmeliği "nde yaptığı değişikliklerle anaokullarında tam gün eğitimden ikili eğitime geçildi. Sınıf mevcutları 20'den 25'e çıkarıldı.
Prof. Dr. Polat, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Eğitim Uzmanı Erkan Aydoğanoğlu ve Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ayla Göksel Göçer, yönetmelikte yapılan değişikliği, Türkiye'de okul öncesi eğitimin durumunu ve bu konudaki önerilerini bianet'e anlattılar.
Aydoğanoğlu: Değişiklik altyapı eksikliğinin sonucu
Çocuğun bilişsel, sosyal, bedensel ve duygusal gelişiminin büyük bir bölümü ilk 6 yıl içinde tamamlandığını belirten Polat, Aydoğanoğlu ve Göçer, bu nedenle okul öncesi eğitimin çocukların gelişimde büyük rol oynadığına dikkat çektiler.
Bakanlığın anaokullarında tam gün eğitimden ikili eğitime geçmek yönünde yaptığı değişikliği, okul öncesi eğitimdeki okul, öğretmen ve alt yapı eksikliklerinin bir sonucu olarak değerlendirdiklerini söyleyen Eğitim-Sen'den Aydoğanoğlu, "Böyle bir değişikliği okul öncesi eğitime yönelik talebin artması karşısında yaşanacak sorunların önüne geçmek yönünde bir manevra olarak görüyoruz" dedi.
AÇEV'den Göçer ise, yönetmelikte yapılan değişikliği kapasite artırma girişimi olarak değerlendirdikleri bu konuda toplumsal talebi yaratmak için olumlu bulduklarını söyledi.
Sadece yüzde 11'i eğitim alabiliyor
Türkiye'de, 0-6 yaş grubundaki yaklaşık yedi milyon çocuğun sadece yüzde 11'i okulöncesi eğitim alabiliyor.
Bu oran Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da çok daha düşük. Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) verilerine göre, okulöncesi eğitim alabilen çocuk oranı Ağrı'da yüzde 1.6'ya Şırnak'ta yüzde 2.2'ye düşüyor.
Yönetmelikte neler değişti
Yönetmelikte yapılan değişkiliklerle daha önce 08.00-17.00 saatleri arasını kapsayan anaokullarındaki tam gün eğitim, sabahçı ve öğlenci şeklinde yapılacak. Yarım gün eğitim, günde altı saati aşmayacak. Yeni düzenlemeyle sınıf mevcudu da 20'den 25'e çıkarılırken, 10'dan az sayıda çocuk için sınıf açılamayacak.
Bundan böyle çocuklar oturdukları yere en yakın eğitim kurumuna kaydedilecek. Yerleştirilecekleri okulları, belirlemek üzere il, ilçe merkezlerinde mayıs ayı içinde "Çocuk Yerleştirme Komisyonu" kurulacak.
Çelik: "Çocukları tüm gün okulda tutmak bilimsel değil"
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ise yapılan değişikliklerin uluslararası standartlara ve bilimsel verilere göre alındığını öne sürerek, anaokullarını çalışan anne ve babalara kreş hizmeti vermek için açmadıklarını, amaçlarının okul öncesi eğitim vermek olduğunu söyledi.
"Anne ve babalar, çocuklarını emanet edecek yerler arıyorlarsa, bu hizmeti biz vermiyoruz" diyen Çelik, şöyle devam etti:
"Dünyada da öğrenciler okuldan ve eğitimden soğumaması için çok uzun süre okulda tutulmuyor. 6-7-8 saat çocukları okul öncesi eğitim adı altında okulda tutmak, çalışan anne babaların işine gelir, ama çocuklar küçük yaşta okuldan soğuyacağı için bilimsel değil."
Polat: Okul öncesi eğitime kreş gibi yaklaşmak çarpıklık
Prof. Dr. Oğuz Polat, okul öncesi eğitime sadece bir kreşmiş gibi yaklaşmanın çok sığı bir görüş olduğunu belirterek, okul öncesi dönemindeki eğitimlerin çok yönlü ve çocuk odaklı olması gerektiğini vurguladı.
"Çocukların sosyalleşmesi,değişik beceriler kazanabilmesi, zekalarını geliştirebilmesi öncelik olduğu için çocuklar okul öncesi ortamlarda sadece bulunmaktan öte bir çok beceriler kazanırlar ve gelecekte donanımlı, sistematiği gelişmiş, soru sormayı öğrenmiş birey olma yolunda çok önemli adımları burada atarlar."
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin (ÇHS) her çocuğun bir birey olduğunu vurguladığını hatırlatan Polat, "Birey olmak da sayı olmanın çok dışında bir kavramdır .Devlet ÇHS imzalamış olduğu için çocuklara karşı sorumluluklarını yerine getirmekle mükelleftir. O yüzden tam güne yayılan ve çocuğun da gelişimini destekleyen okulu öncesi eğitime bir kreş gibi yaklaşmak birinci çarpıklıktır" dedi.
Kreş açmak da devletin yükümlülüğü
Sosyal devletin çalışan anne babanın çocuğunun bakımını çözmekle de yükümlü olduğunu da hatırlatan Polat, "Okul öncesi eğitim çok yönlü bir eğitim ve bu soruna kreş diye bakmamak lazım. Fakat öte yandan devletin görevi kreş açmak. Bakan Çelik'in bu sorumluluğunu gözardı ederek, aşağılar ifadeler kullanması çok yanlış" dedi.
"Milli Eğitim Bakanlığının, eğitim ve öğrenim hizmetlerinde eğitim fonksiyonun sadece derslerle sınırlı olmadığını insanı yetiştirmekle paralel olduğunu hatırlaması bir an önce buna göre önlemler alması geriye değil ileriye adım atması çok önemli."
Çocuklar televizyon ve yakınlarındaki ebeveynleriyle sınırlandırılıyorlar
Türkiye'de eğitimin sadece okul çağında başlıyormuş gibi varsayıldığını da dikkat çeken Polat, Çocukların sosyalleşmelerini ve gelişimleri sağlayacak kurumlar evin kapalı ortamında televizyon ve evdeki ebeveynlerle sınırlı kalması gibi bir sorun yaşadıklarını belirtti.
"Çok büyük merkezler dışında bu konuda yeterli çabanın olmaması önemli 0-7 yaş arasındaki çocuklara bugüne kadar yokmuş gibi davranıp çok kısıtlı şeyler yapılması hele hele bugün bunların bile azaltılarak kısılarak devam edilmesi bir şanssızlıktır ve bunun sonuçları ileriki yıllarda karşımıza çıkacaktır."
Aydoğanoğlu: "Okul öncesi eğitim tam gün olmalı"
Eğitim-Sen Eğitim Uzmanı Aydoğanoğlu da, çocukların gelişiminde okul öncesi eğitimin önemine yönetmelik değişikliğini eleştirdi.
Aydoğanoğlu, "Aile içi desteğin tek başına yetmediği, çocuğun kendi yaşıtlarıyla birlikte olabileceği, bedensel ve zihinsel gelişmelerini sağlıklı biçimde sürdürebilecekleri bir ortam olduğu için okul öncesi eğitimin yarım gün değil, tam gün olarak yapılması gerektiği açıktır" dedi.
4-5 yaş çocukların eğitimini gerçekleştiren okul öncesi eğitimin, Milli Eğitim Bakanı Çelik tarafından anne-babanın yokluğunu giderecek bir kurum olarak değerlendirilmesinin kabul edilebilir bir yanı olmadığını söyleyen Aydoğanoğlu, şöyle devam etti:
"Anaokullarını ailenin çocuk üzerinde ilk yıllarındaki rolüne katkıda bulunan, bu rolü yaygınlaştıran ve geliştiren bir kurum olarak değerlendirmek gerekir. Çocukların okuldan soğuyacağı tezi de gerçeği yansıtmamaktadır. Okulöncesi eğitim kurumlarında tam gün eğitimin bilimsel olmadığına yönelik herhangi bir veri yoktur. "
Bu alanda yapılan araştırmalar, okulöncesi kurumlarda eğitim görerek ilkokula başlayan çocukların; bu eğitimi görmeyenlere oranla daha katılımcı, girişken ve uyumlu olduğunu gösterdiğini ifade eden Aydoğanoğlu,anne çalışsın yada çalışmasın her çocuğun 4-5 yaş arasında okulöncesi bir kurumda eğitim görmesi gerektiğini belirtti.
Gerekli alt yapı ve program hazırlıkları yapılmadan yürürlüğe konan okul öncesi eğitim sisteminin, uygulamada sorunların yoğun olarak yaşanmasına neden olduğunu söyleyen Aydoğanoğlu bu sorunları şöyle sıraladı:
* Ana okullarında ya da ana sınıflarında yeterli öğretmen, personel, pedagog ve sosyal hizmet uzmanı bulunmuyor.
* Ana okulu ve ana sınıflarının mutfakları girilecek gibi değildir. Beslenme kuralları sağlıksız, uygulama gelişi güzel yürütülmekte bu alana yeterli kaynak ayrılmıyor.
* Devlet okullarındaki ana sınıfları dahil bütün ana okulları çok yüksek ücretler istemekte, işin ekonomik bütün giderleri velilerden karşılanıyor. Bu alanda tam bir özelleştirme ve keyfiyet söz konusu.
* Bu kurumların denetimlerine yönelikte bir çok sorun yaşanmakta, sadece yılda bir kez ilköğretim müfettişlerinin teftiş yaptığı ana okullarında denetim işi "göstermelik" olmaktan öteye geçmiyor.
* Ana okullarının bir çoğunun görsel donanımları velileri yanıltıyor. Bu tür görüntülerden çok sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif aktivitelerin yürütülmesini olanaklı kılacak tesislerin varlığı araştırılmalı.
* Bu kurumlarda var olan eğitimin oyun ve davranış kazandırma bilincini öne çıkarması gerekirken, bizde "kolej yarışı içindeki" kurumlara dönüştürülmekte özellikle büyük kentlerdeki bazı ana okulları ve devlet okullarındaki ana sınıfları çocukları şimdiden "yarış atına" dönüştürmeye başlamış durumda.
* Bu kurumlarda önemli sorunlardan biriside ana okulları ile ilköğretim kurumları arasında bir bütünlük ve bağ olmaması. Ana okulundan çıkan çocuk ilkokul disiplinin içinde bocalıyor. Burada ilköğretim kurumlarının 1. kademesinde görev yapan öğretmenlerin okul öncesi eğitim almamış olmasının etkisi bulunuyor.
* Okul öncesi eğitim kurumlarının yedirip, içirme, yatma, konaklama ve çocuk bakım evi olarak görme anlayışı sorunları ve olumsuzlukları daha da ağırlaştırıyor.
Okul öncesi çağ okullaşma oranı açısından Türkiye'nin, Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça gerilerde olduğuna dikkat çeken Aydoğanoğlu, hükümetin bu durumu ortadan kaldırmak amacıyla ortaya koyduğu herhangi bir olumlu adımın bulunmadığını savundu.
"MEB bütçesinde okul öncesi eğitim harcamalarının ve yatırımlarının payı yıldan yıla arttırılacağına giderek düşürülüyor. Sorunun çözümü, MEB bütçesinin ve bu bütçe içinde okul öncesi eğitime ayrılan payın arttırılması ve kaynakların planlı dağıtımından geçiyor."
Aydoğanoğlu Eğitim Sen olarak önerilerini şöyle sıraladı:
* Yeni yapılan okulların tümünde binaların fiziki yapıları, ana sınıfı açmaya uygun olmalı, eğitim öğretime yeni başlayan okullarda ana sınıfı oluşturulmalı.
* Koşulları ve fiziki olanakları uygun olan okullardan başlanarak bütün ilköğretim kurumlarında ana sınıfları zorunlu hale getirilmeli.
* Eğitim fakülteleri ve üniversitelerle gerekli koordinasyon sağlanarak okul öncesi eğitim kurumlarına öğretmen yetiştiren bölümlerin ve bölümlere alınacak öğrenci sayılarının arttırılmasına öncelik verilmeli.
* İlköğretim kurumlarındaki ana sınıflarında ve devletin açtığı bütün okul öncesi kurumlarda her türlü beslenme, barınma giderleri devlet tarafından karşılanmalı, şuan bu kurumlarda yürütülen veliden para toplama işlemine son verilmeli.
* Çocuk ailelerine gelişmelerle ilgili sürekli rehberlik ve danışmanlık hizmetleri verilmeli. Bu kurumlarda çalışanlar hizmet içi eğitimden geçirilmeli, eğitim ve öğretim alanında yaşanan yeni gelişmelerden bilgi sahibi olmaları sağlanmalı.
* Okul öncesi kurumların bütün yönetim birimleri demokratik esaslara göre seçimle belirlenmeli.
Göçer: "En az 4 saat kurum eğitimi gerekli"
AÇEV 'den Göçer "Çocuklar gelişiminde çok önemli okul öncesinde eğitimden daha fazla çocuğun yararlanabilmesine olanak sağladığı için MEB'in yönetmelik değişikliğini olumlu buluyorum" dedi.
Salt bakım amaçlı çocukların bir yere gönderilmesini doğru bulmadıklarını ifade eden Göçer, AÇEV olarak okul öncesi dönemde çocukların en az dört saat kurumlarda eğitim alması gerektiğini savunduklarını söyledi.
Okul öncesi eğitimin önemine dikkat çekmek ve daha fazla çocuğun okul öncesi eğitim alabilmesini sağlamak üzere başlattıkları bir yıldır süren "7 Çok Geç" kampanyası sürdüklerini de belirten Göçer, AÇEV olarak çözüm önerilerini şöyle sıraladı:
* Erken çocukluk eğitimi programlarına dair tüm modellerin devreye sokulması.
* Televizyon yoluyla erken çocukluk eğitimi.
* Öğretmen açığının giderilmesi.
* Erken çocukluk dönemine dair sağlıklı veri tabanı oluşturulması ve istatistiklerin elde edilmesi. Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden erken çocukluk eğitimine ayrılan kaynağın geliştirilmesi; Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Dünya Bankası, OECD, Avrupa Birliği gibi yabancı kaynakların bu konuda harekete geçirilmesi.