Bütün demokratik ülkelerde insan hakları ile sınırlı ceza hukuku kurallarına uygun yeni anayasalar ve ceza yasaları yapılmıştır. Değinilen kurallar, öncelikle "devlete karşı" işlenen suçlara bakışı değiştirmiş ve "ceza hukuku", cezalandırma hukuku olmaktan çıkmış "bireyi ve bireysel hakları koruyan, güvence sağlayan hukuk" olmuştur.
Bu çerçevede "suç" kavramı da değişmiş ve suç "korunan hukuksal yararı ihlal eden eylem" anlamını kazanmıştır. Bu kapsamda "ceza normunun dar yorumu", "kusursuz hatanın sorumluluğu kaldırması", "sanık lehine kıyas", "yargıcın anayasal sorumluluk kurallarıyla sınırlı takdir yetkisi", "failin istemediği neticeden sorumlu tutulamayacağı" kuralları, tüm çağdaş ceza yasalarında yer alan, insan hakları ile sınırlı ceza hukukunun evrensel ve vazgeçilmez ilkeleridir.
26 Eylül 2004 tarihinde kabul edilen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Yürürlük başlıklı 344. maddesine göre "İmar kirliliğine neden olma" başlıklı 184. maddesi yayımı tarihinde, "Çevrenin kasten kirletilmesi" başlıklı 181. maddesinin birinci fıkrası ile "Çevrenin taksirle kirletilmesi" başlıklı 182. maddesinin birinci fıkrası yayımı tarihinden itibaren iki yıl sonra, diğer hükümleri ise 1 Nisan 2005 tarihinde, yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.
Yargıyı Etkileme
Kabul edilen Türk Ceza Kanunu'nun ikinci bölümünde adliyeye karşı suçlar başlığında düzenlenen "Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" başlıklı 288. madde şu şekilde düzenlendi : "Bir olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma veya kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar savcı, hâkim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır".
Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Basın Yasası'ndaki düzenleme
Madde ile, kesin bir yargı kararı verilmeden önce tanıkların beyanlarını, bilirkişi mütalâalarını ve hüküm ve kararları etkilemek amacıyla baskıcı ve kötü niyetli yayınlar yapılmasını ve bunların açıklanması cezalandırılmaktadır.
26 Haziran 2004 tarihinde yürürlüğe giren Basın Yasası 19. Maddesinde "Yargıyı Etkileme" başlığı ile düzenlenmiş olan hükme göre; "Hazırlık soruşturmasının başlamasından takipsizlik kararı verilmesine veya kamu davasının açılmasına kadar geçen süre içerisinde, Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme işlemlerinin ve soruşturma ile ilgili diğer belgelerin içeriğini yayımlayan kimse, iki milyar liradan elli milyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza, bölgesel süreli yayınlarda on milyar liradan, yaygın süreli yayınlarda yirmi milyar liradan az olamaz.
"Görülmekte olan bir dava kesin kararla sonuçlanıncaya kadar, bu dava ile ilgili hâkim veya mahkeme işlemleri hakkında mütalaa yayımlayan kişiler hakkında da birinci fıkrada yer alan cezalar uygulanır."
Bu madde "içerik yayınlamayı" yasaklıyor. İçerik yayınlamak deyiminden ne anlaşılması gerekiyor? İddianameler yayınlanamayacak mı? Adli haber nasıl yazılacak? Örneğin gazeteciler hakkında, işkence iddiası ile yargılanan kamu görevlileri hakkındaki bir haber "yargıyı etkiledi" diye davalar açılabilecek. Kamuoyu bilgilenmekten ve gerçekleri öğrenmekten ve adli haberden mahrum kılınmamalıdır.
Cezai Hükümler
Basın yasası ile getirilen para cezalarına karşılık, Türk Ceza Kanunu ile getirilen "hapis cezası"dır. Gazeteci hem Türk Ceza Yasası hem de Basın Yasası ile ceza tehdidi ile karşı karşıya kalacaktır.
Özel olarak düzenlenmiş Basın Yasası'nı uygulamak yerine Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre açılmış ceza davaları ile karşılaşmak olasıdır. İki yasa arasındaki çelişkiler giderek uygulamada sorun yaratacak ve "İfade Özgürlüğü" bakımından yakınmalar da artacaktır.
(*) Barış Günaydın, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi'nde Araştırma Görevlisi olarak görev yapıyor.