"Geriye dönüp baktığımızda yargı bağımsızlığı, hukuk devleti, parti içi demokrasi, saydam yönetim, dokunulmazlık, yolsuzluk gibi saygın devlet ve temiz toplum için çok gerekli temel sorunların kimilerine hiç dokunulmadığını, kimilerinde ise istenen mesafenin alınmadığını görmekteyiz. Hiç dokunulmayan sorunların başında dokunulmazlık ve yolsuzluklarla birlikte yargı bağımsızlığı gelmektedir. Gerçekten hukukun ayrım gözetilmeksizin herkese karşı ve herkes için eşit ve hakkaniyetle uygulanmasında asgari koşul yargı sisteminin bağımsızlık esasına göre yapılandırılması zorunluluğudur."
Sayın başsavcının savı doğrudur. Yargısına katılırım.
Sayın Ok, bu görüşünde son derece haklıdır. Ancak konuşmasının bazı bölümleri Yargıtay Başkanı tarafından beğenilmedi. Tepki gördü ve konuşmanın "beğenilmeyen" bölümleri bu yüzden daha çok haber oldu. Ne yazık ki, konuşmanın "tamamı"nı kamuoyu öğrenemedi. Yargıtay Başkanı Osman Arslan, Başsavcının konuşmasının bir bölümünde geçen Yargıtay yönetimi ve Yargıtay Kanunu hakkındaki eleştirilerine yanıt verdi. 21 Mayıs 2007 tarihinde yapılan basın açıklamasında bu konuşmayı "talihsiz bir konuşma" olarak nitelendirdi. Hatta meslek etiğine, uygulama ve teamüllere aykırı bulduğunu söyledi. "Yargıtay tarihinde bir ilk" olarak değerlendirdiği, "alışılmış olmayan" bu konuşmayı "hayret ve üzüntü" ile karşıladığını açıklayarak "sert" biçimde eleştirdi.
22 Mayıs 2007 günü Emekli Yargıtay C. Başsavcısı Nuri Ok'un, Yargıtay Başkanı Osman Arslan'a bu basın açıklaması nedeniyle, çok sert yazdığı bir mektup göndererek hemen yanıt verdiği haber oldu. Sayın Ok, hukuksuzluk ve "anti-demokratik davranışlar" Yargıtay başkanlarından da gelse karşısında dimdik duracağını ve amacının doğruları aydınlatmak olduğunu belirtti.
Hepimiz, yüksek yargı organı Yargıtay'da neler olup bittiğini böylece öğrenmiş olduk. Yargıtay'ın kendi yargılarındaki gerçekleri öğrenmeye başladık. Yargıtay Başsavcısı'nın konuşmasından, Yargıtay Başkanı'nın basın açıklamasından, açıklamaya gönderilen mektuptan "bazı bilgiler" edinebildik. Kimin ne yaptığını, kimin ne yapmadığını ya da Yargıtay içindeki karşılıklı eleştirilerin nasıl karşılandığını gördük. Çok iyi oldu ve oluyor.
Gelelim "Yargı Bağımsızlığı Hakkında Temel İlkeler"e... Bu ilkeler 26 Ağustos-6 Eylül 1985 tarihleri arasında Milano'da toplanan Suçların Önlemesi ve Suçluların Islahı Hakkında Birleşmiş Milletler Yedinci Kongresi tarafından kabul edilerek, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 29.10.1985 tarih ve 40/32 ve 13.12.1985 tarih ve 40/146 sayılı Kararla onaylanmıştır. (M. Semih Gemalmaz. İnsan Hakları Belgeleri. Cilt IV. Sayfa 403-413.Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi İstanbul 2004)
Temel İlkelerin başlangıç bölümüne göre; "yargıçlar, vatandaşların yaşamı, özgürlükleri, hakları, ödevleri ve malvarlığı/(mülkiyeti) üzerinde nihai kararı vermekle görevli olduklarına göre"; devletler bu İlkeleri kendi iç hukuklarında göz önünde bulunduracaktır. Bu ilkelere saygı gösterilecektir. Daha da önemlisi "Yargı Bağımsızlığı Hakkında Temel İlkeler yargıçların, avukatların, yürütme ve yasama organları mensuplarının ve genel olarak halkın dikkatine sunulmalıdır.
"Genel olarak halk", bizleriz.
Yargı bağımsızlığı, üye devletler tarafından güvence altına alınır.
"Yargıçların ifade ve örgütlenme özgürlüğü" hakları ise Temel İlkelerin 8. maddesinde düzenlenmiştir. İki hak birbirinden ayrılmıyor. Düzenlemeye göre, "İnsan Hakları Evrensel Bildirisi"ne uygun olarak, diğer vatandaşlara olduğu gibi yargı organı mensuplarına da ifade, inanç, örgütlenme ve toplanma hakkı tanınır; ancak yargıçlar bu haklarını kullanırlarken, her zaman görevlerinin itibarını ve yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını koruyacak tarzda hareket ederler." Yargıçlar, kendi menfaatlerini savunmak, mesleki eğitimlerini geliştirmek ve yargı bağımsızlığını korumak için yargıçlardan oluşan örgütler kurabilir, bu örgütlere ve diğer kuruluşlara üye olabilirler.(Madde 9).
Adil yargılanma hakkını sağlamak için, yargının siyasal erkin etkisinden kurtulması için yargıçlar örgütlenmelidir. Yargıçlar, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığını sağlayacak nitelikteki kendi kurumlarını gecikmeden kurmalıdır.
Avrupa Birliği Komisyonu tarafından "Türkiye Cumhuriyetinde Yargı Sisteminin İşleyişi" başlıklı İstişari Ziyaret Raporu (2003) "Sonuç" bölümüne göre; Türkiye'de yargıçların bağımsızlığı konusunda çeşitli iç hukuk garantileri vardır. Bununla birlikte, Yargının Bağımsızlığı Hakkındaki Birleşmiş Milletler Temel İlkeleri ve Hâkimlerin Bağımsızlığı Hakkındaki Avrupa Konseyi Önerisindeki temel standartlar göz önüne alındığında; adli sistemimizin gerçek bir yapısal ve fonksiyonel bağımsızlık özelliğinden yoksun olduğu sonucuna varılmıştır. Bence, Raporun "Sonuç" bölümündeki bu sonuç, 2007 yılında da değişmemiştir.
Diğer yandan, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nun 23 Nisan 2003 tarihli oturumunda kabul ettiği 2003/43 Sayılı "Birleşmiş Milletler Bangolar Yargı Etiği İlkeleri"ne göre yargıçlar; yargısal görevlerini tam ve eksiksiz bir şekilde icra etmek kaydıyla; hukuk, hukuk sistemi, adalet teşkilatı veya bunlarla ilintili diğer konularda yazı yazabilir, konferans verebilir, ders verebilir ve diğer etkinliklere ve hukuk, hukuk sistemi, adalet teşkilatı veya bunlarla ilintili diğer konularla ilgili resmi bir organ önündeki kamuya açık bir oturuma katılabilir; üye olması halinde, bu üyelik bir hâkimin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesine halel getirmeyecekse, resmi bir organın, veya başka bir idari komisyonun, komitenin veya danışma kurulunun üyesi olarak hizmet verebilir. Hâkim, yargıçlarla ilgili derneklere katılabilir veya böyle bir dernek kurabilir, ya da yargıçların çıkarlarını temsil eden diğer örgütlere katılabilir. Bu durum başta "etik" bir sorumluluktur.
O halde, yargıçlar ve savcılar örgütlenmeli, konuşmalı, yazmalı, tartışmalı, eleştirmeli ve fikirlerini açıklamalıdır. Kamuoyu olup bitenleri bilmelidir. Yüksek yargıçlar eski alışkanlıklarını terk etmelidir. Yargıçlar ve savcılar, kendilerinin ifade özgürlüğü hakkına sahip çıkmalıdır. Kamuoyu olarak bizlerin ifade özgürlüğü hakkı ise, olup bitenlerden haberdar olmaktır. Sadece ifade özgürlüğü hakkını kullananların hakkı olmayan ifade özgürlüğü; aynı zamanda bilgi ve haberleri alma ve gerçekleri öğrenme hakkını da içerir.
O halde, yargının en üst tepesindeki karşılıklı eleştirilerden haberdar olma hakkına sahip olan bizler; hakkımızda karar verecek olan "yargıçların" kendilerine yöneltilen eleştirileri kendi aralarında nasıl karşıladıklarını ve eleştirdiklerini de bilmek istiyoruz. Böylece yargının yargıçlarından bilmediklerimizi ve Yargıtay'da olup bitenleri öğrenmiş oluyoruz... Eleştiriler sert ve şok edici olsa da tahammüllü olup olmadıklarını, örgütlenme hakkını kimlerin savunduğunu, neler yaptıklarını ya da yapmadıklarını, kanunların nasıl yapıldığını, Meclis komisyon toplantılarına kimlerin katıldığını öğreniyoruz. Bunları bilmek, hakkını yargıda arayan ve adil yargılanma hakkı olan halkın zaten hakkıdır. Ama olsun, yargı mensuplarının kendi aralarındaki tartışılmalarının, eleştirilerinin, yargının kendi hakkındaki yargılarının ve yargıçların yargıyı nasıl yönettiklerin; gizlenmeden, saklanmadan haber olmasında sonsuz yarar var. Aydınlanıyoruz...(Fİ/EÜ)