Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Türban'ın siyasi bir simge olsa bile suç olmayacağını, sorunun çözümünün de bir cümleyle sağlanabileceğini söylediği açıklamasının ve Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) bu açıklamayı desteklemesinin ardından, Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya bir basın bildiri yayınladı.
Siyasi partilerin Anayasa ve yasalara aykırı faaliyetlerini takip etmek ve gerektiğinde kapatma davası açmakla yetkili olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya "türban yasağının kaldırılmasının siyasi partilere yaptırımları olacağını" duyurdu, ayrıca "Türk dili ve kültürü dışında azınlık yaratma, ırkçı ve Lozan’la sınırları çizilen cemaat yaratma amacına yönelik faaliyetlerin yaptırımlarını da" saydı.
Yalçınkaya “eğitim ve öğretim kurumlarında bazı giysilerin kullanılmasının özgürlük sayılıp, özgürlükler içine alınmasının, özgürlüğü çağdaşlaşma yerine dini esaslar çerçevesinde ele alarak etnik gruplara, mezheplere, ırkçılara haklar vermek olarak görmenin ve tartışmanın ülkeye yarar getirmeyeceğini, halkı önce bilinçlendirmeye, ayrıştırmaya sonra da çatışmaya götüreceği açık olduğunu” duyurdu.
ntvmsnbc.com'un haberine göre Yalçınkaya'nın bildirisinden bazı bölümler şöyle:
"Siyasi partilerin cumhuriyetin laiklik niteliğinin değiştirilmesi amacını güdemeyecekleri gibi bu amaca yönelik faaliyetlerde, beyanlarda bulunamazlar, bu kuralı göz ardı etmenin laiklik ilkesinin korunmasını imkansız kılacağını keyfiliğe yol açar.
"Devletin sosyal veya ekonomik veya siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi amaçla veya siyasi menfaat temin ve tesis eylemek maksadıyla dini veya dini hissiyatı veya dince kutsal tanınan hususları alet ederek propaganda konusu yapamazlar, istismar edemeyecekleri kötüye kullanamayacakları, aksine faaliyet ve beyanların din ve dince kutsal sayılan şeylerin istismarı sayılır.
"Dil, ırk, din ve mezhep ayrımı yaratmak bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak amacını güdemezler, bölge, ırk, belli kişi, aile, zümre veya cemaat, din, mezhep veya tarikat esaslarına dayanamazlar, diğer halde demokratik devlet düzenini korunması olanaksızlaşır.
"Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetler devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz, Anayasa ve yasalarda hüküm altına alınmış, ayrıca yaptırımları gösterilmiştir."
Erdoğan ve Bahçeli ne demişti?
Erdoğan İspanya'daki Medeniyetler İttifakı toplantısından dönüşünde havaalanında "Bunun çözümü çok kolay. Otururuz beraberce mutabık kaldığımız bir cümleyle çözeriz" demiş, "Özgürlükler noktasında dünyanın neresinde böyel bir yasak var?" diye sormuştu.
Devlet Bahçeli de cnnturk.com'un haberine göre "Mevcut Anayasa'nın 10. maddesindeki 'Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır' hükmüne ek olarak 'bütün işlemlerinde' ibaresinden sonra gelmek üzere 'her türlü kamu hizmetlerinin sunulmasında ve bunlardan yararlanılmasında' ifadesine yer verilmesi gerektiğini belirtmişti. (NZ/TK)