Güzergâhımız böyleydi...
Cinai, siyasi hadiseleri ve toplumsal öfke dalgalarını anlamak için, olay yeri görmek, olaylara şurasından ya da burasından karışmış insanları dinlemek, bir ruh haline tanıklık etmek, olmazsa olmaz koşullardandır.
Olayları hatırlamakla başlayalım:
Hakkari'de şehir ortasında 29 Temmuz'da bir arabada iki astsubayın ölümüyle sonuçlanan bir patlama. 5 Ağustos'ta Şemdinli'de 5 askerin ölümüne yol açan saldırı. Hemen ardından 1 Kasım tarihinde yine Şemdinli'de şehir ortasındaki askeri lokalin önünde patlayıcı yüklü bir arabanın infilakı ve onlarca yaralı. 9 Kasım günü Umut Kitabevi'ne atılan, 1 kişinin ölümüne yol açan bomba, bombacı ve yardımcılarının halk tarafından yakalanması.
Bu kişilerin itirafçı ve astsubaylardan oluşan üç kişilik bir grup olduğunun ortaya çıkması. Daha önemlisi bu ekibin kullandığı arabanını jandarma üzerine kayıtlı olması, arabanın bagajında krokiler, silahlar, bombalar, ölüm listeleri ve işbirlikçi listelerinin bulunması...
Olayın hemen ardından bir başka astsubay Tanju Çavuş'un olay yeri soruşturması sırasında halk üzerine açtığı ateş sonucunda bir kişinin ölmesi. Yüksekova'daki protesto yürüyüşünde ise iki kişinin güvenlik güçleri tarafından öldürülmesi.
Ve Hakkari'de yürüyüş yapanlarla polis arasında yaşanan sokak savaşları...
Huzurdan gerginliğe
Önemli bir not:
Mart ayına kadar Hakkari bölgesi görece sakin bir dönem yaşamaktadır. Bu tarihten itibaren ve PKK'nın tekrar silaha sarılmasıyla eşzamanlı olarak kent ve kasabalara yeniden gerginlik hakim olur. Gece yarısı yapılan ev baskınları yoğunlaşır. Şehir esnafı toplu gözaltına alınmaya başlar, takipler ve tartaklamalar, kayıplar yeniden ürer. 29 Temmuz ve 5 Ağustos patlamalarına yönelik "intikam duyguları" güvenlik güçlerinden halka sirayet etmeye başlar.
Bir diğer not:
Olay yeri görüldüğünde bir kez daha anlaşılmaktadır ki Şemdinli'deki son bombalama yapılmış en az zeki eylemlerden birisidir. Esnafın doldurduğu 20 metre genişliğinde bir caddede, üstelik yolun daraldığı bir yerdeki dar ve uzun bir pasajın en dibinde bulanan bir kitapçıya bombacının yürüyerek gitmesi, bombayı attıktan sonra halkın arasından geçerek 50 metre uzaklıktaki arabaya doğru koşması gariptir.
Onu bekleyen arabanın bagajından silah ve bomba yanında saldırı krokilerinin, güvenlik güçleriyle işbirliği yapan 150 kişilik bir listenin ve ayrı bir ölüm ve takip listesinin çıkması daha da gariptir.
Ortalığa garip bir amatörlük kokusu yayılmaktadır.
Neden?
Şemdinli Savcısı'nın, yaptığımız görüşmede, "bu kişiler adeta yakalanmak ve halkı galeyana geçirmek amacıyla eylem yapmış bir gibi görüntü veriyorlar" demesi boşuna değil.
Bölge halkının söyledikleri ve akıllara takılan sorular
Bu durumda bölge halkı gibi bölgeyi ziyaret eden herkes benzer sorular sormaya başlıyor:
Umut Kitapevi'nin bombalanması "asker içindeki bir grubun diğerini tasfiyesi amaçlı" mıdır? Arabada bekleyen astsubay Ali Kaya ve Özcan İldeniz itirafçı Veysel Ateş o gün o saate bomba atacağını bilmiyorlar mıydı?
Ya da asker ölümlerinden sonra kimi güvenlik gücü mensuplarında doğan intikam ruh hali, örneğin konuştuğumuz erlerdeki 1 Kasım bombasının Umut Kitapevi'nin sahibi tarafından konduğu kanaati de dikkate alınacak olursa, hadise rasyonelini kaybetmiş bir açık savaş ve bir meydan okuma mıydı?
Soruları artırmak mümkün:
Silopi'de 2002 yılında bir jandarma karakolunda ortadan kaybolan iki kişinin failleri ile bu olaylar arasında örgütsel bir ilişki bulunuyor mu? O dönemde kimi yetkililerin temel politikası Şırnak ve Hakkari il sınırları içinde her tür aracı kullanarak DEHAP'ın gücünü kırmak değil miydi? Çatışmalarla doğan yeni atmosfer aynı politika ve araçları devreye sokmuş olabilir mi?
Ve tüm bu olaylar arasında bağlantılar var mı?
Özellikle bu son soruya yanıt vermeden Şemdinli'de ortaya çıkan "çete"nin derinliği, örgüt yapısı, uzandığı ağlar hakkında, varsayımlar dışında kesin sonuçlara varmak mümkün değildir.
Durum ciddidir:
Bu bağlar sadece Şemdinli, Hakkari ve Yüksekova'da yaşanan olayların perde arkasına işaret etmiyor. Ülkenin zımni yönetim tarzına, kimi devlet organlarının çalışmasına, en önemlisi bu tür gayri meşru politikaların ardındaki kurumsal sorumluluğa ve niyete de gönderme yapıyor.
Bölge gezisi sırasında kimi ipuçlarını ele geçirdiğimiz, kendi başına son derece vahim olan bir olay, aynı zamanda farklı gelişmeler arasındaki bağlara da ışık tutabilecek nitelikte...
Bam teli: Bir faili meçhul
Tarih 13 Ağustos 2005...
Hürriyet Gazetesi'nde şöyle bir haber çıkar: "Hakkari'de askeri birliklerin kullandığı yola mayın döşemeye çalışan 2-3 kişiyle güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmada 1 terörist ölü geçirildi..."
Ölen kişinin adı Yusuf Yaşar'dır...
Yusuf Yaşar'ın ölümü ve ölümünün açıklanma biçimi Hakkarilileri rahatsız eder.
Yusuf Yaşar, Hakkari'de bilinen ve sevilen bir gençtir. Hakkari'deki arkadaşları ve avukat Rojbin Tugan gibi Hakkarili ileri gelenler Yusuf'un örgütle yakından uzaktan bir ilişkisi bulunmadığını söylerler.
Ne var ki Yusuf da bölgedeki bir çok insan gibi bir çok defa gözaltına alınmıştır. Kardeşleri Kamil ve Hüsna'da öyle... Hatta Kamil Yaşar daha siyasi bir genç olarak bilinmektedir. Ailenin içinde, her ailede olduğu örgütle ilişkisi olan kişiler de vardır. Örneğin Temmuz başında Antalya'da örgüt üyesi olarak tutuklanan bir kişi Yusuf ve Kamil'in dayısının oğludur.
Bu tutuklamadan sonra ilde işler karışır. Tutuklanan kişinin defterinde telefonu bulunan güvenlik görevlileri bile sorgulanır...
Yusuf Yaşar'ın başına gelen bela böylece başlar. Aslında çok yoksul bir ailedendir. Van'dan bir kızla nişanlanmış, düğün için para biriktirmeye gayret etmektedir. Nitekim öldürülmeden önce 1 ay Akbulut köyünde bir inşaatta, ondan sonraki bir ay da Çatlıkuru'da ot biçme işinde çalışmıştır.
Çatlıkuru'dan Hakkari'ye 11 Ağustos'ta, yani öldürülmesinden bir gün önce döner...
12 Ağustos günü şehirde dolaşmış, akşam saat 20.00'ye kadar birçok insanla görüşmüş, daha çok düğün için para işlerini konuşmuştur. 19.00'da dayısıyla birlikte olmuş ve ona sabahtan beri takip edildiğinden şüphelendiğini söylemiştir. Saat 19.30'da ise Van'daki nişanlısıyla görüşmüş ve ona eve gitmekte olduğunu söylemiştir.
Nişanlısı Sabriye İnci'nin ifadesi şöyledir: "1, 2 hafta içinde düğün yapacaktık... Sürekli telefonla görüşüyorduk. Ayın 11'inde kaygılı olduğunu, polis tarafından takip edildiğini söyledi... Ayın 12'sinde saat 19.30'da Yusuf beni aradı. Annesiyle birlikte bizim aileyle konuşacağını ve düğün tarihini belirleyeceğini anlattı ve bana yolda olduğunu, çarşıdan eve gittiğini söyledi. Bu esnada ilginç sesler gelmeye başladı. Su veya araba sesine benziyordu. Sonra telefon kapandı. Tekrar aradım, açıldı, aynı sesler vardı ama kimse konuşmadı..."
Yusuf eve gitmez... Ailesi sürekli arar, telefonu çalar ama açan olmaz...
Aynı gece saat 22.30 civarında kuzu kırpmaya giden köylüler Hakkari'den Çukurca'ya doğru 40 km. uzakta yol kenarında bir ölü görürler. Etrafından bomba yapmaya ve döşemeye yarayan kazma, kürek, pil ve tel gibi malzemeler vardır.
Ancak ortalıkta kimse yoktur. Yakın bir köye gidip koruculara haber verirler. Saat 24.00'e doğru korucular olay yerine ulaştıklarında ceset hala aynı yerde durmaktadır.
Çatışmada öldürülmüş birisinin saatlerce yol üzerinde kalması, bırakılması gariptir...
Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı "Olay Yeri İnceleme Ölü Muayene Otopsi Tutanağı"ndaki ifadeler işi daha da garip hale sokmaktadır.
Şöyle başlar rapor: "13.08.2005 tarihinde saat 7.30 civarında Hakkari Jandarma Komutanlığı tarafından Hakkari ili merkez Kavaklı Köyü yolu üzerindeki bölücü terör örgütü mensupları ile çatışma çıktığı ve bir teröristin ölü ele geçirildiğinin bildirilmesi üzerine..."
Otopsi raporunda kafanın üst arka kısmından giren bir kurşunun 5x5 cm. bir delik açarak üst dudaktan çıktığı, cesedin bedeninde çoğu göğüs bölgesinde toplam 21 adet kurşun yarası olduğu belirlenmiştir...
Aileye teslim edilen "giysilerin üzerinde yakından ateş edildiğini akla getiren barut izleri" vardır... Ama incelenmeye değer görülmemiştir...
Yusuf Yaşar'ın bir çok kontrol noktası olan bir yolda, yanındaki gereçlerle, öldürüldüğü yere gitmesinin imkanı yoktur.
Bu yolu yürüyerek iki saate alması da imkansızdır.
Yusuf'un ailesi ve özellikle bizim de görüştüğümüz kardeşi Kamil harekete geçerler. Şikayet ve taleplerde bulunurlar. İnsan Hakları Derneği olayın üzerine gider. İl İnsan Hakları Komisyonu olayı TBMM İnsan Hakları Komisyonu'na taşır. Ama sonuç alınamaz. Dosya kapanmıştır...
Şemdinli'deki patlamanın Yusuf Yaşar ile bağlantısı
Ardından kritik gelişme olur...
Şemdinli'deki bombalama olayına adı karışan, ancak daha sonra serbest bırakılan Jandarma Uzman Çavuş Ali Kaya'nın arabada ele geçirilen ajandasındaki ölüm listesinde Yusuf Yaşar'ın ve kardeşi Kamil Yaşar'ın adları, adresleri ve cep telefon numaraları yer almaktadır.
Ajandada Yusuf Yaşar ve Kamil Yaşar için "İş Bankası hesabı ve havalesi araştırılacak" notu vardır. En önemlisi Yusuf Yaşar'ın telefon numarasının karşında "Van Jandarma İl dinliyor" ibaresi olması ve ardından farklı ve renkli bir kalemle parantez içine "patlayıcı ile öldü" notu düşülmesidir.
Bunun üzerine TBMM İnsan Hakları Komisyonu olayın yeniden soruşturulmasını talep eder.
Ortada faili meçhul bir cinayetin izleri vardır.
Bu izler faillere, yeni Cem Ersever'lere de işaret etmektedir.
Ve bu işaret Şemdinli hadisesinin arkasındaki derinliğe de gönderme yapmaktadır. (AB/TK)