"Mevcut siyasi davalara daha da şüpheci yaklaşılması zorunlu oldu. Giderek daha net ortaya çıkan bir iktidar oyunu var. KCK ve Ergenekon gibi tüm büyük davaların, ciddi bir iktidar oyunu olduğunu herkes görebilir. Geçmişte bunu kapatmaya, gizlemeye çalışırlardı, sokaktaki insan bu tartışmanın dışındaydı. Şimdi yargı tartışmanın göbeğinde ve iktidar oyunu yargı üzerinden kuruluyor."
Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı, Hakim Orhan Gazi Ertekin, "Yargı Meselesi Hallolundu! Yargıçların Eşekli Demokrasi ile İmtihanı" isimli kitabında, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçimlerinin nasıl bir atmosferde yapıldığını, seçimlerde neler yaşandığını ve bunun olası sonuçlarını yazdı.
Önsözü, "Yargı, Türkiye'de ilk defa farklı bir politik vaadin aracı olarak öne çıkarılmaya başlandı" diye başlayan kitap, "yargı yoluyla demokrasi" kavramına eleştiri getirirken, "demokrasi getirmesini beklediğimiz yargının", kim olduğunu, ne yaptığını ve ne yapabildiğini tarihsel olarak sorgulamak gerekliliğini ortaya koyuyor.
HSYK seçimlerinin iç yüzünü anlatan kitabın çıkmasının hemen ardından gelen Yargıtay ve Danıştay başkanlıkları seçimi, konuyu bir kez daha gündeme taşıdı. HSYK seçimlerinin ardından, "ortada bir seçim olmadığını, Adalet Bakanlığı'nın, adayların bir kısmını tehdit ettiğini" ifşa eden Ertekin, Türkiye'deki yargı kültürünü de ayrıntılarıyla anlatıyor.
Kitabın girişindeki şu tahlil de yargı ve iktidar kültürünün bir özeti gibi: "Türkiye'nin hukuk, adalet ve yargı bahsindeki siyasal ve tarihsel eksikliklerin sadece bazı "failler"den kaynaklandığını düşünüyorsak, aslında çok eksikli bakıyoruz demektir. Geçmişin iktidar faillerinin bugünün kriminal failleri olmasının tek başına bir ilerleme olduğunu düşünmek hakikaten yüzeysel bir tarih okumasına sahip olduğumuz anlamına gelir."
"Arınç'ın etik kaygısı kalmamış"
2 Haziran'da Yargıtay Başkanlığı'na Nazım Kaynak, dün (8 Haziran) de Danıştay Başkanlığı'na Hüseyin Hüsnü Karakullukçu seçildi. Oylamada, Kaynak 197, Ahmet Ceylani Tuğrul 75, Abdurrahman Yalçınkaya 40, Selamet İlday 35, Ali Selim ise 18 oy aldı. Seçimde 5 boş, 5 de geçersiz oy sayıldı.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Kaynak için, "Benim güzel kardeşim Yargıtay Başkanı oldu, çok mutluyum" dedi, Karakullukçu'nun seçilmesinin ardından da "Kurban olduğum Allah, verdikçe veriyor'' yorumunu yaptı. Ertekin, Bülent Arınç'ın söyledikleri için, "Geçmişte demeç verilirken daha hassas davranılırdı. Görüldüğü gibi Arınç'ın herhangi bir etik kaygısı kalmamış" diye konuştu.
"160 üye, asker gibi davranıyor"
Yargıtay ve Danıştay'daki seçimleri ve seçimlerin hem kurumların yapısında hem de toplumda yarattığı, yaratacağı değişiklikleri bianet'e yorumlayan Ertekin, özetle şunları söyledi:
* HSYK seçimi, Hükümet açısından bir "iktidar tecrübesi" oldu. Bu seçim, Yargıtay ve Danıştay'ın geleneksel iktidarın içindeki yerini dönüştürmeye yönelikti. Geleneksel iktidarı temsil eden iki kurumu farklı bir iktidar yapısına taşımak için planlanmıştı.
* Bunlar yapılırken, toplumun farklılıklarının yargıya aktarılması ve bu şekilde bir temsil sağlamak yerine, yine geleneksel yöntemlerle bir yapı kuruldu. Yargıtay ve Danıştay'daki geleneksel iktidarın dönüştürülmesi, hem siyasal hem kültürel olarak "çok kaba ve yersiz biçimde" yürütüldü.
* Yeni seçilen 160 kişilik Yargıtay üyelerinin hepsi birbirine çok benzer kişiler. Başkan seçimi de bu 160 kişiyle yapıldı ve bunların içinde farklı sosyal reflekslere sahip hiç kimse yok. Seçimlerle, toplumsal süreçler dışarıda bırakılarak yeni bir oligarşik yapı kuruldu. Geçmişin oligarşik yapısının aktörleri değiştirildi ve yapı yeniden kuruldu.
* Yeni yapıdaki taraflar, yekpare tepkiler veriyor. Geçmişte yargı içinde, sosyal, dinsel, etnik farklılıklara dayanan kültürel çeşitlilik vardı. Şimdi bunu gözlemleyemiyoruz ve tamamen mekanik bir tarzla karşı karşıyayız. Bu 160 kişi bir tür asker gibi, askeri davranış tarzı geliştiriyorlar. İçlerinde, karara kültürel veya siyasi şerh düşecek kimse yok.
* Bu mekanik dönüşümle ortaya çıkan tablodan, demokratik bir tepki bekleyemeyiz. Burada, geleneksel araçları bile aşan, dehşet verici bir sosyal ve kültürel ortam var. Bundan korkmak lazım. Daha önce Yargıtay ve Danıştay başkanları en az 10-20 turda seçilirdi, uzlaşmalara dayanan bir seçim sistemi vardı. Bu kez başkanlar ilk turda seçildi. Seçmenler arasında farklı bir refleks gösteren kimse olmadı.
"Dönüşüm, hukuk ve adaletle örtüşmüyor"
* Geçmişte de şikayetçi olduğumuz yapı, çevresine daha da sert bir kabuk örerek, daha katı bir hal aldı. Eskisinden daha tehlikeli bir döneme girdik. Önemli bir dönüşüm süreci atlattık ve umutlu olmamız için herhangi bir veri yok. Son birkaç yıldır iktidar ve devlet alanındaki dönüşümler demokrasiyi ilerletmediği gibi hukuk ve adaletle de örtüşmüyor.
* Geçmişte otoriter bir süreç yaşanıyordu. HSYK karar alırdı, "Siz sesinizi kesin" derdi. Şimdi, hem yargıdan hem toplumdan rıza bekleniyor. Totaliter bir sürece girmeye başladık, korkutucu olan da bu.
* Mevcut siyasi davalara daha da şüpheci yaklaşılması zorunlu oldu. Giderek daha net ortaya çıkan bir iktidar oyunu var. KCK ve Ergenekon gibi tüm büyük davaların, ciddi bir iktidar oyunu olduğunu herkes görebilir. Geçmişte bunu kapatmaya, gizlemeye çalışırlardı, sokaktaki insan bu tartışmanın dışındaydı. Şimdi yargı tartışmanın göbeğinde ve "iktidar oyunu" yargı üzerinden kuruluyor.
* En büyük tehlike, demokrasinin yargı üzerinden kuruluyor gibi gösterilmesi. Gerçekte olan ise iktidarın yargıyı kurguluyor olması. Tehlikenin diğer bir göstergesi de, bu davranışın gündelik bir tutuma dönüşmesi. Geçmişte yargı geride durur, bazı siyasi tartışmalara müdahil olduktan sonra geri çekilirdi. Şimdi yargı, her siyasi tartışmanın her noktasında müdahil oluyor.
"Yargı, muhalefet odaklarından biri olmalı"
* Toplum, siyasi muhalefetin odağına yargıyı da katmak zorundadır. Yargının, Türkiye'deki iktidar alanının ekseninde ne kadar rol aldığının görülmesi gerekiyor. Bugüne dek yargı muhalefetin dışına itildi ancak bundan sonra iktidara muhalefet kadar yargıya muhalefet de önde tutulmalı.
* 12 Eylül referandumundan önce, iktidarın söylemindeki temel vurgu "demokrasiydi." 13 Eylül'den itibaren gerçekleşen yasama trafiğine bakarsak bunun tam tersinin işlemeye başladığını görüyoruz. Bu dönemde hızla geriye dönüldü, söylediklerinin hepsini, bir bir yalanladılar.
* Politik tutumu bir günde bu kadar değiştirmek, siyasi bir kıvraklıkla açıklanamaz. Bu olanlar, referandum öncesi söylenenlerin manipülasyon olduğunu düşündürüyor. Referandum sonrasında evet-hayır tavırlarına odaklanarak gerçekleşen tartışmalar, "politik arabesk" üzerinden yürüyor. Bu, Türkiye'deki geleneksel siyaset anlayışının tezahürü. Kemalistler iktidardan düştüklerini fark ettiler. HSYK seçimleriyle, "hayırcılar" tasfiye oldular.
* Sokağa, muhalefete, demokrasiye kıymet verilecekse, herhangi birinin iktidara geçmiş olmasının önemi yoktur. Önemli olan, iktidara karşı muhalefeti devam ettirmektir. (AS)