"Adalet Bakanlığının hassasiyet gösterip inceleme başlatması dikkate değerse de eksik ve geç kalmış bir incelemedir."
Üzerlerine bomba atılan yedi devrimci öğrencinin 1978'de öldürüldüğü 16 Mart Davası avukatlarından Cem Alptekin, Bakan Mehmet Ali Şahin'in davanın zaman aşımına girmesinde ihmali tespit edilen 2 yargıç ile bir savcıyı, ceza almaları talebiyle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) sevk etmesi üzerine böyle söyledi.
Zamanaşımı onanırsa incelemenin önemi olmaz
16 Mart davasının kamuoyunca bilinmedik pek çok yüzü olduğunu söyleyen Alptekin, Yeni TCK'ye göre sürenin 45 yıl olduğu gerekçesiyle zamanaşımı dosyasını Yargıtay'a taşıdıklarını, zamanaşımı kararının onaylandığı taktirde Bakan Şahin'in başlattığı girişimin katkısı olmayacağını söyledi.
Sadece AKP hükümeti döneminde değil geçmiş hükümetler döneminde de ihmal ve hukuksuzları defaten dile getirdiklerini, ihmallerden dolayı kimi zaman duruşmalardan bile çekildiklerini hatırlatan avukat "İncelemenin bu kadar gecikmiş olması manidar, düşündürücü" dedi.
"Geç kalınmış, eksik bir girişim"
Alptekin'e göre, meselenin 16 Mart davasının verildiği mahkemenin yargıçlarına hasredilmesi çok büyük bir eksiklik.
"Davanın iki ayağı daha var. Biri Susurluk sürecinde ortaya çıkan yeni delillerle yaptığımız suç duyurusunun akıbeti. Diğeri 16 Mart davasında savunma görevimizi yerine getirirken Adalet Bakanlığı'nın izniyle hakkımızda açılan soruşturmanın sonunda aldığımız beraat kararına rağmen halen Yargıtay'dan nedenini bilmediğimiz şekilde altı yıldır çıkamayan bir dosya var."
Bütün bu gelişmelerin 16 Mart davasıyla doğrudan bağlantılı olduğunu savunan Alptekin'e göre bu gelişmeler adaletin önünü kesen işlemler ve Adalet Bakanlığı geçmiş tutumunu, çalışanlarını yani kendini de kapsayacak şekilde tüm bu gelişmeleri içeren bir inceleme yapmalı.
"10 yıldır oturtulduğum sanık sandalyesinden kaldırılmamamla ilgili girdiğim hak arayışı mücadelesi sonucu AİHM'de görülen davada Türkiye'nin şimdiki hükümetinin uzlaşmayı kabul etmemesi ve şimdi yargıçlar hakkında inceleme başlatması birbirinden uzak iki ayrı tutumun göstergesidir."
Alptekin "Bir yandan devletin dava süreçlerini karartma politikasını savunacak diğer yandan 'ihmal' var deyip hassasiyet göstereceksiniz. Biz Adalet Bakanının samimiyetine, görevini layıkıyla yerine getireceğine inanmak istiyoruz" dedi.
1978'in 16 Mart'ı...
31 yıl önce İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde, öğle saatlerinde, üniversiteden çıkan bir grup solcu öğrenci üzerine bomba atıldı. Saldırı sonucu, Hatice Özen, Baki Ekiz, A.Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl olay yerinde, Cemil Sönmez kaldırıldığı hastanede ölmüş, 50 kişi de yaralanmıştı.
Polis Memurları Dayanışma Derneği (Pol-Der) İstanbul Şubesi, bombalı saldırı istihbaratının olaydan 10 gün önce üniversitedeki polis amirliğine bildirildiğini açıkladı.
Bu uyarıyı dikkate alması gerekenlerden biri de üniversitedeki polis noktasında görevli Reşat Altay'dı. Rütbe almayı sürdüren ve son olarak Trabzon Emniyet Müdürü olan Altay, Hrant Dink cinayetinde de "ihbarı" değerlendirmediği gerekçesiyle görevden alındı.
1978'de açılan davada, dönemin Ülkü Ocakları Derneği (ÜOD) İstanbul Şube Başkanı Orhan Çakıroğlu, sonradan MHP milletvekili olan ÜOD yöneticilerinden Mehmet Gül, dönemin MHP Gençlik Kolları Başkanı Kazım Ayaydın, ÜOD'li Sıddık Polat ve Ahmet Hamdi Paksoy yargılandı. 1984'te tüm sanıklar beraat etti.
1995'te yeni tanıklarla yeni bir iddianame hazırlandı. Konuşmaması için öldürüldüğü iddia edilen Zülküf İsot'un ablası tanık Remziye Akyol, emri MHP lideri Alparslan Türkeş'in verdiğini açıkladı.
8 Temmuz 1996'da, Ankara 5. ağır Ceza Mahkemesi'nden istenilen MHP Ana Davası'nın gerekçeli kararında başta Türkeş olmak üzere MHP yöneticilerinin isimlerinin yer aldığı sayfaların eksik olarak gönderildiği ortaya çıktı.
Susurluk Skandalı'nda da yer alan Abdullah Çatlı'nın 16 Mart katliamında atılan bombaları temin ettiği de ortaya çıktı.
Katliamın ardından Altay'ın Çatlı'yla telefonda görüşmüş olduğu Susurluk davasında ortaya çıkan başka bir gerçekti. Avukatlar belgeyi mahkemeye sundu. Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan (MİT) tutanakların tamamını istedi. MİT bu isteği reddetti.
Avukatlar sonuç alınmaması üzerine "MİT'in mahkemeye müdahale ettiği, savunma haklarının kısıtlandığı" gerekçesiyle davadan çekildi.
Avukat Alptekin "gizli belgeleri açıkladığı" iddiasıyla 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandı ve beraat kararı verildi.
Avukatlar MİT'in belgeleri göndermeyi reddetmesi üzerine AİHM'e başvurdu. AİHM'de dava "uzlaşma teklifi" aşamasına geldi. Ancak devlet uzlaşmaya yanaşmadı. 10 yıldır süren davada uzlaşmaya ret cevabı AKP hükümetinde verildi. Avukat Alptekin'in verdiği bilgiye göre dava tazminat aşamasına ilerliyor. (EZÖ)