Daire Başkanı Mustafa Birden ağır, diğer üyelerden Ayfer Özdemir, Ayla Gönenç ve Ahmet Çobanoğlu hafif yaralandı.
bianet'in görüştüğü Avukat Fikret İlkiz, "Bu alçakça bir cinayet; hukukun alçakça katledilmesidir" dedi.
İdare Hukuku uzmanı Prof. Dr. Ülkü Azrak'sa "Ağır tehdit altında çalışan adalet mekanizması görevini layıkıyla yerine getiremez. Yargıçlar da insan" dedi.
"Ne Yargıtay'ın, ne Danıştay'ın ne de Anayasa Mahkemesi yargıçlarının koruması var. Bu kadar kolay yok edilebiliyorlarsa, görevlerini nasıl yerine getirecekler?"
İdareye, Emniyet'e görevi ihmalden dava açılabilir
CNN Türk, Danıştay İkinci Daire Başkanı Mustafa Birden'in yaklaşık iki ay önce koruma talep ettiğini, ancak Emniyet'in "sürekli koruma verilemeyeceği ancak çağrı üzerine koruma verilebileceği" yanıtını verdiği bilgisini yayınladı.
Azrak, olayda bütün idarenin sorumluluğu olduğunu söyleyerek, "İdare aleyhine ağır bir tazminat davası açılabilir. Ben olsam, Emniyet'in yanıtını imzalayıp gönderen kişi hakkında da görevi ihmalden dava açarım" dedi.
Yargı mensuplarıyla ilgili büyük bir güvenlik boşluğu olduğunu söyleyen Azrak, "Bu cinayet Danıştay binasında olmasa, evlerine gidip de işlenebilirdi. Muammer Aksoy'dan Bahriye Üçok'a kadar, birçok kişi hep evlerinin kapısında kurşunlandı" dedi.
"Emniyet Müdürlüğü Danıştay gibi hedef tahtası haline getirilmiş bir yere 'sürekli görev yapacak bir koruma görevlisi gönderemeyiz' diyor. Bu olamaz.
"Emekli Adalet Bakanlarının koruması var. Dekanlara bile koruma veriliyor. Koskoca Danıştay nasıl korunamadı?"
"Saldırının zemini hazırlandı"
Danıştay 2. Dairesi'nin başörtülü bir öğretmenin anaokulu öğretmenliği yapmasının yolunu kapatan kararının ardından, Vakit gazetesinin "İşte O Üyeler" başlığıyla yaptığı haberini anımsatan Azrak, "Bu saldırının zemini hazırlandı" dedi.
"Gazeteler hedef gösterdi. Bütün dairenin başkan ve üyelerinin fotoğrafları yayınlandı. AKP'nin üst yönetiminde de karara karşı menfi bir tavır dile getirildi. Bu daire, her taraftan tehdit kıskacı altındaydı."
"Bir kişinin işi değil"
Azrak, saldırıya ilişkin de, "Bu eylemin bir kişinin eseri olduğunu düşünmüyorum" dedi.
"İstanbul Barosu'nda kökten dinci bir grup var. Saldırganın aynı zamanda Ülkücü olduğu da söyleniyor. Ülkücüler arasında da kökten dincilere yakın olanlar var."
"Danıştay'da görev yapanlar topun ağzındadır"
Azrak, Danıştay'ın neden bu denli önemli olduğunu da şöyle açıkladı:
"Sadece Türkiye'de değil, bütün hukuk rejimine sahip ülkelerde, iki yüksek yargı organı vazgeçilmezdir: Anayasa Mahkemesi ve Danıştay.
Bu iki organ, devletin siyasetini hukuk kontrolü altında tutar. Onun için, sürekli biçimde siyasetle kesişirler."
Ancak Türkiye'de bu mahkemelerde çalışan yargıçların "topun ağzında olduğunu" söyleyen Azrak, "Çünkü siyasi iktidarlarda hukuk inancı yok. Hukuk yerine güç kullanımını tercih ediyorlar" dedi.
"Mahkeme kararlarını uygulamıyorlar veya yargıçları tehdit altında tutuyorlar. Bunlar çok açık güç kullanımıdır.
İdare makamlarına, 'mahkeme kararlarını uygulamayın' diye gizli kararname gönderirlerse, hukuk devletinden söz edemeyiz. Bu Ecevit'in Başbakanlığı döneminde Bergama için yapıldı. Şimdi birçok konuda gizli kararname çıkıyor; özelleştirme konusunda da var."
Başbakan Erdoğan, 5 Nisan'daki konuşmasında, "Danıştay'da birçok engelle karşı karşıyayız. Ya bunu aşacağız, ya da bunu anlayanla yürüyeceğiz" demişti.
"Danıştay'ın insan kaynağı kolay yetişmez"
Azrak, bir yargıcın Danıştay üyesi olması için uzun bir süre gerektiğini de anlattı.
"Bir hukukçu, yaklaşık 28-30 yaşlarında Danıştay'a tetkik hakimi (raportör) olarak kabul edilmişse, üyeliğe kabul edilmesi ancak 50 yaş civarında oluyor. Tetkik Hakimliğinden üyeliğe ya da savcılığa terfi fevkalade zordur. Bu nedenle, Danıştay'ın insan kaynağı sakatlanmış durumda." (TK)