bianet'in görüştüğü Işık ve Akbay ailelerinin avukatı Dinçel Aslan davayı Danıştay'da temyiz ettiklerini söyledi.
Devletin yaşam hakkının korunması yükümlülüğü var. Mayınların ve savaş artığı patlayıcıların temizlenmesiyle ilgili Ottawa Sözleşmesi Türkiye'ye sivillerin korunmasıyla ilgili yükümlülükler getiriyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) geçen yıl bu yüzden Türkiye'yi mahkum etti. Ama ailelerin tazminat ve sorumluların cezalandırılması için başlattıkları yargı sürecinde bunların hiçbiri gündeme gelmemiş.
Kimsenin aklına devletin yaşam hakkını koruma yükümlülüğü gelmemiş
Aslan'ın verdiği bilgiye göre, çocuklar 2005'te, Ağrı Patnos'taki İç Güvenlik Tugayı'nın yanında koyun otlatırlarken, buldukları lav silahı mermisiyle oynamaya başlıyor. İsmail Işık mermiye ayağıyla vurunca yaşanan patlamada ölüyor; Adem ve Emrah Akbay yaralanıyor.
Aileler aynı yıl Milli Savunma Bakanlığı'na (MSB) tazminat için başvuruyor, ancak bakanlık 2006'da bu talebi reddediyor.
2006'da Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığı, askeri yetkililer hakkındaki suç duyurusuyla ilgili, sorumlu tutulabilecek kimsenin olmadığı gerekçesiyle, lav silahı mermisinin yasadışı örgütler tarafından da kullanılabileceğini belirterek takipsizlik kararı veriyor. Aslan'ın Sarıkamış Askeri Ceza Mahkemesi'ne itirazı da reddediliyor.
Erzurum 2. İdare Mahkemesi, MSB aleyhindeki davada, Mayıs 2007'de "İçişleri Bakanlığı'nın her ne kadar kusursuz olarak sorumluluğu varsa da" diyerek, "idari eylemle zarar arasında neden-sonuç ilişkisinin olmadığını" belirterek tazminat talebini reddediyor.
Ancak Aslan, mahkemenin sorumlu gördüğü İçişleri Bakanlığı'nı bu davaya kendiliğinden dahil etmiş olması gerektiğini de söylüyor.
Aydın: Sorun yaşam hakkının korunmaması
Diyarbakır Barosu avukatlarından Cihan Aydın sorunun her şeyden önce yaşam hakkının korunması olduğunu belirtiyor.
"Hukuktaki 'kusursuz sorumluluk ilkesi', sınırları içinde yaşayan herkesin devletin güvencesi ve koruma güvencesi altında olmasını gerektirir."
"Merminin kime ait olduğu önemli değil"
Aydın, patlamamış mühimmatın kime ait olduğunun fark etmeyeceğini de vurguluyor.
Türkiye'nin taraf olduğu Ottawa Sözleşmesi'nin devletlere bu savaş artığı malzemeleri temizleme, riskli alanları belirleme, sivilleri korumak için etrafını çevirme yükümlülüğü getirdiğini, zarar meydana gelmişse karşılanması, rehabilitasyon ve bakım olanaklarının sağlanması gerektiğini de anımsatıyor.
"AİHM kararı bağlayıcı"
AİHM dokuz yaşındayken bir antipersonel mayına basan, bacağını kaybeden Erkan Erol'un babasının açtığı davada Türkiye'yi tam da bu gerekçeyle mahkum etmişti.
Türkiye'nin Ottawa Sözleşmesi yükümlülüklerini anımsatmış, bölge insanı mayınların varlığından haberdar edilse bile, çocukların çobanlık gibi işlerde çalışarak etkin şekilde katıldıkları köy yaşantısında yetişkinler gibi davranmalarının beklenemeyeceğini, ek önlemlerin gerektiğini belirtmişti.
Avukat Aydın, bu kararın emsal oluşturduğunu, mahkemelerin bu kararın bağlayıcılığını görmezden gelemeyeceğini söyledi. (TK/EÜ)