Bir sabah uyandınız ve aniden kendi dilinizde konuşamadığınızı fark ettiniz. “Günaydın” diyeceksiniz, yok olmuyor. Ağzınızdan çıkan heceler size ait değil, karşınızdakiler de sizi anlamıyor. Anadiliniz ve kimliğiniz, belleğiniz sizi yeniden imtihan ediyor gibi. Sanki diliniz çoktan başka bir şeye evrilmiş sizden bihaber.
Dünyada pek çok anadili bu eşiğin kıyısında. Toprağın üzerine serildiği sanılan anadiller, toprağı yarıp yeniden hayat bulmaya çalışıyor. Birçok anadili gibi Kürtçe de öyle. O var olmaya çalıştıkça birileri onu toprağın altına sokmaya çalışıyor, yok sayıyor, görmezden geliyor.
Tam bu gerilim hattında, yapay zekâ ile yaratılan bilinen ilk Kürt sanatçı Zozan C. sahneye çıkıyor.
Yaratıcısı Bijar Koban, Zozan’ın varlığını bir cümlede özetliyor: “‘Bazı insanların Kürtçe konuşamayacağı’ gibi bilinçdışı algıları yıkmak için Zozan burada. Kentliliği, sanatı, entelektüel hayatı temsil eden yeni bir Kürt imajı Zozan şehirli Kürtlerin sesi.”
Koban, Zozan C.’yi yaratma sürecini, tepkileri ve sonraki yolculuğunu bianet’e anlattı.
“Neden yapay zekâ Kürtçe bir sanatçı yaratmasın?”
Zozan C.’yi yaratma fikri nereden geldi?
Uzun süre “Kürtçe konuşamayacağı” gibi tuhaf, içimize sinmiş bir algının etrafında dolaştım. Bu algı yalnızca estetiği değil, dilin kamusal görünürlüğünü de gölgeliyor. Ben, şehirli Kürt imgesini sanatıyla, entelektüel hayatıyla, gündelik zarafetiyle merkeze alan bir karakter arıyordum. Yıllar önce bir Instagram hesabı açtım buna dair ama öylece kaldı. Sonra yapay zekâ müzik araçlarını denedim. Cegerxwîn’den dizeler yükledim, ayrıntılı prompt’lar yazdım; bir anda içime sinen bir tını çıktı. O an şunu düşündüm: “Neden yapay zekâ Kürtçe bir sanatçı yaratmasın?”
Ve sonrası nasıl geldi?
İlk işimiz Enfal üzerineydi; 1988’de yüz binlerce insanın yaşamına mâl olan o büyük yara. Kısa bir klip hazırladım, Instagram’a yükledim, bir haftada yaklaşık 500 bin izlenmeye ulaştı. Bu yalnızca “tutma” işareti değildi, kolektif hafızanın böyle bir sese ihtiyacı olduğunun da işaretiydi.
“Kadrajı değiştirmek istiyorum”
Kürtçeye yönelik baskılar sizin için doğrudan motivasyon oldu mu?
Kesinlikle. Kürtçe hayatımın odağı, üzerine yüksek lisans yaptım, haber ürettim. Temsil problemleri, görünürlük bariyerleri, gündelik hayattaki mikro engeller… Bunlar yeni değil, çocukluğumdan beri içinden geçtiğim şeyler. Zozan bu tabloya hem estetik hem politik bir yanıt: Sahnede, ekranda, akışta Kürtçenin modern ve kentli hâli.
“Kentli” vurgusunu neden bu kadar önemsiyorsunuz?
Çünkü şehir, dilin yalnızca korunacağı değil, üretileceği yerdir. Sanatın, edebiyatın, akademinin, tasarımın ve gündelik nezaketin buluştuğu bir ekosistem. Medyada şehirli Kürt temsilinin eksikliğini yıllarca gördük. Kalıp hep aynı kadrajdaydı: Dağ, silah, halay… Bu kadraj, hem dışarıdan hem içeriden yeniden üretildi. Ben o kadrajı değiştirmek istiyorum: Galeri açılışı da bizim, caz kulübü de bizim, kütüphane de bizim, kampüs de bizim.
İlham aldığınız kadın sanatçılar kimler?
Rewşan’ın sesi ve imgesi beni çok etkiler; o zarif ve güçlü çizgi bilinçdışımda bir iz bıraktı. Ama mesele kişisel hayranlık değil; her yeni yorumla Kürt kadın sesinin kentte daha gür duyulması.
Teknik süreç
“Zozan” ismi nereden aklınıza geldi peki?
Zozan Kürtçede “yayla” demek. Çocukluğum, çobanlık, köy… Hepsini çağrışıyor. İlk başta “Zozan Heşekeri” gibi deneysel adlar denedim, sonra “Zozan K”; bugün olsa belki “Zozan X” derim. Ama “Zozan”a gönlüm bağlı; coğrafyayla barışık bir isim.
Üretimlerinizde teknik süreç nasıl işliyor?
Görsel, animasyon ve müzik ayrı koridorlar. Günlerce çalıştığım oluyor. Prompt’larda şunu arıyorum: “Dengbêj tınısı + heavy metal dokusu; Kürdî motif kalsın, çekirdek melodi ve söz ruhu korunacak.” Yapay zekâ sandığımız kadar “zeki” değil, yönlendirilmeyi bekliyor. Bir şarkı/klip altı güne yayılabiliyor. Benim için esas olan, saygıyla güncellemek: Kökü kesmeden dalları budamak.
Dengbêj geleneğini modern türlerle harmanlarken hangi ölçütlere dikkat ediyorsunuz?
Omurga ve ruh. Melodinin iskeletine dokunmamaya çalışıyorum; düzenlemeyi çağdaşlaştırırken sözün ritüelini koruyorum. Gelenekle didişmek değil, diyalog kurmak.

“Bazen merak, dilin en güçlü müttefiki”
Telif, yapay zekâ üretiminde en çetrefilli alan. Bunu nasıl yönetiyorsunuz?
Bazı eserlerin anonim olup olmadığı muğlak kurum kayıtları parçalı. Yapay zekâ kullanımına sıcak bakmayan hak sahipleri var, bu nedenle kaldırdığımız işler oldu. Şimdilik mümkün olduğunca kendi yazdığım şiir ve besteleri kullanıyorum. Kurumsallaşmayı ve şeffaf telif süreçlerini kurmayı hedefliyorum. Son albümde parçaların yarısı bana ait: “Hereders”, “Mıkâbın”, “Malateva” gibi. Şarkıyı kaldır diyenlerin yanı sıra “Benim şiirim-şarkım hiçbir yerde yayınlanmadı Zozan söylese,” diyenler de oldu.
Yeni medya size ne tür imkânlar sağladı?
Klasik medyanın tek yönlü anlatısının yerine anında, çift yönlü etkileşim. Yapay zekâ + yeni medya, temsil mücadelesinde eşik atlatıyor; dinleyiciye yalnızca “izleyici” olmayı değil, eş-yaratıcılık hissini de veriyor.
Zozan’ın müziği sevildi mi sizce? Tepkiler nasıl?
Çok. “Şakiro yorumunu heavy metal’e taşımak cesaret mi, delilik mi?” diyen oldu; çoğu ikinci dinleyişte sevdi. Hatta ilân-ı aşk edenler çıktı. Bu da bana şunu gösterdi: Topluluk bu kırılmaya hazırmış. Birinin kıvılcımı gerekiyormuş.
Peki Zozan’ın sonraki yolculuğu nasıl ilerleyecek? Yalnızca Kürtçe mi söyleyecek?
Şimdilik evet. İleride başka dillere açılmak da mümkün; belki biri İngilizce bir şarkıyla gelir, tesadüfen Kürtçeye düşer ve “Bu dil ne kadar güzelmiş,” der. Bazen merak, dilin en güçlü müttefiki.
Zozan’ın yolculuğu ise “götürebildiğimiz yere kadar” ilerleyecek. Telif risklerini azaltmak için şimdilik kendi eserlerimle ilerliyorum. Kurumsallaşınca işbirlikleri artacak. Hedef aynı: Kürtçenin kentteki sesi olmak. “Kürdüz ve Kürtçe güzeldir.” Şehirli Kürtler vardır; sanat üretir, düşünür, tartışır. Zozan C., bu varoluşun kentteki yankısıdır.
(EMK/TY)







