Gün Benderli'nin Nazım Hikmet'le birlikte çekilen son fotoğrafı.
Nazım Hikmet'i nasıl bilirsiniz? Şair, yazar, devrimci, cesur, korkak? Gün Benderli "Giderayak – Anılarımdaki Nazım Hikmet" kitabında Nazım'ı önce şiirleriyle sonra da doğrudan kendisiyle tanışma hikayesini anlatıyor.
"Nazım Abi hakkında çok şey söylendi, söyleniyor. Birçokları onun hayatında, kendi siyasi görüşlerine destek olabilecek bir duruş, bir söz, bir ses arıyor ve bunları tartışma konusu yapmaya çalışıyor ve yapıyor. Kimileri için Atatürkçü Nazım Hikmet, kimileri için komünist Nazım Hikmet. Kimileri için Stalinist Nazım, kimileri için Leninist Nazım. Ben, insan Nazım Hikmet diyorum. Yanlışlarıyla, doğrularıyla, inançlarıyla, tutkularıyla, gücüyle, zayıflığıyla insan. Şair, yazar, devrimci, cesur, korkak, işçi, paşa torunu. Hepsi birden."
Benderli İletişim Yayınları'ndan çıkan ve bir roman tadında yazdığı kitabında şairin şu dönüm noktalarına tanıklık ediyor: Nazım Hikmet'in hapishaneden kurtulması için yapılan büyük kampanya, Türkiye'den kaçış maceraları, 1951 yılında Berlin'de düzenlenen Dünya Gençlik Festivali'nde yaşanan ilk karşılaşma anı, radyo günleri, şair Nazım Hikmet'in adım adım Nazım Abi'ye dönüşmesi ve ölene kadar sürekli devam eden yakın bir ilişki...
Nazım Abi'yle Moskova'da
(...) "O kadar beklediğimiz Nazım Abi nihayet geldi. Hemen buluştuk ve Moskova'daki evinde çok güzel bir gün geçirdik. Nazım Abi'ye şehrin merkezi denebilecek bir yerde kiralık bir daire verilmişti. Sanırım Yazarlar Birliği tarafından. Üç odalı ufak bir daire idi. Her taraf ufaktan büyüğe hediyelik eşyayla ve Mehmet'in fotoğraflarıyla doluydu. Her gittiği yerde kendisine, incik boncuktan en değerli şeylere kadar çeşitli hediyeler verilen Nazım Abi, bunları odasının duvarlarına, odadaki masalara, koltuklara, yazı masasının üstüne doldurmuştu."
Son Budapeşte buluşmaları
(...) "O zaman elbette bunların son Budapeşte buluşmaları olduğunu bilmiyorduk. 1955 yılında Nazım hikmet Budapeşte'ye yine birkaç defa geldi. O yıl, 1954 yılında olduğundan çok daha akıllıca davranarak, her gelişinde onunla birçok mülakat yaptık, şiirlerini mikrofona okuttuk. O yıl kendini çok iyi ve sağlıklı hissettiği zamanlar da oluyordu, yorgun ve hasta hissettiği zamanlar da. Kendini iyi ya da kötü hissetmesi ruhsal durumuna da bağlıydı. Örneğin 1955 yılında şiirlerini bestelemek için uğraştığı zamanlar birden gençleşiyor, müzisyenlerle konuşuyor, onların tekliflerini dinliyor, bıkıp usanmadan anlatıyordu istediklerini."
(AÖ)