'Daha geçen hafta Irak'ın kuzeyinde bir yiyecek konvoyuna ateş ettiler. Eşkiyalarla, silahlanmış insanlarla dolu bir bölgeye herhangi bir koruma olmaksızın bir kamyon dolusu ilaç ya da yiyecek göndermek son derece anlamsız ve aptalca. Müttefik güçler yardım kuruluşlarının işlerini yapmaları için gerekli güvenceyi sağlayamıyor. Asker ve hükümetle yardım kuruluşları arasındaki anlayış farklılığı bizim muhtaç insanlara yardım götürmemizi engelliyor.
Doktor Mary McLaughlin Körfez savaşı sırasında Irak'taydı. O günleri şöyle anlatıyor.
'Geçen sefer Irak'ta Saddam'ın rehinesiydim. 1990'da Bağdat'ta bir hastanede hemşire olarak çalışıyordum. Irak Kuveyt'i işgal ettiğinde yabancıların Irak'ı terketmesini yasaklamıştı. Beş ay boyunca burada kaldım. Müttefik güçlerin saldırısından az önce salıverildik. Korkunç bir deneyimdi ama bu beni yıldırmadı. Irak'a geri döndüm.'
"Nasiriye'ye gittiğimde korkmuyordum"
McLaughlin şu anda İrlanda yardım kuruluşu Goal adına Nasıriye'de bulunuyor. 'Zor olacağını biliyorduk. Amerika'nın saldıracağı günden bir gün önce Kuveyt'e gittim. Orada diğer yardım kuruluşları çalışanları ile üç hafta kadar koşulların bizim orada bulunmamıza elverisli hale gelişini bekledik. Sonunda 15 Nisan'da Irak'a girdik. Askeri bir konvoy Nasıriye'ye kadar bize eşlik etti. Korkmuyordum. Daha önce Bosna'da altı ay boyunca sürekli ateş altında çalıştım. Herşeye hazırdım.'
Cenevre Konvansiyonu'na göre işgalci güçler denetimleri altındaki alanlarda güvenliği sağlamak, oradaki insanlara yiyecek, su ve tıbbi yardımı ulaşmasını sağlamakla görevliler. Yardım kuruluşları Irak'ta bunun olmadığını söylüyorlar.
Oxfam yetkilisi Barbara Stocking de yapılanların yeterli olmadığını, ülkede çok ciddi bir güvenlik sorununun yaşandığını söylüyor. 'İşgalci güçlerin güvenligi sağlaması gerekiyor. Ayrıca mayınlar ve patlamamış bombalara da çözüm bulunması gerekiyor.'
Oxfam Mayıs basında Birleşmiş Milletler'e Irak'taki geçiş döneminde kontrolü ele alması çağrısında bulunan sekiz yardım kuruluşundan birisi.
Bu sorun yalnızca Irak'ta yaşanmıyor elbet. Savaş yaşanan bütün bölgelerde sorun aynı. Yıllardır Çeçenistan'da yaşanan çatışmalarda rehin alınanların, öldürülenlerin ardı arkası kesilmiyor. Geçtiğimiz yaz Çeçen savaşçılar Unicef'e bağlı Druzhba (Dostluk) adlı sivil toplum örgütünün başkanı Nina Davidovich'i kaçırmışlar, daha sonra görüşmeler sonucunda serbest bırakmışlardı. Daha önce de yine bir sivil toplum örgütü olan Medecins Sans Frontiere'den Kenny Gluck rehin alınmış, görüşmeler sonucunda serbest bırakılmıştı.
Gluck ve Davidovich yine de şanslı sayılır. 1999'da rehin alınıp, görüşmeler sonuçsuz kalınca kafaları kesilerek öldürülen dört İngiliz telekomunikasyon teknisyeni hala akıllarda.
İşgalci güçlerin ülkeleri işgal edip, düzeni tam sağlayamadan çekildiği ama yönetimi de uluslararası yetkililere bırakmamakta direndiği bütün ülkelerde durum böyle. Afganistan da bu ülkelerden biri. Yol kesmeler, kaçırmalar, cinayetler haberleri birbirini izliyor. Mart ayında Oruzgan bölgesinde Kızılhaç için çalışan bir görevlinin jipi silahlı saldırganlar tarafından durdurulmuş, El Salvadorlu su mühendisi sorgusuz sualsiz öldürülmüştü.
Yemen kuzey-güney arasındaki savaşın hiç bitmediği, kaçırılma olaylarının sonunun gelmediği bir ülke. Aralık ayının sonunda Güney Yemen'de bir hastaneye baskın veren silahlı bir adam 'Allaha daha yakın olmak' için hastane yöneticilerinden William Koehn ve Kathleen Gariely ile doktor Martha Meyrs'i öldürmüş, eczacı Don Caswell'i de ağır yaralamıştı. Saldırganın baskın verdiği hastane Uluslararası Misyon Kurulu'na (International Mission Board, IMB) bağlı Baptist eğilimli bir hastane idi.
İstenmeyen insanlar
IMB yetkilisi Jerry Rankin, dünya genelinde 184 ülkede hizmet verdiklerini, Yemen'deki hastanede yılda 40 bin kişiyi tedavi ettiklerini ve elbette riskin çok yüksek olduğunu ama çalışanlarının da bu riski bilerek bu ise gönül verdiklerini söylemişti.
Kiminde ideolojik saldırılar, kiminde para amaçlı. Kiminde ise yalnızca 'sizi burada istemiyoruz' mesajının örtülü olarak verilmeye çalışıldığı saldırılar. Kasım ayında İsrail'de Birleşmiş Milletler (BM) çalışanı Iain Hook'un İsrailli bir askerin kurşunu ile ölmesi bu sonuncuya örnek olarak gösterilmişti. Hook, BM'in göçmen kuruluşu UNWRA'in bölge yöneticisi idi. Operasyonlarda evsiz kalan Filistinlilerin yeniden evlendirilmesi ile görevliydi. Karavanından dışarıya çıkmıştı, elinde cep telefonu vardı. İsrailli asker diyordu ki 'koşarak dışarı çıktı, elinde bir şey vardı, saldıracak sandım' Oysa civardaki görgü tanıkları Hook'un o sırada insanları BM karavanlarından çıkarmakta olduğunu söylüyorlar.
BM olayı şiddetle kınadı ve İsrail yetkililerini yardım kuruluşları çalışanlarının güvenliklerini sağlamaya davet etti. İngiliz hükümeti de olayı şiddetle kınayarak İsrail yönetiminden olayın tam olarak nasıl olduğu hakkında bilgi istedi. Ancak bu sorunu çözmüyor tabi. Testi kırıldıktan sonra dökülen suyu toparlamaya çalışmaktan başka bir şey değil. Önemli olan yardım amacı ile orada bulunan insanların güvenliğini sağlayabilmek. Ama bu kiminde bilerek isteyerek, kiminde yönetimin güçsüzlüğünden dolayı yapılmıyor, yapılamıyor.
Liberya bu güçsüzlüğün en somut olarak sergilendiği ülkelerden biri. Mart ayında Advent kilisesine bağlı yardım kuruluşu ADRA (Adventist Relief and Development Agency) başkanı Emmanuel Sharpolu ve şöförü Musa Kita ölü bulunmuştu. yanlarında bulunan Norveçli Kaare Lunt ise bir süre kayıp olduktan sonra onun da ölüsü bulunmuştu.
Liberyalı bir asker Toe Town'a giden yolda onları durdurmuş, orasının güvenli olmadığını söyleyerek gitmelerine engel olmak istemişti, ama onlar araçlarını çevirip, çalılıklara dalmışlardı. Bir süre sonra araçları yanmış halde bulunmuştu. Aracın etrafında yerlere saçılmış cesetler vardı. Daha sonra bu cesetlerin onlara ait olduğu teşhis edildi. 'Büyük olasılıkla çalıların arasına gizlenmiş isyancılar tarafından öldürülmüşlerdi. Ekibin yanında projeler için yanlarında getirdikleri yüklü miktarda para vardı.'
Olaydan sonra ABD hükümeti Liberya hükümetinin yardım kuruluşları çalışanlarının güvenliğini sağlamasını istedi. ABD Büyükelçisi John William Blaney de ülkedeki yardım kuruluşları ile bir görüşme yapıp onlardan bilgi aldı. Blaney 300 bin insanın yersiz yurtsuz kaldığı Liberya'da yardım kuruluşlarına büyük is düştüğünü, yönetimin yardım kuruluşlarının işini kolaylaştırmakla yükümlü olduğunu söyledi.
Birleşmis Milletler Göçmen Kuruluşu Başkanı Ruud Lubbers da, bu tür olayların artık sona ermesi gerektiğini vurguladı. Geçen hafta beş Bati Afrika ülkesine yaptığı ziyaretin Liberya ayağında bir demeç veren Lubbers bu konuyu devlet başkanı Taylor'la konuşacağını, sivil toplum örgütlerinin güvenliğinin her ne pahasına olursa olsun korunması gerektiğini belirtti.
Liberya'li bir gazetecinin: 'Liberya'da yersiz yurtsuz kalmış insanlara BM kimliğinizle bir çözüm getirebileceğinizi düşünüyor musunuz?' yolundaki sorusuna kesin bir hayır yanıtı veren Lubbers sorunun nereden kaynaklandığını da açıkca ifade etti:
"Devlet başkanınız işimizi olanaksızlaştırıyor. Durumun gitgide kötüleştiğini artık kabul etmesi gerekiyor. Biz burada dişimizle tırnağımızla çabalıyoruz. Ve biz kurbanlar veriyoruz. Bu korkunç bir durum".(NK)