Faruk Şen ile ilgili olarak Türk ve Alman medyasındaki yayınları ve kendi açıklamalarını bir araya topladığımızda “gerçek bir vaka” karşısındayız. Bu “vaka” iki ülkenin basın organlarının ve kuruluşlarının aynı konuda ne kadar farklı yaklaşım içinde olduklarını göstermek bakımından önemlidir.
Faruk Şen, Türkiye’de yayınlanan bir gazetede yazdığı yazıda, Avrupa’daki Türkleri “yeni Yahudiler” olarak nitelendirdi ve yöneticisi olduğu Türkiye Araştırmalar Merkezi (TAM) içinde Şen’in bu görevden uzaklaştırılması gerektiği sesleri yükseldi. Türk basını durur mu! Hemen yanlış değerlendirme ve suçlamalar başladı: Almanya’da fikir özgürlüğü yoktu! Almanlar geçmişlerini hatırlamak istemiyordu!
Aslında ne oldu?
Konuyla ilgili önce biraz bilgi: Faruk Şen, Kuzey Ren Vestfalya olarak bilinen ve Türkiye kökenlilerin en fazla bulunduğu eyalette Sosyal Demokrat Parti (SPD) üyesidir. Der Spiegel dergisinin son sayısındaki habere göre, kendi partisi, Şen’in TAM yöneticiliği görevinden alınmasını istemektedir. SPD Eyalet Örgütü Başkan Yardımcısı Britta Altenkamp, “Şen’in sürekli tekrarlanan kendi başına davranışlarından bıktık” açıklamasını yaptı ve ekledi: “Kendisinin TAM’da yöneticilik görevini sürdürmesi artık düşünülemez.”
Almanya’da bir kurumda yönetici bile olsanız “Teamgeist” ya da ekip çalışmasına uyum göstermek zorundasınız. Fatih Terim’in Türk futbolundaki olabilecek bütün yetkileri kendisinde toparlamaya çalışması gibi, Faruk Şen de, anlaşıldığı kadarıyla, kendi başına çıkışlar yapmaya oldukça eğilimli...
TAM, özel bir kuruluş değil. Yönetim organı Kuratoryum’da Eyalet Parlamentosundaki bütün partilerin temsilcileri yer alıyor. Bu ay içinde toplanacak olan Kuratoryum’da çoğunluk –der Spiegel’in haberine göre- Şen’in görevden alınması eğiliminde.
"Yeni Yahudiler" tanımı dayanaktan yoksun
Şen’e yöneltilen ikinci eleştiri daha ağır: Adının önüne sürekli olarak “Profesör” yazan Şen, “bilimsel olmayan ve politik olarak da sorunlu bir görüş öne sürmekle” eleştiriliyor.
Buradan sonra Türk basınının “kaliteli” kalemlerinden Hürriyet’ten Mehmet Y. Yılmaz’ın yorumuyla devam etmek yerinde olacak...
Diyor ki Yılmaz: “Söz konusu merkezin bulunduğu ülke (TAM kastediliyor), demokrasisi ile övünüyor. Düşündüğünü açıklamanın en temel insan hakları arasında sayıldığı bir ülke Almanya!” (Hürriyet, 30 Haziran, Avrupa baskısı)
Mesele de burada zaten... Şen “sokaktaki vatandaş” değil. Profesör ve Türkiye ile ilgili araştırma yapan bir kuruluşun da yöneticisi... Dolayısıyla Şen, Avrupa’daki Türklerle ilgili bir görüş öne sürdüğü zaman, birincisi: Bu görüş bilimsel verilere dayanmalıdır. Bir profesör, hem de uzmanı olduğu konuda, ulu orta fikir söyleyemez. Herhangi biri olsa, söyleyebilirdi ve ciddiye de alınmazdı. Bir profesörün bilimsel olmamakla suçlanması, Almanya’da ağır bir suçlamadır. Fikir özgürlüğü ile de ilişkisi yoktur
İkincisi: “Türklerin Avrupa’daki yeni Yahudiler” oldukları görüşünün bilimsel temeli yoktur. Günlük bazı olaylardan çıkarsamalar yapmak bilimsellik değildir.
Çifte vatandaşlığa son vermek "etnik temizlik"le özdeşleşmez
Burada sözü tekrar Mehmet Y. Yılmaz’a verelim. Kendisi söz konusu görüşe “bilimsellik” kazandırıyor:
“Vatandaşlık kanunlarında yapılan değişiklikler, çifte vatandaş olan 320 bin gencin ellerinden alınmak istenen haklar, örtülü bir etnik temizlik hedefliyor.”
Yılmaz, Türk basınında tipik bir örneği sergiliyor: Bir konuda görüş ileri sürmek için o konuyu iyi bilmek gerekmez!
Almanya’da yaklaşık 2 milyon 600 bin TC vatandaşı yaşıyor. Bu sayıya yaklaşık 600 bin Alman vatandaşı eski Türkiyeliyi de eklerseniz (bunların bir bölümü çifte vatandaştır), Türkiye kökenlilerin sayısı yaklaşık 3 milyon 200 bin olur.
Almanya 2000 yılından itibaren çifte vatandaşlığı kabul etmiyor ve Almanya’da doğarak hem Alman hem de Türk vatandaşı olanların 18 yaşından sonra tek vatandaşlıkta karar vermesini istiyor.
Diyelim ki, Almanya gerçekten de 320 bin kişiyi Alman vatandaşlığından çıkarmak istiyor. Böyle bile olsa, bu insanlar ülkeden gönderilmeyecekler, oturma ve çalışma iznine sahip öteki TC vatandaşları gibi olacaklar. Yaklaşık 300 bin Türkiye kökenli Alman vatandaşı olarak duruyor. Söz konusu 320 bin kişinin dışında, 2 milyon 600 bin TC vatandaşı da ülkede bulunuyor.
Gerçekten de etnik bir temizlik söz konusu!
Yılmaz ne Almanya’daki Türkiyelilerin sayısı hakkında bilgiye sahip ne de etnik temizliğin ne olduğunu biliyor.
Ben de çifte vatandaşlık yanlısıyım, ama tartıştığımız konu bu değildir. Ve Şen’in bilimsellikten uzak saptamasını “fikir özgürlüğü bağlamında” ele alıyor. Türkiye’de olabilir! Aziz Nesin’in yıllar önce söylediği gibi, “bu ülkede bir profesör bir de pürüfüsür” vardır. Almanya’da profesör olarak uzmanı olduğunuz konuda bilimsellikle ilgisi bulunmayan görüşler ileri sürerseniz, bu profesörlüğü nasıl aldığınız araştırma konusu olur.
Sokaktaki vatandaş olarak Avrupa’daki Türklerin durumu hakkında istediğiniz gibi konuşabilirsiniz, ama profesör olarak değil...(EE/EK)