Bugün Yunanistan'da, zamanında Cihangir'de yaşayan, İstanbul Rumlarından Niki Çilingiroğlu ekonomik krizin etkilerini olanca ağırlığıyla hisseden Yunanistan'da halkın tepkilerini, çalışanların içine düştükleri çıkmazı anlattı.
Medyanın tavrını ve basın çalışanlarının yaşadığı sorunları dile getiren, kendi de bir basın emekçisi olan Çilingiroğlu Yunanistanlıların ülkenin borçlarına bakışından süregiden tartışmalara kadar birçok konudaki gözlemlerini aktardı.
Krizle birlikte çalışma hayatında neler değişti?
Ben bir dekorasyon dergisinde yazıişleri müdürü olarak çalışıyordum. Son senelerde durum tamamen değişti. Yapabileceğim şeyler tamamen kısıtlandı. Artık tamamen reklamverenlerin istediği şeyleri yapmaya başladık. Başlığı bile değiştirtiyorlardı. Artık son aylarda, gelsinler benim yerime geçsinler de ben gideyim, diyordum.
Sonra düşündüm taşındım, emekli olmaya karar verdim, çünkü koridorlarda insanlar işten atılacak deniliyordu, bari ben çıkayım dedim, emekliliğimi istedim. Kriz olmasaydı çalışma yaşamı böyle değişmeseydi ben çalışacaktım, fakat bu arada birçok kişi ya erken emekliliğe gitmek zorunda kaldı.
Ben çok şanslıydım, çünkü 1982'den önce sigortalı olmuştum. Bu durumda olanlar için bazı şeyler değişmedi. 82'den sonra sigortalı olanlar ise 67-70 yaşlarında emekli olabilecek.
Ben gazeteciler cemiyetine bağlıyım. Eğer 58 yaşındaysan ve 35 seneyi doldurduysan emekli olabiliyorsun. Bu bir avantaj haline geldi. Erken emekliliğe zorlananlar şanslı bu anlamda.
Diğerleri?..
Emekli hakkı olmayanlar, bir iki sene genç olanlar işten çıkarıldılar, şimdi işsizler.
Bir gazeteci arkadaşım büyük bir gazetenin kültür bölümünde şefti. İki senedir işsiz, o da kocası da. Üstelik çocukları var. Arıyorum, ama nasılsın diyemiyorum, kötü hissediyorum. Nasıl olsun?..
Geçenlerde 80'lerde life style dergileri lanse büyük bir medya grubunda haciz oldu. Zaten yavaş yavaş dergilerini kapatmaya başlamıştı, gazeteciler üç dört aydır para alamıyordu. İşten çıkarmalar olmuştu.
Bu duruma karşı sendikaların tavrı nasıl oldu?
Sendikalar hiç kimse işten atılmasın, diyor. Bu düzen içinde olamaz. Gelin konuşalım, emekliye çok yakın olan ve emekli olabilecekler, benim gibi çıksınlar, böylece gençlere bir iki yer açılır, diye düşünüyorum.
İşte kalmak istiyorsan müzakere yapacaksın, başka türlü olmaz. Bir adım sen bir adım o. Öyle olsa belki bir iki dergi daha kapanmayabilirdi, Belki maaşlar biraz daha indirilir ama çalışanlar işte kalırdı. Bu bir müzakere şekli.
Sendikacılar deliler gibi bir yerden bir yere koşuyorlar, imza atmayın diye. Ben sordum: Tamam atmayayım, ama siz ne yapacaksınız, onlar beni işten atacak, siz bana maaş verecek misiniz? Sendikayla konuştum, bana patronun adamı dediler.
Sendikacıların durumun gerçekliğini kavrayıp ona göre davranmaları gerekirdi bence.
Medya sektöründe...
80'li, 90'lı yıllarda hükümetle en bağlantılı grup olan en büyük medya grubunda da maaşlar azaldı, insanlar çıkarıldı, onların durumu da iyi değil. Reklamlar azaldı, devlet reklamları da öyle.
Tabii bütün bunlar da yayıncıların hükümetle ve bankalarla olan kötü bağlantılarının da etkisi var. Medya grupları kendi ekonomilerini açık bir biçimde yürütmediler. Bazı dolandırıcılıklar oldu.
Tüm bunların sonucu halk medyaya güvenini kaybetti.
Mesela bir televizyon ve radyo kanalı mütemadiyen Troyka'ya yardım etmeliyiz, bu bizim için görevdir; yoksa yoksulluk ya da iflas gelecek, başka seçenek yok, diye yayın yapıyordu.
Bunlar niye bu kadar Troyka taraftarı diye düşünüyorsun tabii. Halkın medyaya güveni sarsılmış durumda.
Gazetelerin tirajı etkilendi mi?
Maaşlar kesildi hem devlette hem özel sektörde, herkes ekonomisini buna göre düzenlemeye başladı. Eskisi kadar gazete almıyor kimse. Gazetelerin, dergilerin tirajı çok etkilendi.
Benim çalıştığım dergi üç sene önce iyi sezonda 500, kötü sezonda yaklaşık 300 sayfa çıkıyordu. Son iki sene yavaş yavaş 160 sayfaya kadar düştü. En son sayısı 128 sayfaydı. İlan oranı da yüzde 50'den fazla düştü.
İşsizliğin toplumda başka sonuçları da oldu mu?
İçerdeki yabancılara karşı ırkçılık artı. Ben Yunanistanlıyım işim yok, ama onların var gibi düşünenler var.
Bir de Yunanistan'a gelmiş olan yabancıların çoğu geri dönmeye başladı. Filipinler'e, Polonya'ya, Arnavutluk'a... İş bulamıyorlar artık. Bu da başka bir sosyal sorun yaratıyor. Bu insanların çocukları oldu Yunanistan'da, onlar geri dönmek istemiyor.
Cuntadan sonra elde edilen bazı haklar vardı, onlar elden gidiyor şimdi, tamamen gidiyor. Asgari ücret alan bir genç mesela, artık kendi yaşayamayacak, ailesiyle yaşamak zorunda. Sıhhat, sağlık hakları geri alınıyor. Eğitimde de öyle.
İnsanlar bu ekonomik baskı altında nasıl yaşıyor?
Hepimize o kadar çok vergi geldi ki... Beş ayrı yeni vergi geldi. İnsanlar vergilerini ödeyemiyor artık. İşverenler ise devlete ödemesi gereken vergileri ödemiyor. Devlete borçlular.
Her ay bir ödemeyi geciktiriyor artık insanlar. Mesela apartmanlarda yöneticilere aidatları vermiyorlar. Benin apartmanımda günde dört saat yanıyor kaloriferler. Yakıt parasını veremiyor insanlar. İnsanlar ödememeye başladılar. Bütün kentlerde kiralık dükkan sayısı çok arttı.
Herkes depresyonda. Ya yoksulluk ya iflas ikilemi depresyona sokuyor. Herkes çaresizlik içinde. Psikiyatristlere giden insanların sayı arttı. Dayanamıyorum diyerek yemeğinden kesip gidenler bile var.
En kötüsü belirsizlik. Geleceğe dair güven yok. Bu his çok kötü. Hayata karşı bir güvensizlik.
Suç oranlarında değişiklik oldu mu?
Soygunlarda artış var. Mesela, kapının altından su dökülüyor, kapıyı açıyorsun ve...
Ya da süpermarkettesin veya yolda yürüyorsun, biri "hanımefendi boyacıyım" diyor, bir kart veriyor. Kartta bayıltıcı madde var, bayılınca çantanı alıp kaçıyor...
Bir de eskiden olmadığı kadar dilenci görüyorum Atina'da. Ayrıca çöplere bakanlar da arttı. Görünüşünden hiç beklemediğin insanlar çöplere bakıyor.
Evsizler?..
Evsizlerin sayısı müthiş arttı. Göçmenler vardı ama artık Yunanistanlılar da görülüyor. Radyoda bir şey duydum: Yedi sene önce işini kaybetmiş bir mühendisin öyküsü.
İş bulamayınca evinden çıkmak zorunda kalıyor. İki sene arkadaşlarının yanında kalıyor. Sonunda evsiz olarak yaşamaya başlıyor.
Çok az bir parası olsa gerek, internet kafelere gidiyor, internette bir çağrı görüyor: intihar etmek isteyenlere yardım hattı!
Yürüyerek o adrese gidip yardım edebilir miyim diye soruyor. Telefona bakarsın ve burada yatabilirsin diyorlar...
Zenginlere ne oldu?
Zenginler zengin hâlâ. Zenginlere hitap eden pahalı yerler çalışıyor mesela. Orta sınıfa yönelik yerler de epey bir düşüş var, bazıları kapandı ve hâlâ da kapanıyor.
Krizin bedelini daima memurlar ve işçiler ödüyor. Zengin olanlar zenginliğin el değiştirmesine rağmen bir şey kaybetmeyecek.
Diyorlar ki Atina'da daha fazla hissediliyor krizin günlük hayattaki etkisi. Eskiden eğlenceden dönerken taksi bulamazdın, şimdi 50 taksi arka arkaya bekliyor.
Yunanistan'ın euro'dan çıkması tartışılıyor Avrupa'da. Yunanistan'da hakim görüş ne?
Drahmi'ye dönüşü istemeyen ama olacağından korkan çok kişi var. Drahmi'ye dönüşü isteyenler ise azınlıkta.
Euro'ya dönerken çok şey kaybettik. Eskiden pazardan maydanozu 50 kuruşa alıyorduk, euro döneminde, geçtikten on gün sonra aynı maydanoz 1 euro oldu. Fakat maaşlarda zam olmadı, kaç Drahmi alıyorsak, onun euro karşılığını aldık. Tekrar Drahmi'ye dönüşte ne olacak, belli değil?
Siz krizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yunanistan ekonomik krizde değil, bütün Avrupa müthiş bir siyasi krizde.
Bu sadece bir ekonomik kriz değil bence. Bu daha global düzeyde, Avrupa'nın bile ötesinde bazı şeylerin tamamen değişmesinin krizi. Bence hem iktidarlar hem ekonomiler el değiştiriyor.
Yunanistan'ın bu duruma düşmemesi için binlerce yol vardı. En kötüsü seçildi. Avrupa da bu durumu nasıl iyi bir doğrultuya getireceğini bilmiyordu.
İkincisi, bunu yapacak politik irade yoktu. Hem Merkel hem Sarkozy kendi iç politikalarına göre karar verdiler.
Şu ana kadar böyle gelmiş bir ülkede üç ay içinde her şeyi değiştiremezsin. Ben iyimser bir insandım ama bu sefer iyimser değilim.
AB'de Merkel öncülüğünde alınan son kararlar nefes aldırır mı?
Yunanistan'ı kurtarmıyorlar aslında. Yunanistan'ın borçlu olduğu kişileri kurtarıyorlar. Yunanistan borçlarının yüzde yüzünü vermesin ama versin. Onların paralarını alması için yapılıyor bunlar...
Ayrıca hatırlamak lazım: İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Yunanistan Almanya'ya para vermişti tarihten anlayanlar hatırlar. Üstelik Yunanistan İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yapılan bütün mahkemelere rağmen tazminat almadı Almanya'dan.
Bir diğer nokta, mesela Alman firması Siemens'in Yunanistan'ın bütün trafik ışıklarını yapması gibi şeyler... Almanya Yunanistan üzerinden çok kazanıyor.
Almanya borçlu Yunanistan'a, Yunanistan borçlu değil. Bunlar sürekli yazılıyor.
Yunanistan borcunu ödemeyeceğini açıklasın diyen yok mu?
Ödemeyelim diyenler var: Önce başımızın çaresine bakacağız, yeniden düzenleme yapacağız, on sene sonra belki verebildiğimiz kadarını ödeyebiliriz... Pek kuvvetli bir görüş değil ama duyuluyor.
Halkın siyasi partilere tepkisi nasıl?
Partilere güvensizlik çok yüksek oranda. Sağ, sol fark etmiyor. Hiçbir partiyi seçemezsin şimdi. İşin komik tarafı, bizi bu duruma sokan partilerden birini seçtik iki sene evvel: PASOK. Zaten o ve New Democracy bizi bu duruma getirdi son otuz yıldır. (YY)