Avrupalı bazı isimler tarafından Türkiye'ye yöneltilen eleştiriler karşısında "küstah", "kendini bilmez", "haddini bil" tarzında ifadelerle eleştiri dozajını gittikçe arttıran büyük medyanın bu konuyu ele alırken daha ihtiyatlı bir dil kullanması ve Irak savaşında ABD yanında açıkça yer alınmamasının ezikliğini taşırcasına açıklamalara yönelmesi ideolojik mücadelenin önümüzdeki günlerde çok daha ABD merkezli bir eksene kayacağını düşündürmektedir.
ABD eksenli mücadeleye kayış
Bu durum elbette ABD karşıtı söylemin de yükselmesini gündeme getirecekse de yıllardır sürdürülen dış ilişkiler ve iktidar güçleri arasındaki tercihler dikkate alındığında bölgesel düzeyde artan ABD egemenliğine karşı muhalefetin kısa vadede güç kazanıp belirleyici hale gelmesi olanaklı görünmüyor.
Üst düzey ABD'lilerin ardı ardına yaptıkları açıklamalarda bir hayal kırıklığının dile getirilmesi Türkiye ile olan ilişkilerde sorunlu bir döneme girildiğini düşündürmekte ve basında açıklamaların daha çok bu boyutu üzerinde durulmaktadır.
Gerekçe malum; Irak savaşında Türkiye'nin yeterli desteği vermemesi. Varsayalım ki Türkiye kuzey cephesinin açılmasına izin verdi. Peki o zaman ne olacaktı? Muhtemelen Türkiye kuzey cephesinin açılmasına açık destek verseydi, ABD bu kez de yörede yaşanacak gelişmeler nedeniyle daha farklı ama, yine eleştiri içeren tepkiler verecekti. Kuzey cephesi açıldığında, geleneksel refleksleri neticesinde büyük bir olasılıkla Türkiye, ABD komutası altında da olsa Irak'ta çok daha aktif bir rol alacaktı.
ABD'nin planı İran'ı etkisizleştirmek
Bu durumun kaçınılmaz sonucu ise Irak'ın özellikle kuzeyinde oluşturulan koalisyon içinde Türkiye'ye yönelik hassasiyetler nedeniyle ciddi sorunlar yaşanması olacaktı. Koalisyon içindeki çatlakları derinleştirecek bir Türkiye o zaman da ABD tarafından eleştirilecekti. Daha aktif bir Türkiye bölge ülkeleri arasındaki dengeleri de olumsuz yönde etkileyecekti. Öte yandan Irak ve güneyinde yer alan bölge ülkeleri arasındaki ilişkileri yeniden yapılandırma çalışmalarını sürdüren ABD hem bölgedeki en önemli müttefiki durumundaki İsrail'e yönelik bütünsel bir Arap-İslam dünyası çıkartmamak hem de oluşacak bölgesel bütünsellik içinde tarihsel konumu nedeniyle kendi çıkarlarını olumsuz yönde etkileyebilecek İran faktörünü etkisizleştirmek için çabalamaktadır.
Irak savaşına açıkça dahil olmayan Türkiye "terörist ülke" damgası vurularak kuşatılmaya çalışılan Suriye ve İran için birçok açıdan çıkış kapısı konumuna gelebilir. Irak sorunu çerçevesinde oluşturulan bölgesel bütünlük içine dahil olmayan Türkiye anılan ülkeler için dünyaya açılmada bir kapı görevi üstlenebilir. Böylece Suriye ve İran'ın hem İsrail üzerindeki baskısı hafifleyecek hem de bölgesel düzeyde kurulmaya çalışılan ABD etkinliğine yönelik olumsuz etki daha alt düzeyde kalacak.
Wolfowitz'in Türkiye'nin Suriye ve İran ile ilişkilerine yönelik eleştirileri daha çok ABD ile daha koordineli çalışılması gibi bir içerik taşıdığı düşünülebilir. Wolfowitz'in "koordineli hareket etmeliyiz Türkiye ile" ifadesi gelecekte bölgesel ilişkilerin nasıl şekillenmesinin istendiği ve Türkiye'nin üstlenmesi arzulanan rolü konusunda ipuçları vermektedir.
Stratejik ortaklık bitmedi ki...
Kuzey cephesinin açılmamasının yarattığı olanaklar dikkate alındığında ortada ABD için hayal kırıklığına neden olan bir durumun olmadığı görülmektedir. "Stratejik ortaklık bitti mi?" sorusuna Wolfowitz'in verdiği yanıt kesin; "hayır ben böyle bir şey demedim." Bunun gerekçesini de tüm açıklığıyla ifade ediyor; "bizim için Türkiye o bölgede özellikle bu dönemde çok önemli bir ülke, çünkü nüfusunun önemli bir bölümü Müslüman... Güçlü bir demokratik geleneğe sahip... Bu nedenlerle, olumluya götürmeye çalıştığımız bu bölgede Türkiye çok iyi bir model olacaktır. İttifakımızı korumak istiyoruz. Ama nerede hata yapıldığını anlamamız gerekir."
Türkiye'nin güçlü bir demokratik geleneğe sahip olduğunu söyleyen Wolfowitz, halktan gelen baskı neticesinde Meclis'te istenilen sonucun alınamamasıyla ortaya çıkan tablo üzerine demokratik olmayan bir çözüm beklentisi anlamını çıkartmamızı sağlayan "ordunun önder rolünü istenildiği gibi oynayamadığı" eleştirisini yapmaktadır. Gerçi bu çelişkiler ABD sözkonusu olunca rahatça anlaşılabilmektedir.
Stratejik ortaklığın bitmediğini söyleyen Wolfowitz'in hayal kırıklığının gerekçesi olarak sunduğu Kuzey cephesinin açılmamasının kendi devletine sağladığı diğer olanaklar dikkate alındığında ABD ne yapmak istiyor? sorusunu ısrarla sormak gerekir.
ABD ne yapmak istiyor?
Stratejik ortaklık konusunda son derece net konuşan Wolfowitz, "Meclisinizin büyük bir çoğunluğu, bizim taleplerimizi desteklemek yanlısıydı. Kötü olansa, oylama yöntemi nedeniyle istediğimiz çoğunluğu tam olarak elde edemedik ne yazık ki" sözlerini aynı söyleşide sarf etmiştir.
Bu ifadeler ABD'nin bundan sonra ne yapmak istediğine de ışık tutmaktadır; ABD Türkiye'deki iktidar ilişkilerine-mücadelesine stratejik ortaklık çerçevesinde müdahale etmeye çalışmaktadır. Irak sorunu nedeniyle Türkiye'de ertelenen sınıf savaşı-iktidar mücadelesi savaşın bitmesiyle tüm şiddetiyle yeniden su yüzüne çıktı. Özellikle bürokrasinin tepkisi olarak açığa çıkan, gerçekte alttan alta yürüyüp giden iktidar mücadelesinin ta kendisidir.
ABD, "Meclisinizin büyük bir çoğunluğu, bizim taleplerimizi desteklemek yanlısıydı" derken teknik bir sorunun hükümet tarafından aşılamadığını ileri sürmekte ve ordunun önderlik rolünü yeterince yerine getiremediğini belirtmektedir. ABD siyasal süreçte çözülemediğini düşündüğü sorunların halli için ordunun daha aktif bir rol almasını beklemektedir. Bölgesel düzeyde yaşanan gelişmelerin yükselttiği militarist politikalar nedeniyle dış ilişkilerde çok daha önde bir konuma gelen ordunun iç politikada daha fazla etkili olmasını bekleyen ABD açıkça Türkiye'de iktidar ilişkilerinin yeniden yapılandırılması gerektiğini dile getirmektedir.
Wolfowitz'in açıklamalarını salt duygusal-moral dalgalanmalara neden olabilecek sözleri öne çıkartarak okumak yerine stratejiler ve iktidar ilişkileri bağlamında değerlendirmeyi tercih etmek öngörülerde bulunabilmek ve siyasal alanda etkili olabilmek için bir zorunluluktur.(NK)
*Vurgular ve ara başlıklar Bianet'e aittir.