LGBTİ aktivisti Rosida Koyuncu’nun derlediği “Voltaçark: Hapiste LGBTİ Olmak” kitabı çıktı.
Türkçe ve Kürtçe olarak hazırlanan kitapta, daha önce cezaevinde kalmış veya hala içeride bulunan LGBTİ bireyler yaşadıklarını anlatıyor: taciz, tecavüz, zorla saç kesme, ince arama, güvenlik bahanesiyle uygulanan tecrit, kötü muamele, cinsel yönelimi “anlamak” bahanesiyle muayene tacizi…
Tüm bu korkunç anıların arasında dayanışma hikayeleri de var tabii. Kendisi de cezaevinde kalmış olan Koyuncu, “Cezaevine girip çıkanlar, o kapıdan çıkarken büyük bir duvar görür. O duvarın ardında hem çirkin anıları vardır hem de geride bıraktığı dostları” diyor, kitap lansmanında konuşurken.
Ama en çok ceza infaz sistemi çalışanlarının ve diğer mahpusların ayrımcı, aşağılayıcı tavırlarını ve umursamaz tavırlarını okuyoruz.
“Hayatlarında daha önce bir kere bile trans bireyle karşılaşmamış insanlarla ilişki kurman gerekiyor. Önce onların gizli aşağılamalarıyla baş etmen gerekiyor. Önce mahkeme tarafından mahkum ediliyorsun, sonra koğuştaki arkadaşların tarafından yargılanıyorsun”. (Zehra)
“Cezaevi girişinde başgardiyan saçlarımı kesmeye çalıştı. Ben o an direndim. Beni aramaya kalktılar. ‘Beni arayamazsınız, ben kadınım. Kadın arasın’ dedim. Kıdemli bir erkek geldi ve bana dokunarak arama yaptı.” (Neşe)
“Gardiyanlar ve mahkumlar gelip ‘Bize göğsünü aç! Biraz eğlenelim’ diyorlardı. (…) Sinop cezaevine yolculuk benim için bir işkenceydi. Beni askerlerin bulunduğu arka koltuğa verdiler. Beş askerin ortasına oturtup ellerimi kelepçelediler. Yanıma oturan askerler ve onbaşı beni sürekli elle taciz ediyordu. 13 saat boyunca asker ellerini göğsümün içine koyup habire taciz ediyordu.” Mahkumlar birbirine bağırarak ‘asker travestiyi s…’ diyorlardı.” (Hazal)
Adli ve siyasi ayrımı yapmadan, sadece cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına maruz kalan mahpusların hikayelerini okurken, cezaevine girme sürecinden, yargılanma sürecinde yaşanan ayrımcılıklara, cezaevinde ve transferlerde yaşananlara, hepsi birbirinden öfke verici.
11 yıldır hapishanede, 9 yıldır da tecritte olan Esra şöyle özetliyor durumu: “En basitinden mahkemede söz hakkın yok. Potansiyel suçlu, cani, canavar olarak görülüyorsun. Aşağılık bir insan olarak yargılanıyorsun. Her davranışlarında hissettiriyorlar.”
Korkunç hücrelerden, LGBTİ koğuşu olan hapishanelere aktarılan kişilerin nasıl huzur bulduğunu, yani kötünün iyisine nasıl razı olduğunu da okuyoruz kitapta.
“Sonra geldiğim Maltepe L Tipi Hapishanesi’nde huzur buldum” diyor Carolina, 7 yıldır Türkiye’nin farklı hapishanelerinde kalmış Brezilyalı bir trans kadın. Başka bir trans kadın “Artık onlarla sabahlara kadar oturup güzel paylaşımlarda bulunabiliyorduk. Volta atıyorduk, okuma yazma bilmeyen iki arkadaşımıza okuma yazma öğretebiliyorduk” diye anlatıyor diğer LGBTİ’lerle aynı koğuşta kaldığı günleri.
Kitabın bir amacı da 2015’te inşasına başlanan ve 2017’de tamamlanması planlanan özel LGBTİ hapishanesini de gündeme getirmeyi amaçlıyor. Koyuncu “Hükümet ve Adalet Bakanlığı’nın bu hapishaneye neden gerek gördüğü kitapta anlatılan hak ihlallerinde de görülmektedir. Oysa gerçek şudur ki bu hapishane LGBTİ’ler için bir ayrıcalık değil, onlara yapılan ayrımcılığın bir ispatıdır” diyor.
Kitaba katkı sunan Doç Dr. İpek Merçil’in dediği gibi, suç genellikle erkeklerle bağdaştırıldığı için, cezaevleri de erkekler için tasarlanmış mekanlar. Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nin (CİSST) Özel İhtiyaçları Olan Mahpuslar Projesi tam da bu sorunu ele alıyor.
Bu projede de yer alan Lambdaistanbul aktivisti Elif Avcı’nın Voltaçark kitabının sonundaki önerileri, LGBTİ mahpusları bir hapsihaneye toplayıp farklı bir biçimde tecrit etmeye neden olacak bir özel LGBTİ hapishanesi yerine neler yapılabileceğini özetliyor.
Daha fazla spoiler vermeyeyim. Kitaptan edinmek için [email protected] adresine mail atabilirsiniz. (ÇT)