kitaptaki kadınlar oldukça hareketli. acaba diyorum isabella allende romanlarındaki gibi kadınlarla dolu evlerde büyüyenler daha mı renkli kadınlar oluyorlar?
portakal kokulu kelimeler
isabella allende'nin eliza karakteri gibi winterson da-o hem anlatıcı rolündeki baş karakterdir hem de anlatılanlar yer yer gerçektir- kadınlar arasında büyümüş bir çocuktur. militan anne var bir tane, son derece bağlı olan dinine.
başta winterson'un annesi olmak üzere, romandaki kadınlar hep örgütçü, faal, kilise için canla başla çalışan kadınlar. özellikle anne karakteri çok sağlam. tek meyve portakal değildir, winterson'un ilk romanı ve otobiyografik öğeler bolca var.
kitabın daha ilk sayfasında yazarın kendine göre imgeler yarattığını, bunu büyük bir doğallık ve kendine güvenle yaptığını düşündüm. annesi için yazılan bir satır var:
"Karmaşık duygular diye bir şey kulağına bile çalınmamıştı. Dostlar vardı, bir de düşmanlar."
karmaşık duygular... usun dışladığı her şey, akılla algılanabilenin dışındakini de kucaklayan, duyguların seyrini süren ve 'dalgaları aşmak' için arşınlanan tüm yollar, patikalar...
Yasak aşk
winterson'un annesinin hayatında duymadığı karmaşık duygularla winterson çok erkenden karşılaşır. yasak bir aşka tutulur mesela ve kilise tarafından kutsal addedilirken ani bir düşüş yaşar.
jeanette'nin dışlanışı, bu yüzden maruz kaldığı şiddet insanın midesini bozacak kıvamdadır fakat yazarın ilginç mizah yeteneği satırları yılmadan atlatmamıza yardımcı olur. kara mizah denilen şey tam da bu olsa gerek. dini geleneklerle büyümüş bir çocuğun algılamalarıyla aile alışkanlıklarının ve okuldaki laik eğitim sisteminin karşılaşmasını düşünün ve çocuğun arada kalmışlığını, dışlanmasını, anlaşılmazlığını...
okul çalışmalarında; örneğin dikiş derslerinde motif olarak dini öğeleri mütemadiyen kullanan jeannette'nin bu ürünlerle hiçbir zaman ödül alamayışını, aksine bunlarla hiç ilgilenilmeyişini getirin aklınıza. tıpkı evinde hadep'in mahalle toplantıları yapılan ve okulda her gün 'ne mutlu türküm diyene'yi haykıran bir kürt çocuğunun yaşadığı travma gibi..
Komik satırlar
ama işte, mizah çoğu kez anahtardır. mizahı kuvvetli insanlar ne kadar acı çekerlerse çeksinler daha kolay altından kalkarlar hayatın. hayat artık daha kolay olur- mizah hayatımızı kolaylaştıran, anılarımızda tropikal mevsim etkisi yapan bir sakinleştirici gibi..
o kadar komik satır var ki, kitaptaki bir tanesini buraya koymadan edemeyeceğim:
"Pijamamı bana yaşlı bir kadın yapmış, boyun oyuğunu da kol oyuklarıyla bir tutmuştu, onun için hep kulaklarım acırdı. Bir seferinde de lenf bezlerimin kızarıp şişmesi yüzünden üç ay sağır kaldım: onu da kimse fark etmedi.
Bir gece yatakta yatmış, Efendimiz'in izzetini düşünüyordum ki, birden hayatın pek sessizleştiğinin farkına vardım. Vecd halinde olduğumu varsaydım, kilisemizde pek ender görülen bir şey değildi bu, sonradan annemin de aynı varsayımda bulunduğunu keşfettim."
Gece yürüyen annem
sağır olduğunu anlamayan ve bunu kutsal bir durumun alameti sayan bir annesi vardır jeanette'nin. kalabalığın içinde yalnızdır. üstelik o, evlat edinilmiştir ve annesinin dini uğraşlarına yardım edecek "dünyanın geri kalanına karşı bir halat çekme müsabakasında ona katılmak üzere" wintersonlara katılmış bir kız çocuğudur. "Bir gece dışarıda yürüyen annem bir rüyanın rüyasını gördü ve gündüz de bu rüyayı yaşattı. Bir çocuk alacak, onu eğitecek, yetiştirecek, Efendimiz'e adayacaktı."
küçük bir çocuk olan jeanette winterson artık büyümüştür ve bir kadın olmuştur ama yazdıkları okuyana, onun bu dünyadaki en saf ve doğal kişi olduğunu ve bu kitapların bu yüzden ortaya çıktığını, yani cümlelerin kaçınılmaz olduğunu düşündürür. jeanette winterson'un bir diğer kitabı olan "vişnenin cinsiyeti" de zaman kaymaları ve karakterlerde geçişkenlik içerir. zamanlarda kayma bence en güzel hallerini "tek meyve portakal değildir" de buluyor.
geçmiş zamanla bu ana ait değerler karşılaştırılıyor ve mesela kitabın bir yerinde aniden masal anlatıları başlıyor. satırlar arasında karşımıza bir prens veya çok güzel bir kız ya da bir kaz çıkabiliyor.
Geçmiş zamanın romantikliği
bu geçişkenlik, ifadelerin sertliğini azaltan ve edebiyatta yeni biçimler arayan bir bakış açısının uzantısı gibi... şimdiki zamanın belirginliğiyle geçmiş zamanın romantikliğini harmanlayan bir üslup...
tıpkı brezilyalı yazar clarice lispector'ın yaptığı gibi sıradan şeylerde bile bir zenginlik arayışı peşinde olan, ayrıntılara takılan ve takıldığı yerde yeni anlamlar ve imgeler yaratan, o alanı genişletmeye çalışan bir anlayış biçimi, bir yöntem...
feminist kuramcı helene cixous, dilin iktidarı üzerine sorgulamalar yaparken ve karşı kutuplara ayrılmış sıfat öbeklerini (güçlü-güçsüz, iyi-kötü, ahlaklı-bayağı, doğa-kültür, akıl-akıldışı, vb..) darmadağın etmenin yollarını ararken clarice lispector ile tanışır. onun romanlarında izini sürdüğü her şey vardır.
yaşayıp yaşamadığını bilmediğim ama hayatta olmadığını tahmin ettiğim cixous'un eğer yaşasaydı, jeannette winterson'u da lispector gibi bağrına basacağını düşünmeden edemiyorum.
Vişnenin Cinsiyeti; Bize Yalan Söylediler!
"eski yunanlılar gizli yaşamları için görünmez mürekkep kullanırlarmış. sıradan bir mektup yazar, satır aralarına ise süt ile yazılmış başka bir mektup eklerlermiş.
mektubun ne hakkında olduğunun önemi kalmazmış. önemli olan, fark edilmeden içinden fırlayan hayatmış. fark edilmeden..."
Neşeli yolculuk
jeanette winterson'ın yazdığı kitabıyla ilk yol alışımda sadece jordan ve dev annesinin hikâyesi olarak hatırladığım, içinde tarihsel, mizahi ve aynı zamanda ironik öğeler barındıran son derece neşeli bir yolculuktu benim için. ihsan oktay anar'a benzetmiştim mizahi, tarihi dilini...
ikinci okumamla aramıza thomas bernhard'ın " eski ustaları" girdi. bernhard'ın dediği gibi bir kitabı iyi okumak "en azından iki üç sayfasını tam olarak anlamaya çalışarak okumaktan geçiyordu. o zaman uçaktaki yolcu gibi izlemiyordunuz manzarayı. yarım yerine tam yürekle giriyordunuz sanki oradaymış gibi manzaraya dahil oluyordunuz."
bernhard'dan sonraki tekrar okuyuşum bir demir alıştı, deniz yolculuğuydu. jordan' la ve giden gemiyi izleyen, bekleyen annesiyle denizi izlemek, jordan'ı beklemekti, beklerken onun bekleme sancısı da içinizde büyüyordu.
12 prensle evlenen 12 prenses
zaman, bir şekilde ilerliyordu dev kadın için, köpeklerini dövüştürüyordu, hissediyordunuz kadın kendi bir başka zamanında, jordan'ı buluyordu ırmak kıyısında, onunla yürüyordu, yemek yiyordu, gündoğumunu bekliyordu, oğlunun ilk aşk acısıyla yapayalnız kaldığını hissediyordu.
winterson, 12 prensle evlenen dans eden 12 prensesin hikâyesini onların ağzından farklı bir versiyonla anlatıyor. kitabın zaman ve mekan üzerine anlattıklarının ütopik olduğunu düşünenler yazarın 12 prenses öyküsünü anlatışıyla bazen kendilerini gazetelerin üçüncü sayfasını okurcasına gerçekçi hikayeleriyle baş başa kalacaklar. kitabın bir başka ironisi...
baltasıyla londra'yı değiştiren dev kadının yerini, bugüne döndüğünde dünyanın değişmesini isteyen bir kadın alıyordu. formülleri oldukça naifti; erkeklere zorunlu ekoloji ve feminizm dersleri verilsin, tüm şişkolar zayıflasın, savunma bütçesi için harcanan paranın yüzde 3'ü ile yoksulluk bitsin istiyordu. kendi deyimiyle erkeklerden nefret etmiyordu sadece biraz daha çaba göstersinler, kahramanlıklarından fedakârlık ederek hayatın zorluklarını kadınlarla paylaşsınlar istiyordu,
süt ile yazılanları okuyordunuz
winterson'ın bu çok eğlenceli kitabı, "görünmeyen mektubu " okuyanlar için aynı izlenimi bırakmıyor. bize kendi deyimiyle ıska geçtiğimiz dünyayı, aslını bulmayalım diye önümüze sürülen sahte dünyayı açıklıyor. hopi' lerin dilinde geçmiş, gelecek, şimdiki zaman ayrımları olmadığını söylerken dilin zamanının da bizi bu gerçekçi, kısıtlayıcı, geleceğe endeksli dünyaya hapsettiğini anlatıyor.
"ben daha önce burada bulunmuştum dediğimizde belki de asıl dediğimiz "ben şimdi buradayım" dır, ama başka bir yaşamda başka bir zamanda, başka bir şey yaparak"
sanki bu deniz yolculuğu o kadar da neşeli değildir artık. yüzleşmedir. sizi hayalperestlikle suçlayanlara pabuç bırakmamanız gerektiğini anlatır winterson. kitabında bize söylenen sekiz yalanı sayar zaman, gerçeklik ve mekânla ilgili... zaman ve haritalar yaşanmadığı söylenen öteki adı "hayal" olan sizi de "hayalperest" yapan hayatlar üzerinedir. bir yüzleşmedir yalanlarla...
her yolculuk kendi çizgileri içinde bir başka yolculuk gizler: sapılmayan dönemeç, unutulan açı. kayda geçirmek istediğim yolculuklar bunlar işte. (jeanette winterson)(SV/BT/AD)
Jeanette Winterson kimdir
Jeanette Winterson 62'de manchester'da doğdu. Fakir bir aileye mensuptu; işçi kızıydı. Oxford'da okudu. İlk kitabı tek meyve portakal değildir'i (oranges are not the only fruit) 23 yaşında yazdı. Bu roman ona saygın Whitbread Ödülünü kazandırdı.
"Vişnenin Cinsiyeti-sexing the cherry", "tutku-The Passion", "Written On The Body", "Gut Symmetries" kitaplarından bazıları. Son romanı "The Powerbook"u İletişim Türkçe'ye çevirip yayımladı.
(*) Jeanette Winterson , Adı Tek Meyve Portakal Değildir (Oranges are not The Only Fruit ), Çevirmen Sevin Okyay, İletişim yayınları, Dizi Çağdaş Dünya Edebiyatı, 192 Sayfa, 13,00 YTL,.2. baskı Ekim 2000, İstanbu.
(*) Jeanette Winterson , Vişnenin Cinsiyeti ( Sexing the Cherry), Çevirmen Pınar Kür, İletişim yayınları, Dizi Çağdaş Dünya Edebiyatı, 176 Sayfa , 13,00 YTL, 3. baskı Aralık 2000, İstanbul.