Fotoğraflar Anadolu Ajansı-pixabay, kolaj: bianet
“Halk sağlığı söz konusu olduğunda sadece insanlara odaklanmak eksik ve hatalı bir yaklaşımdır.”
Uyarı, mikrobiyoloji uzmanı Prof. Dr. Selim Badur’dan.
Fransa Bilimler Akademisi ve Sağlık Bakanlığı Aşı Danışma Aşı Danışma Kurulu üyesi Prof. Dr. Badur’a 15 koranavirüsü sorusu yönelttik.
Prof. Dr. Badur, kapitalizmin neden olduğu doğa talanının virüslerin yayılmasında etkili olduğunu söylüyor ve ekliyor: "Enfeksiyon hızının, toplumsal bağışıklığın oluşumu ile (kitlelerde %40-70 oranında insanın enfekte olması, yani bu oranda insanın virüs ile temas etmesinden sonra) azalacağı öngörülmektedir."
Virüsleri nasıl tanımlıyorsunuz?
Virüsler, mikroorganizma ailesinde, bakteriler, mantarlar ve parazitler ile birlikte bulunan, ancak diğerlerine oranla çok daha küçük olan ve bu nedenle ışık mikroskopunda görülemeyen mikrop grubudur. Yapılarında genetik madde olarak DNA ya da RNA molekülü ve bunu çevreleyen bir kılıf bulunur.
En önemli özellikleri, bakterilerin aksine, bölünerek çoğalamazlar; metabolizmaları yoktur, enerji üretemezler.
Bu durumda, yaşamlarını sürdürmek için “canlı bir hücreye” ihtiyaç duyarlar ve içine girdikleri (enfekte ettikleri) hücreyi, yeni virüs partikülleri üretmek üzere yönlendirirler. Sonuçta, enfekte olan konak hücresi, kendi işini bir kenara bırakıp, yeni virüsler üreten bir fabrikaya dönüşmüş olur.
Bu bağlamda, bilim dünyasında, tek başlarına yaşamlarını sürdüremeyen virüsler için “canlı sayılmalı mı, sayılmamalı mı? “ sorusu tartışılmaya devam etmektedir.
1965 yılında Fizyoloj ve Tıp alanında Nobel alan ekipten Dr. A Lwoff’ın, virüsleri: “VIRUS IS VIRUS” olarak tanımladığını söylemek isterim.
Koronavirüs nedir? Nasıl bir organizmadır, nasıl tanımlarsınız?
Coronavirus’ler eskiden beri bilinen, 500 kadar üyesi olan, daha çok hayvanlarda hastalık yaparak ekonomik kayıplara yol açan virüs ailesidir. 1950’lerden sonra 4 adet Coronavirus’ün insanlarda kısaca soğuk algınlığı şeklinde tanımlanan hastalık tablosuna neden olduğu saptanmıştır.
Bu virüslerin insanda ciddi enfeksiyonlara yol açtığı, ilk kez 2002 yılında SARS sorunu yaşandığında görülmüştür; bir süre sonra ise kısaca MERS adı verilen bir diğer Coronavirus enfeksiyonu belirlenmiştir. Her iki hastalık, ölümcüllük özellikleri yüksek olmasına rağmen, küresel yayılım göstermeden sahneden çekilmişlerdir.
“Antibiyotikler virüse etki etmez”
Bakteri ve koronavirüs arasında ne gibi farklar var?
Bakteriler, virüs olan Coronavirus’lerden farklı olarak yapay besiyerlerinde üreyen (canlı ortam gerektirmeden) ve antibiyotiklere duyarlı mikroroganizmalardır.
Virüsler nasıl çoğalır? Bakteriye göre daha hızlı mı çoğalıyor?
Süre açısından bir kıyaslama yapamam, ancak bakteri ikiye bölünerek daha hızlı çoğalır; virüsün çoğalması için ise girdiği hücreye genetik bilgisini aktarması ve hücreyi yönlendirmesi gerekir.
Virüsler ne kadar zaman canlı kalabiliyor?
Bu durum virüse, ortamın ısı ve nem oranlarına göre değişir; genelde virüslerin, canlı ortam bulamadıklarında uzun süre yaşamlarını sürdüremedikleri kabul edilir; nitekim HIV ya da Hepatit virüsleri vücut dışında kısa sürede canlılıklarını yitirirler.
Virüslere anibakteriler etki eder mi?
Hayır virüsler anti-bakteriyellerden etkilenmez; antibiyotik ve diğer anti-bakteriyel maddeler virüslere etki etmez.
“Korona hızlı yayılabilir; ama ölümcül gücü zayıf”
Korana virüsün kapasitesi nedir?
2019 yılı sonunda dolaşıma giren ve artık SARS-CoV-2 olarak adlandırılan virüsün yeni bir antijenik tip olması nedeni ile insanlar arasında kendisine karşı gelişmiş bir immünite [bağışıklı] söz konusu değildir; diğer bir tanımlama ile, ilk kez karşılaşan bu yeni etkene karşı hiç bir insanda daha önceden var olan bir bağışıklık yoktur; bu nedenle virüs çok süratle yayılmaktadır.
Virüsün Ro değeri olarak tanımlanan, bir hastanın kaç kişiye hastalık bulaştırma özelliğine baktığımızda, SARS-CoV-2 için bu değerin ortalama 3 olduğu kabul edilmektedir. Bu değer (Ro) kızamık için 12-18, çocuk felci için 5-7, AIDS etkeni HIV için 2-5, Grip etkeni Influenza virüsleri için ise 2-3 dür. Mortalite (ölümcüllük) oranlarına baktığımızda ise, SARS-CoV-2 için yüzde 2,8 olan bu değer, Ebola için yüzde 70, SARS için yüzde 10, MERS için yüzde 40’dır.
Buradan da anlaşılacağı gibi, yeni etken süratle yayılan, ancak ölümcüllük gücü henüz zayıf olan bir virüstür. Henüz diyorum çünkü bir mutasyon ile bu özellik artabilir ve çok daha tehlikeli bir durum ortaya çıkabilir: hızla yayılan ve ölümcüllüğü yüksek bir virüse dönüşme riski.
Hangi yüzeylerde ne kadar zaman kalabiliyor?
Plastik, cam, tahta ve kâğıt üzerinde 4-5 gün, metal yüzeylerde 2-8 saat yaşadığı gösterilmiştir. Ancak unutmayalım ki, bu süreler ortamın ısısına ve özellikle nem oranına bağlı olarak çok değişken olabilmektedir
İnsan vücuduna girme kapasitesi nedir? Nasıl oluyor?
SARS-CoV-2, hedef aldığı hücrelerin yüzeyinde bulunan ve kısaca ACE2 olarak isimlendirilen reseptörüne (alğaç) bağlanarak, “hücreye tutunup içine girme” sürecine başlamaktadır. Bugün farklı çoğrafya ya da insan gruplarında bu reseptörün yoğunluğuna ve olgunluğuna bağlı olarak, bireylerde hastalık görülme oranları değişmektedir. Bu reseptörün erkeklerde ve erişkinlerde daha fazla sayıda ve olgunlukda olduğu gösterilmiştir.
Ne gibi etkileri oluyor insanlarda? Özellikle çocuklar ve yaşlılar açısından değerlendirir misiniz?
Enfekte olan insanlarda hastalık belirtileri: ateş-kuru öksürük-solunum güçlüğü olarak ortaya çıkmaktadır. Yaşlılarda, sıklıkla söz konusu olan kronik (süregen) hastalıkların (astım, diyabet, kalp veya akciğer hastalıkları gibi) varlığı, virüs enfeksiyonunun daha ağır seyretmesine neden olmaktadır.
Çocukların ise, enfekte olduklarında, her ne kadar çok ağır tablolar oluşturmasalar da, toplumda taşıyıcı rolü oynayarak hastalığın yayılmasında etkili oldukları bilinmektedir.
Kuluçka süresi ve bulaşma oranlarına göre da biraz daha bilgi verir misiniz?
Kuluçka süresi 2-12 gün (ortalama 4,5 gün) kadardır.
Sıcaklık artınca virüsün etkisi azalır mı?
Bu virüsün sıcaklık, yaz mevsimi gibi faktörlerden etkilendiğine ait bilimsel bir veri bulunmamaktadır. Öte yandan şu an >25 derece üstünde bir hava sıcaklığının söz konusu olduğu bazı Güney-Doğu Asya ülkelerinde enfeksiyon görülmesi bu yaklaşımın doğru olmayacağını düşündürmektedir.
Yakın gelecek için ne öngörüyorsunuz?
Enfeksiyon hızının, toplumsal bağışıklığın oluşumu ile (kitlelerde %40-70 oranında insanın enfekte olması, yani bu oranda insanın virüs ile temas etmesinden sonra) azalacağı öngörülmektedir.
Bu virüs dağılımının artmasında kapitalizmin ekolojiye etkisini bir neden olarak gösterebilir miyiz?
21. yüzyıla girerken, “enfeksiyon hastalıklarının üstesinden gelindi; enfeksiyon hastalıkları sorununun defterini kapatmaktayız” yaklaşımı yaygın idi. Bu iyimser havanın esmesinde, 20. yüzyılın son çeyreğinde, bulaşıcı hastalıklardan ölümlerin önemli ölçüde azalması, aşılar sayesinde çiçek gibi ölümcül bir virüs hastalığının eradike edilmesi (dünyadan yok edilmesi) gibi gerçekler rol oynuyordu.
Ancak kısa sürede bir dizi yeni enfeksiyon hastalığının ortaya çıktığı (AIDS, SARS vb) ya da üstesinden gelindiği düşünülen bazı hastalıkların adeta yeniden “hortladığı” (kızamık gibi) gözlendi. Elbette bu artışın çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Özellikle “küreselleşme” olarak adlandırılan ve neo-liberal politikaların dünyaya egemen olduğu bu süreçte:
- seyahatlerin artışına bağlı olarak insan ilişkilerindeki yoğunluk,
- nüfus artışı ve sağlıksız kentleşme,
- gıda sektöründe gözlenen üretim ve dağıtımındaki tekelleşme; üretimi arttırmak için antibiyotiklerin yaygın kullanımı,
- yoksulluk, savaşlar, göçler
- post-modern dünyanın bizlere bir “hediyesi” olan aşı-karşıtlığının yükselişi ile, aşılama oranlarında düşüş,
- ormanların ve suyun kötü kullanımı,
- daha fazla kazanç sağlamak için doğanın hoyratça yok edilmesi, ekolojik değişime yol açılması ve bunun sonucu olarak enfeksiyon etkenlerinin-rezervuarlarının ya da vektörlerinin doğal yaşam ortamlarından ayrılmalarına yol açarak hastalıkların yaygınlaşması,
- iklim krizini yaratarak, farklı coğrafyalardaki ısı ve nem oranlarında, doğa olaylarının sıklığında ve şiddetinde değişikliğe neden olunması, biyoçeşitliliğin azalması ve bu olumsuzlukların hastalıkların seyrinde farklılaşma yaratması nfeksiyon hastalıklarının artışında önemli olmuştur.
Kapitlizmin doğaya etkisi "insan - hastalık" ilişkisini de etkiledi mi?
Kısacası daha fazla kazanç, daha fazla tüketim gibi yapay biçimde körüklenen yeni algıların toplumlara empoze edilmesi sonucu, ekoloji ile oynanmış, doğanın seyri yapay biçimde farklılaştırılmıştır. Elbette tüm bu gelişmeler “insan-hastalık” etkileşimini de değiştirmiş, yeni hastalıkların ve salgınların ortaya çıkmasını beraberinde getirmiştir. Nitekim vektör (kene, sivrisinek, tatarcık gibi) sayı ve davranışlarındaki farklılaşmalar, Kuzey ülkelerinde, şimdiye dek Güneye özgü olarak kabul edilen patolojilerin sıkça görülmesine neden olmaktadır.
Siz eğer ormanları yok ederseniz, örneğin doğal yaşam ortamı bu bölgeler olan yarasalar yer değiştirecek, şimdiye dek ilişkiye girmedikleri farklı türlere hastalık etkenlerini aktaracak, oradan da insanların daha sık enfekte olmaları söz konusu olacaktır.
Bir süre önce “Boğazda yüzmeye çalışan yaban domuzları”, magazin haberi olmuş, ancak yeni otoyol ya da havalimanı inşaatı için yok edilen ormanlardan kaçan bu hayvaların ekolojik bir tehlike işareti olabileceği hiç tartışılmamıştır.
Sadece ve sadece “kazanç” indeksli yeni dünya düzeni, sağlık alanındaki önceliklerde de değişikliğe neden olmuş; koruyucu hekimlik programları, halk sağlığı projeleri geri plana itilmiş ve sonuçta daha fazla ve gereksiz sağlık harcaması sorunu yanında, daha fazla olumsuzluğun yaşandığı bir noktaya gelinmiştir. Küreselleşme ekonomik dengesizliği derinleştirerek yoksulların enfeksiyon hastalıklarından daha fazla etkilenmelerine yol açmaktadır.
Ancak enfeksiyon hastalıklarının sadece gelişmekte olan ülkelerin sağlık sorunu olmadığı, dünyadaki entegrasyonun genişlemesi sonucu hiç bir ülkenin herhangi bir yerde ortaya çıkan enfeksiyon hastalığından korunamayacağı unutulmamalıdır.
Öte yandan halk sağlığı söz konusu olduğunda sadece insanlara odaklanmak eksik ve hatalı bir yaklaşımdır. Günümüzde enfeksiyon hastalıkları ile mücadele konusunda hayvan ve çevre sağlığı konuları göz ardı edilmemeli, tür etkileşimlerinin evrimi ve ekolojisi dikkate alınarak mücadele yolları geliştirilmelidir.
Bu hastalıklar artık sadece tıp doktorlarının uğraşı olmaktan çıkmakta; bu tip hastalıklar ile mücadelede çevre bilimcileri, veteriner hekimler, bitki uzmanları gibi farklı bilim dallarından uzmanların işbirliği gereği doğmakta; mültidisipliner çalışmaların önemi vurgulanmaktadır. Nitekim “tek sağlık” (One health) kavramı bu gereksinim sonucu ortaya çıkmış ve gittikçe önem kazanmakta olan bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir.
Selim Badur hakkında Fransa Bilimler Akademisi ve Sağlık Bakanlığı Aşı Danışma Aşı Danışma Kurulu üyesi. Tıbbi Mikrobiyoloji dalında doktorasını (PhD) İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesinde aldı 1982-84 ve 1993-95 yılları arasında Paris-Pastör Enstitüsünde araştırıcı olarak görev yaptı. 1996-98 yıllarında Güney Paris Tıp Fakültesi- Hopital Kremlin Bicêtre hastanesinde misafir öğretim üyesi olarak çalıştı. Fransız Bilim Akademisi üyesi olup, Dünya Sağlık Örgütü Viral Hepatitis Prevention Board yönetim kurulu üyeliğinde bulunmuş (2002-2015); ayrıca aynı kuruluşun, Global Hepatitis Network komisyonu (2004-2006) ve European Scientists Working on Influenza Group (ESWI) grubu üyeliğinde (2012-2015) görev aldı. 1980 yılında çalışmaya başladığı, 1995-2015 yılları arasında Viroloji ve Temel İmmünoloji Bilim Dalı başkanlığı yaptığı İstanbul Tıp Fakültesinde, 2000-2015 döneminde “Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Influenza Referans Laboratuvarı”’nın yürütücülük görevini gerçekleştirmiş; 2009-2017 yılları arasında ise Galatasaray Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesinde Tıbbi çeviri dersleri vermiştir; 2001-2005 yılları arasında AIDS Savaşım Derneği başkanlığı, 2002-2006 yıllarında, kurucu üyesi olduğu Viral Hepatitle Savaşım Derneği başkan yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur; 132 adet, SCI kapsamındaki dergilerde yer alan bilimsel makalenin, 400’den fazla Ulusal dergilerde yayınlanmış makalenin yazarlarından olup, Viral Hepatitler, Influenza, Aşılar ve Viral Patogenez konuları başta olmak üzere, mikrobiyolojinin farklı alanlarında çok sayıda konuşma gerçekleştirmiş; 2013-2017 yılları arasında Nature Series dergisi hakem kurulunda görev yapmıştır; Sağlık Bakanlığı Aşı Danışma Kurulu, Pandemi komisyonu ve Cinsel Temasla Bulaşan Hastalıklar grubu üyeliğinde bulundu. 2015 yılında İstanbul Üniversitesi'ndeki görevinden ayrılarak GSK-Aşı kuruluşunda Gelişmekte olan ülkeler Aşı Bilimsel Danışmanı (Scientific Affairs and Public Health Director for Emerging Market) olarak çalışmaya başladı. |
(EMK)