Uluslararası İsmail Beşikçi Sempozyumu 17 Eylül 2011 Cumartesi günü Ankara Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde gerçekleştirildi. Çağrıcıları arasında Çağdaş Hukukçular Derneği, Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu, İnsan Hakları Derneği ve Devrimci 78liler Federasyonu gibi bileşenlerin olduğu, Beşikçi onuruna düzenlenen sempozyuma Noam Chomsky yazılı mesajıyla, Hans-Lukas Kieser, Uluslararası PEN ve Uluslararası Yayıncılar Birliği video mesajlarıyla katıldı.
Sempozyumun açılış konuşmasını yapan Fikret Başkaya böyle bir sempozyumun yapılmasındaki amacın, tekrar hapis cezası alma ihtimaliyle karşı karşıya olan, herkesin kendisine borçlu olduğu İsmail Beşikçi hocayla dayanışmak olduğunu belirtti. Başkaya konuşmasını "Özgürlük mücadelesinde bir şey kazanılmaz, mücadelenin kendisi bir kazanımdır." diyerek bitirdi.
"Ulusların Kaderini Tanrılar Belirler"
Sempozyumun ilk paneli "İsmail Beşikçi olayı. İfade özgürlüğünde geri mi dönüyoruz?" başlığı ve "İndex on Cencorship" editorü Emily Butselaar, Beşikçi'nin avukatlarından Levent Kanat, Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) öğretim üyesi Barış Ünlü'nün katılımıyla gerçekleşti.
Konuşmacılardan Levent Kanat, panelin başlığının yanlış olduğunu düşündüğünü belirterek Türkiye'nin ifade özgürlüğünde hiçbir zaman ileriye gitmediğini söyledi. Barış Ünlü ise hala akademik özgürlüğün bulunmadığını, Kürt meselesi çalışan bir öğretim üyesinin işinden olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtti. Ünlü, formel anlamda Erzurum Atatürk Üniversitesi'nden, enformel anlamda da SBF'den atılan Beşikçi'nin,metaforik olarak okul işlevi gören cezaevinde yattığı 17 sene boyunca , kendini üniversitede geliştirebileceğinden çok daha fazla geliştirdiğini söyledi.
Panelin tanığı olarak konuşan İsmail Beşikçi ise şu sözleri söyledi:
"Ulusların kendi geleceğini tayin hakkı ile ulusların kendi kaderini tayin hakkı farklı şeylerdir. Uluslar, geleceklerini kendileri tayin edebilirler ancak kaderlerini tanrılar belirler. 1920lerin tanrıları, Birleşik Krallık, Fransa, Türkiye ve İran. Bu dört ülke Kürt ulusunun kaderini 1920lerde tayin etmiştir. Kürtlerin bugün 'biz bölücü değiliz' söyleminde tarih bilinci yoktur. Çünkü asıl bölünen zaten Kürtlerdir. Dünya üzerinde yaşayan 40 milyon Kürt'ün bugün hiçbir yerde adı geçmemektedir."
"Evlatlarımızla Aramıza Mesafe Koyamayız"
"İfade Özgürlüğü, Yargı ve Hukuk" panelinde konuşan Beşikçi'nin avukatlarından Şiar Rişvanoğlu, "Kürt düşmanı, beyaz Türklerin savunucusu Ahmet Altan gibi birine Hrant Dink Ödülü verilmesi bugün ifade özgürlüğü konusunda ne kadar sefil bir halde olduğumuzu gösteriyor"şeklinde konuştu. Konuşmacılardan yazar Temel Demirer ise özel yetkili mahkemeleri işaret ederek, dünyanın ilk özel yetkili mahkemesinin engizisyon mahkemeleri olduğunu hatırlattı.
İkinci panelin tanığı Diyarbakır Suriçi Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ise "Başbakan bize PKK ile aranıza mesafe koyun diyor. Biz demokratik siyasete inandık. Barış, eşitlik ve demokrasinin ancak bu şekilde kazanılabileceğine inandık. Demokratik siyasete inanmayanlar bizim evlatlarımızdır. Biz evlatlarımızla aramıza nasıl mesafe koyabiliriz? Başbakanın kızı Türkiye'de başörtüsüyle eğitim göremediği için yurtdışına gitmedi mi? Başbakan kızıyla arasına mesafe koyabiliyor mu? Ona başörtüsüyle eğitim hakkı tanınmadı. Bizim evlatlarımıza da demokratik siyaset hakkı tanınmıyor. Evlatlarımızla aramıza mesafe koymamızı kimse bizden beklemesin. Yüreklerimizin acısını dindirmek için yüreklerimizi birleştirmemiz gerekiyor" şeklinde konuştu.
"Dışı Sizi, İçi Bizi Yakar"
"İfade Özgürlüğü, Akademi, Kültür, Sanat ve Edebiyat" ismiyle gerçekleşen sempozyumun üçüncü panelinde Onur Hamzaoğlu Dilovası'ndaki araştırmalarından ötürü başına gelenleri anlatırken Mesut Yeğen bugün üniversitelerde Kürt meselesi çalışanların ya da çalışıyor görünenlerin durumunu anlattı. Panelin tanığı Pınar Sağ ise İbrahim Kaypakkaya türküsünü söyledikten sonra, ezilenlerin yanında durmaktan onur duyduğunu ifade etti.
Kerem Altıparmak moderatörlüğünde gerçekleşen son oturumda gazeteciler Kemal Göktaş, Banu Güven ve Freedom House'dan Eliza Young ile "İfade Özgürlüğü, Medya ve Sosyal Medya" konuşuldu. Banu Güven, ana akım medyanın ifade özgürlüğüne yaklaşımından bahsederken Ahmet Şık'ın gözaltına alınırken söylediği "Dokunan yanar" ifadesine gönderme yaptı. Ahmet ve Nedim'in tutukluluklarının muhalif muhabir bırakmamaya yönelik bir çalışma olduğunu ifade eden Güven konuşmasını bitirirken, Vatan Gazetesi'nde çalışan Kemal Göktaş'a söz sırası geldiğinde Göktaş ana akım medya için "Dışı sizi, içi bizi yakar" latifesiyle salondakileri güldürdü.
Göktaş, "Ahmet ve Nedim'in için özgürlük" denilirken içerideki tüm gazetecilerin kastedildiğini hatırlattı.
Son panelin tanıklığıyla kürsüye davet edilen gazeteci İrfan Aktan ise iki PKKlinin sözlerini Express dergisi aracılığıyla aktarması nedeniyle yargılandığını hatırlatarak, hakim karşısına çıkarılmasının nedeninin habercilik yapmak olduğunu belirtti.
Program, BDP Eş Genel Başkanı Gülten Kışanak ve insan hakları savunucusu Akın Birdal'ın da konuşma yaptığı genel değerlendirme oturumuyla sona erdi. (MAF/HK)