“Beni zorla askere alabilirler. Saçlarımı kesip elbise giydirebilirler. Ama hiçbir zaman ‘Emredersiniz komutanım’ dedirtemezler…” (Tayfun Gönül)
Türkiye, ilk vicdani retçisi Tayfun Gönül ile 1990 senesinde Sokak Dergisi[1] aracılığıyla tanıştı. 7 Ocak’ta ‘Askerliğe Savaş Açan Adam’ manşetiyle çıkan dergi, o sırada 32 yaşında olan Gönül’ün “Beni zorla askere almaları vicdan özgürlüğünün ihlalidir” diyerek ‘Zorunlu Askerliğe Hayır’ kampanyası başlattığını duyurdu.
Vicdani ret bireyin ahlaki, dini, politik ve benzeri sebeplerle askerlik yapmayacağını kamusal olarak ilan etmesi anlamına geliyor. Türkiye’de retçilerin arasında inançlı Müslümanlar ve ellerine silah almayı reddeden Yehova Şahitleri de var. 2004’ten beri kadınlar da “militarizm askerlikten ibaret değildir” diyerek vicdani retlerini ilan ediyor. Vicdani Ret Derneği’nin listesine göre Aralık 2014 itibariyle vicdani reddini ilan edenlerin sayısı 393. |
Röportajda “Neden paralı askerlik yapmadın, üç ayda kurtaracaktın” sorusuna verdiği cevapta Gönül, doktor olduğu için “oldukça rahat” koşullarda askerlik yapabileceğini, ancak bunu “ahlaki” sebeplerden reddettiğini anlatıyordu.
Yaklaşık bir ay sonra Vedat Zencir de “Şiddet istemiyorum, emir almak-vermek istemiyorum” diyerek vicdani reddini yine Sokak Dergisi aracılığıyla duyurdu.
Sokak’ın ret haberlerini içeren üç sayısı eski Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 155. maddesine[2] aykırı olarak “Halkı askerlikten soğuttukları, milli hisleri zayıflattıkları” gerekçesiyle Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) savcılığınca toplatıldı. Gönül ve Zencir de aynı sebepten yargılandı.[3]
OHAL yıllarında militarizme karşı çıkmışlardı
İlk vicdani retçilerin Doğu’da savaşın, faili meçhullerin, köy boşaltmaların ve Olağanüstü Hal (OHAL) yönetiminin yarattığı baskıların en ağır yaşandığı yıllarda ortaya çıkması tesadüf değildi. 90’lar boyunca en az 10 erkek vicdani reddini ilan ederek zorunlu askerliğin yanında şiddete, savaşa ve militarizme karşı çıktı. Türkiye’de köklü bir geçmişi olan tabuları sarsan ve şiddetsiz sivil itaatsizlik eylemleriyle farklı bir muhalefet tarzı oluşturan retçiler, işkenceyle, davalarla, hapis cezalarıyla yıldırılmaya çalışıldı. Retçileri desteklediğini beyan eden birçok kişi de “halkı askerlikten soğuttukları” gerekçesiyle yargılandı.
İlk vicdani ret deklarasyonundan ve Sokak’ın başlattığı kampanyanın üzerinden 25 sene geçti ama Türkiye hala vicdani reddi tanımıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) defalarca mahkum edilmesine ve Anayasa’da askerlik hizmetini zorunlu kılan bir madde bulunmamasına rağmen, birkaç yasa değişikliğiyle çözülebilecek bu mesele hala gündemimizde.[4]
Savaş Karşıtları Derneği
İlk vicdani retçiler Tayfun Gönül ve Vedat Zencir’in de dahil olduğu bir grup antimilitarist 1992’de İzmir’de Savaş Karşıtları Derneği’ni (SKD) kurdu.[5]
SKD’nin çatısı altında toplanan altı kişi, 16 Ocak 1993'te vicdani reddini ilan etti. Devlet bu ilk toplu reddi görmezden geldi, retçiler hukuki bir işleme maruz bırakılmadı.[6]
Zencir, bir radyo programında ‘‘Askere de gitmeyin, gerillaya da’’ dedikleri için o ana dek dayanışma içinde oldukları Kürt hareketinin tepkisini çektiklerini anlatıyor ve şöyle soruyor: “Herkes bir tarafgirlik içinde davranırsa, düşmanına karşı kendisini var ederse, savaş karşıtı düzlem nasıl olur?”[7]
1993'te İzmir’de SKD’nin organize ettiği uluslararası vicdani retçiler buluşmasında (ICOM) alınan karardan beri 15 Mayıs Vicdani Ret Günü olarak kutlanıyor.
1993 sonbaharında HBB televizyon kanalına röportaj veren SKD’den Aytek Özel ve Menderes Meletli ile birlikte program yapımcısı ve muhabiri de “halkı askerlikten soğuttukları” gerekçesiyle ilk kez bir askeri mahkemede yargılandı.
Bu olayın ardından TCK’nın “halkı askerlikten soğutma’’ maddesi askeri yargı kapsamına sokuldu, davalara Ankara’daki Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi bakmaya başladı. [8]
‘Alman Albay gözaltında notlarını yedi’
Osman Murat Ülke ve ‘sivil ölüm’95 Eylül’de İSKD dernek başkanı Osman Murat Ülke, dernek binasında askerlik belgesini yakarak vicdani reddini açıklamıştı. Ülke 7 Ekim 1996’da “halkı askerlikten soğutma” suçundan tutuklanarak Kasım’da zorla askere alındı. İki yıllık süreç içinde sekiz farklı mahkumiyet kararıyla 701 gün cezaevinde kaldı. Ülke’nin tutuklanması üzerine birçok dayanışma grubu oluştu. Ocak 1996’da İstanbul’da Antimilitarist İnisiyatif (AMİ) kuruldu, Uluslararası Savaş Karşıtları (WRI) gibi örgütlerle yurt dışında dayanışma ağları oluşturuldu. Almanya’da Türk ve Kürt vicdani retçiler toplu ret açıklamaları yaptı.[9] Ocak 1997’de vicdani retle ilgili AİHM’de Türkiye’ye karşı ilk davayı açan Ülke, bu davayı 5 Ocak 2006’da kazandı. |
İzmir’den sonra İstanbul’da 1993’te bir Savaş Karşıtları Derneği kuruldu. İstanbul Savaş Karşıtları Derneği (İSKD), 17 Mayıs 1994’te Tabipler Odası’nda dört kişinin vicdani reddini açıkladığı bir basın toplantısı yaptı. Retçilerden Arif Hikmet İyidoğan, kendilerine destek vermek için Uluslararası Vicdani Retçiler Birliği’nden Alman bir temsilci ile bir barış örgütünde çalışan, Alman ordusundan emekli bir albayın da toplantıya katıldıklarını hatırlıyor.
İyidoğan, daha sonra peşlerinde sivil polislerle protesto metinlerini yollamak için postaneye gittiklerini ve çıkışta gözaltına alındıklarını anlatıyor:
“Postane polis ablukasındaydı, çıkar çıkmaz hepimizi gözaltına aldılar. Gözaltındayken Emekli Alman albay gözümün önünde toplantı notlarını çiğneyip yuttu. Almanları bir gün sonra sınır dışı ettiler, beni de 15 gün Bayrampaşa Cezaevi’nde tuttular. Dernek mühürlendi, bir daha açmamıza da izin verilmedi.”
Askeri mahkemeye sevk edilen İyidoğan, ret açıklamasından açılan davadan beraat etmesine rağmen Özgür Ülke gazetesine[10] verdiği “Anneler çocuklarını askere göndermesin” beyanından dolayı altı ay hapis cezası aldı.
İyidoğan, askeri mahkemedeki ilk duruşmasında, “Tek tip elbise giymek istemiyorum” diyerek cezaevinde giymek zorunda bırakıldığı askeri kıyafetleri çıkarttığını anlatıyor: “Evdeki alışkanlık gereği üniformayı katlayıp bir kenara koydum, sonra çok dalga geçtiler benimle. Meğer çoğu retçi üniformayı çıkartıp hakimin yüzüne atıyormuş.”
Pasaport da yok ehliyet deVicdani retçiler hakkında çıkan haberler çoğunlukla Ülke’nin başına geldiği gibi “emre itaatsizlikte ısrar”dan tekrar tekrar yargılanıp cezalandırılma ve sonu gözükmeyen bir ceza döngüsüne maruz bırakılma durumuna dikkat çekiyor. Ancak vicdani retçiler çok farklı muamelelerle de karşı karşıya kalabiliyor. Devlet ve ordu kimi zaman kamuoyunda tepki yaratmamak için retçileri ‘görmemiş gibi’ yapabiliyor, askerlik çağına gelenlerin maruz kaldığı rutin arama prosedürleri retçiler için işletilmeyebiliyor.[11] Bu hayat boyu ‘firari’ yaşadıkları gerçeğini değiştirmiyor; işe giremiyor, pasaport alamıyor, seyahate çıkamıyor, ehliyet alamıyor, banka hesabı açamıyor, evlenemiyor, elektrik faturası bile ödeyemiyorlar. |
Bu eyleminden dolayı bir hafta boyunca hücre hapsinde tutulan İyidoğan, toplam dört ay boyunca Mamak Askeri Cezaevi’nde kaldı.
‘Bir gün süreç başlayacak’ endişesi
1994’ten sonra bir daha hukuki bir işlemle karşılaşmasa da İyidoğan, her an tutuklanabileceği ve cezaevine girebileceği endişesiyle yaşamanın kolay olmadığını anlatarak “Bir gün süreç başlayacak düşüncesi vicdani retçilerin en büyük gerginlik noktalarından birisi” diyor.
O günden bugüne yasalarda hiçbir değişiklik yapılmamasını eleştiren İyidoğan, “Gezmeyi falan bıraktım, iş gereği bile seyahat edemiyorum. Bilgisayar sektöründeyim, ürün ithal etmek için Çin’e gitmek istedim ama yapamıyorum” diyor. Daha önce askerliğini yapmadığı gerekçesiyle işten atılmışlığı da var, şimdi kendi işinde çalışıyor.
Pratik sıkıntıların yanında işin bir de psikolojik boyutu var. İyidoğan, yola çöp atan birisini gördüğünde bile “olay çıkar” endişesiyle müdahale etmediğini, kolluk kuvvetleriyle karşı karşıya gelebileceği her türlü durumdan uzak durmaya çalıştığını anlatıyor, “Bazen bir şeylere kaşrı çıkmak gerektiğinde çıkamadığımı hissediyorum” diyor.
Her şeye rağmen vicdani reddin daha görünür ve bilinir olduğunu anlatan İyidoğan, artık vicdani ret konusu geçtiğinde “o da ne” sorusuyla eskisi kadar sık karşılaşmadığını belirtiyor. (Eİ/HK)
[1] Tuğrul Eryılmaz’ın yayın yönetmenliğini yaptığı Sokak, kadın ve LGBTİ’lere yönelik hak ihlallerini sıklıkla gündeme getiren, gündeme özgürlükler açısından bakan, zorunlu askerliğin yanında ülkenin doğusunda giderek yoğunlaşan savaşı da eleştiren bir yayındı.
[2] Eski TCK 155. maddesi, “halkı askerlik hizmetinden soğutmak” ve “umuma açık yerde” bu konuda görüş bildirmeyi suç sayıyor ve bu suçlar için hapis ve para cezası öngörüyordu. 2005’te yürürlüğe giren yeni TCK’da bu suç 318. madde içinde düzenlendi: “Halkı, askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teşvik veya telkinde bulunanlara veya propaganda yapanlara altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.” 2013’te, 4.Yargı Reformu Paketi kapsamında bu madde yeniden düzenlendi, aynı ceza bu sefer “askerlik hizmetini yapanları firara sevk edecek veya askerlik hizmetine katılacak olanları bu hizmeti yapmaktan vazgeçirecek şekilde teşvik veya telkinde bulunanlar” için ögörülüyordu.
[3] Zencir bu davadan beraat ettiğini, Gönül’e verilen üç ay hapis cezasının da para cezasına çevrildiğini ve bunun da ertelendiğini söylüyor.
[4] Anayasa’nın 72. maddesi, “Vatan hizmeti her Türk’ün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetler’de veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir” diyor, yani sivil kamu hizmetine açık kapı bırakıyor. Fakat ilkesel olarak kamu hizmeti dahil militarizme hizmet edecek her şeyi reddeden ‘total retçi’ler de var.
[5] Ekim 93’te kapatılan dernek, Şubat 94’te daha kalabalık bir grup tarafından İzmir Savaş Karşıtları Derneği (İSKD) adıyla yeniden kuruldu.
[6] Barış ESMER (2012), Türkiye'de ve Dünyada Vicdani Ret, Propaganda Yayınları, s.138.
[7] Pınar ÖĞÜNÇ (2013), Asker Doğmayanlar, Hrant Dink Vakfı Yayınları, s.45.
[8] Özgür Heval ÇINAR ve Coşkun ÜSTERCİ, age, s.220.
[9] Özgür Heval ÇINAR ve Coşkun ÜSTERCİ, age, s.222.
[10] Özgür Ülke, 14 Nisan 1994'te kapatılan Özgür Gündem gazetesinin yerine açılmıştı.
[11] Özgür Heval ÇINAR ve Coşkun ÜSTERCİ, age, s.227.