Zira "vicdanî red", salt askeri yapılanmaya karşı değil; askeri politikaların da meşrulaştırılmasında/yeniden üretilmesinde görev aldığı ekonomik anlamda ulusal, siyasi anlamda uluslarüstü/global sistemin bütününe yöneliktir.
Dolayısıyla vicdan mahkemesinde/içsel olarak mahkûm edilen, sadece ulusal askeri mekanizmalar, kapitalist devlet ve neo-liberal ekonominin aktörleri değil; küreselleşmenin başat aktörlerinden biri olan Avrupa Birliği'nin kendini uluslarüstü platformda öncelikle var kılması, sonra da sürekli olarak yeniden üretmesi için temel bir öneme sahip olan uluslararası hukuk mekanizmalarıdır.
Negatif özgürlükler
Avrupa'nın temel ekonomik çerçevesini çizen ve kendisinden sonra gelen tüm düşünce biçimlerini etkileyen Endüstri Devrimi, bir yandan Fransız Devrimi sonucu ortaya çıkan milliyetçi değerleri merkantilist bir çabayla birleştirirken, diğer yandan ulusal alandaki siyasi iktidarın denetim gücünü, piyasanın kendisine bırakan liberal bir çizginin de oluşturulmasında temel etken olmuştu.
Bu liberal çabaları ve teknolojik gelişmeleri içine alan Aydınlanma felsefesi de ilerleme, tarihselcilik ve akıl kavramları etrafında oluşturulan modernizmin ana hatlarını belirlemişti. Bu çerçevede bireyin gerek ekonomik gerekse siyasi alanda özgürlüğe sahip olması gerektiği fikri ön plana çıkarılmış ve bireysel özgürlük olarak formüle edilen bu durum, negatif özgürlükler çerçevesinde tanımlanmıştı.
Dolayısıyla bireyin özgürlüğü, ne yapabileceği değil, ne yapmaması gerektiği açıklanarak tanımlanır. Bu tanımlamanın, dayandığı sınıflı toplumun temel eşitsizliklerini dikkate alması mümkün olmadığı gibi; bireyleri genelleştirip soyut bir kategori haline getirerek, yalnızca bireysel farklılıkları, farklı ihtiyaç ve yetenekleri değil, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik durumlardaki mutlak farklılıkları da göz ardı eder. Dolayısıyla kapitalizmde "eşitlik" ancak/sadece yasa ve bu yasanın uygulayıcıları önünde eşitlik anlamına gelebilir.
Ordu ile AB arasındaki "gerilim"in doğası
Bireysel özgürlük düşüncesi, bireysel olarak ifade edilen alanlarda bireyin kendisinin inisiyatif sahibi olması gerektiğinin altını çizerken, bireysel alana ilişkin her türlü, kamusal ya da özel, müdahaleyi şiddetle reddeder.
Kendisini liberal haklar çerçevesinde tanımlayan AB ile ulusal kurtuluş mücadelesini yöneten kadronun mirasçısı durumundaki, dolayısıyla ulusal hassasiyetler (ordunun kendi hiyerarşisi içinde elit tabakada bulunanlar tarafından hassas olarak nitelendirilen) söz konusu olduğunda siyasi, ekonomik ve toplumsal alana müdahale yetkisini kendinde gören Türk Ordusunun arasındaki gerilimi öncelikle bu çerçevede algılamak gerekir.
Batı medeniyetinin taşıyıcısı Kemalist elit
Diğer yandan, Türk Ordusunun, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarından bu yana, "çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmak için" Batı ile kurduğu yakın diyalog, ilişkilerin anlamlandırılmasında bir başka önemli nokta.
Avrupa Birliği'nin, gerek ideolojisi gerekse bu doğrultuda oluşturduğu politikaları vasıtasıyla kendi devamlılığını yeniden üreten, standartlar geliştiren ve bu standartlar aracılığıyla bütünleşmeye merkezi bir konum atfeden, ulusların ekonomi politikalarını kendine temel alan/ulusal ekonomiler üzerinde yükselen uluslarüstü bir siyasi yapılanma olduğu dikkate alındığında; bu politikaların kendilerine toplumsal bir alan bulmasında/içselleştirilmelerinde, Batı medeniyetini kendine temel alan Kemalist asker elit aktif bir rol üstlenmiştir.
İyi-kötü, adaletli-adaletsiz, doğru-yanlış, modern-geleneksel, gerçek-yanılsama gibi pratikteki ikiliklerde; iyi, adaletli, doğru, modern, gerçek olan Avrupa değerler sistemi ile ilişkili olandır ki, inandırıcılığın sağlanması ya da bu olguların/değer sisteminin içselleştirilmesi ulusal etkinliği olan kavramlara/aktörlere ihtiyaç duyar.
Bir başka ifadeyle; global stratejiler farklı bir dizi çatışma ve çelişkileri, karşılaştığı sorunlara göre niteliği farklılaşan bir devlet sistemi içinden ve onun yoluyla yoğunlaştırır, dönüştürür. Hiç kuşku yok ki; dinsel inanç sistemleri yerine millet/ulus esasına dayalı bir oluşumu yerleştiren cumhuriyet kadrolarının bugünkü türevleri/uzantıları, kendilerine temel olarak aldıkları ulusu manipüle ederek/kendi ideolojileri doğrultusunda yönlendirerek öncelikle bu misyona/rollerine lâyık olma gayreti içindedir.
Nitekim laiklik, siyasi yapılanmada dini unsurların referans olarak gösterilmemesi ise, bu kapsamda din karşıtlığının da referans olarak alınması laikliğin temellerine aykırıdır. Dolayısıyla askeri elitlerin ve hatta sosyal demokrat ana muhalefet partisinin laikliği kuşkuludur.
Liberal Avrupa'nın sessizliği
Asıl ilginç olan; ülkenin kendi ordusu tarafından işgal edilmesinin/darbelerin ardından gelişen politik ilişkidir.
Liberal Avrupa, yönetime anti-demokratik yollarla el koyulmasının ardından her türlü düşüncenin, farklılığın tahakküm altına alınmasına ve tüm bireysel alanlara nüfuz edilmesine kayıtsız kalmıştır.
Dolayısıyla AB için, önemli olan bireysel özgürlüğün ve demokrasinin sağlanması değil, bu düşüncelerin temeline yerleştirilerek meşruiyet kazandırılan liberal ekonomi vasıtasıyla sermayenin hareketliliğinin önündeki her türlü engelin ortadan kaldırılmasıdır.
Eğer bu engel liberal demokratik yollarla seçilmiş olan siyasi iktidar ise, bunun anti-demokratik bir yolla ortadan kaldırılmasında ya da bu sürece kayıtsız kalarak destek verilmesinde bir sakınca yoktur.
Demokrasi AB'nin imaj aracı
Öyle görünüyor ki; AB için, demokrasi bir süstür, kendisi hakkında olumlu bir imaj yaratabilmesinin etkili bir aracıdır.
Liberal ekonomi vasıtasıyla, demokratik hesap verme yükümlülüğünden kurtulan sermaye sahibi ve şirketlere paylaştırılan iktidarın, demokrasinin önündeki en büyük tehdit olduğu göz ardı edilerek kurulan,
Ordu ile uluslarüstü adli-siyasi mekanizmalar arasındaki ilişki/karşıtlık, sanıldığının aksine, ilkinin "amaçsal" ikincisinin ise "araçsal" olarak anti-demokratik oluşumlar olmalarından öte bir anlam taşımaz.
Dolayısıyla "vicdani red" salt askeri yapılanmaya karşı değil; askeri politikaların da meşrulaştırılmasında/yeniden üretilmesinde görev aldığı sistemin bütününe yöneliktir.
Nitekim sistemi bütünleyen kurumların [aile, ordu, cinsellik, kapitalist devlet, temsili demokrasi, hukuk vb.] "doğal" belirleyiciliklerini ve sınırlamalarını reddetmek/vicdan mahkemesinde yargılamak, "beşeri" olmanın/özne bilincinin/kendini insan kılmanın asgarî gereğidir.(GG/EK)