İnsanın -özellikle Batılı- binlerce yıldır yaşadığı Ev'e ve Ev arkadaşlarına verdiği zararın boyutlarını idrak etmesini sağlayan en önemli gelişmelerden biri vegan farkındalığı oldu. Artık yaşanılamaz hale gelmeye başlayan Ev'in efendisi olmadığını anladığı, açgözlülüğüyle, kibiriyle yüzleşir olduğu, yabancılaştığı güzelliklerle tekrar bütün olabilmeyi hissedebildiği bir dönemdeyiz.
Ayça Konuralp ve Ekin Manvell de Ev'deki harmoniyi yakalamaya çalışanlardan. İkisi de vegan anne ve bebeklerini vegan büyütüyorlar. "Anne" deyince akıllarına sadece insan anneler değil, kendi çocuklarıyla derin bağlar hisseden tüm diğer dişi canlılar geliyor. İnsan olmayan hayvanların, insanların zevki, çıkarı için gıda, giyim, eğlence, tıp alanlarında kullanılmalarına, öldürülmelerine karşılar ve çocuklarını da bu duyarlılıkla yetiştiriyorlar. Facebook'ta "Vegan Bebek" grubu üzerinden diğer vegan anneler ve vegan bireylerle deneyimlerini paylaşıyorlar.
Kendinizden bahseder misiniz?
Ayça: 37 yaşındayım. Oğlum 15 aylık. İstanbul'da yaşıyoruz. Psikoloji okudum ama hiç bu alanda çalışmadım. 10 yıl serbest teknik çevirmenlik yaptım. Hamile kalınca işi bıraktım. Çocuğuma kendim baktığım için şu anda çalışmıyorum ama arada vakit buldukça ilgilendiğim konularda gönüllü çeviriler yapıyorum.
Ekin: 35 yaşındayım. Oğlum 22 aylık, Bodrum'da yaşıyorum, Turizm işinde çalışıyordum, bebeğim doğduktan sonra çalışmamayı tercih ettim. Ona kendim bakmak istedim. Çünkü kimseye güvenemem bu konuda.
Vegan farkındalığınız nasıl ve ne zaman oluştu? Bu süreçte neler kazandınız?
Ayça: Bizim hayatımız oğluma hamile kalınca bambaşka bir yola girdi. Önce doğal doğumu araştırmaya başladım ve yogayla tanıştım. Bu çevreye girince hayatım ve beslenmem de giderek saflaştı. Vejetaryen ailelerle tanıştım.
Doğumdan sonra bebeğimi ilk 8 ay sadece anne sütüyle besledim. Katı gıdalara geçmeye başlayacağımız dönemde çocuğunu vejetaryen yetiştiren bir arkadaşımla konuşmaya başladık. Ben o sıralar düşünce olarak "çocuk adına vejetaryen/vegan olma kararını ebeveynin vermesi doğru mu?" aşamasındaydım. Arkadaşımla konuştukça aslında çocuklarımız kendi başlarına kararlar alacak yaşa gelene kadar onlar adına ne çok hayati karar verdiğimizi fark ettim. Zaten bebeğim kesinlikle et yemiyordu. Bir kez eline verdiğim köfteyi koklayıp yüzünü buruşturup hiç denemeden yere atıp gözümün içine bakınca ne büyük bir hata ettiğimi anladım. Ve böylece eti tamamen hayatımızdan çıkardık. Sonra yemeklerde kullandığım tereyağı bebeğimde alerji yapınca yeniden araştırmaya başladım ve bebeklerdeki egzamanın başlıca nedeninin süt ürünleri alerjisi olduğunu öğrendim. Böylece süt ürünlerini de hayatımızdan çıkardık. Bebeğimin cildi düzeldi ve bir daha hiç egzama olmadı.
Tam bu dönemde bebeklerini vegan yetiştiren Ekin'le internet üzerinden tanıştık. Onunla yazıştıkça çocuklarımıza hayvansal ürün yedirmemenin aslında bir de etik yönü olduğunu keşfettim. Eşimle veganizm hakkında araştırma yapmaya başladık. Zaten birkaç gün sonra birlikte oturup Gary Yourofsky'nin veganizm konulu konuşmasını izledik ve o gece vegan olduk. Vegan olmamız bir anlamda bebeğimiz sayesinde oldu. Biz bebeğimizi öğretmenimiz gibi düşünüyoruz. Ve bize getirdiği farkındalığı büyük bir hediye gibi görüyoruz.
Ekin: 2007 yılında internette evcil hayvan bakımıyla ilgili bir şeyler araştırırken kürk endüstrisi, mezbahalar ve fast food endüstrisi ile ilgili birkaç filme rastladım, sonuna kadar bu filmleri izledim ve gördüklerime inanamadım, et yemeyi o zaman bıraktım. Süt endüstrisini araştırmak hiç aklıma gelmemişti. Yine de gidip süpermarketlerden değil, yaşadığım yerde satılan sütlerden veya yoğurtlardan alıyordum. "Doğal besleniyorum ben" bencilliğindeydim açıkçası, yoksa köylerden alınan süt daha az zulüm içermez.
2008 yılında eşimle tanıştım. Bana vegan beslendiğini söyledi. O gün veganizm ile ilgili ne kadar kaynak varsa araştırdım, okudum ve artık ben de vegandım. Dört yıldır da vegan yaşıyorum. Vücudumda birçok değişiklik oldu. Eskiden baş, diş karın ağrılarım, cildimde lekeler, kilo problemim vardı. Bu problemlerimin hiçbiri tekrarlanmadı ve ruhsal olarak da daha iyi hissediyorum.
Vegan olmayan insanlar tarafından, çocuğunuzu yetiştirme şeklinizin dayatmacı, çocuk için sağlıksız olduğu gibi önyargılı yaklaşımlarla karşılaşıyor olabilirsiniz; bu tutumlar için ne diyeceksiniz?
Ayça: Çevremizdeki insanlar bizim ne yediğimizle veya ne yemediğimizle çok ilgililer. Bizimle alay edenler de oluyor, bize hayran olduğu halde kendisinin asla böyle bir şey yapamayacağını söyleyenler de. Bebeğimizi vegan büyüttüğümüz için bizi kınayanlar, genellikle yazılı ve görsel medyadan ezberledikleri belli başlı kalıpları söylüyorlar. "Peynirsiz çocuk büyümez, kemikleri için çok sağlıksız, çocuğun protein alması için et yemesi çok önemli" gibi şeyler.
Tam tersi bilimsel araştırmalara bakınca, insanın otçul bir tür olduğu apaçık ortada. O yüzden ben çevreden gelen sözlere çok kulak asmıyorum. Zaten bebeğimin ne kadar sağlıklı ve mutlu olduğunu gördükleri zaman sağlıkla ilgili savlarını çok fazla sürdüremiyorlar. Vegan çocuk yetiştirirken beni en çok düşündüren şey, tüm çocuk masallarının, çocuk şarkılarının, çocuk kitaplarının hayvanları öldürüp yiyen ve onların sütlerinden veya derilerinden üretilen ürünleri kullanan insanlara göre tasarlanmış olması. Yani tek tek insanların dayatması değil ama toplumsal bilinçaltı beni düşündürüyor.
Ekin: Ben bebeğim doğmadan iki yıl önce vegan yaşamaya başladığım için bu eleştirileri dinlememeyi öğrenmiştim ve çevremdeki insanlar eleştirmekten öte bu konuyla ilgili şakalar yapıyorlardı. Oysa o şakalar hiç komik değil. Çünkü kırmızı olan pantolonumu yeşil rengiyle değiştirmedim, öldürmek yerine öldürmemeyi seçtim.
Bebeğim doğduktan sonra bir kısmı bizim hala vegan besleneceğimiz ama bebeğimizi et, süt, yumurtayla besleyeceğimizi ve ileride seçme hakkını ona bırakacağımızı düşünüyordu. Yemek yemeye başladıktan sonra bebeğimizin de vegan beslendiğini anladıklarında üzerinde baskı yaptığımızı, kendi inancımızı dayattığımızı, seçme hakkı tanımadığımızı söylediler genellikle. Oysa biz onu doğasının gerektirdiği gibi bir beslenme şekliyle besliyoruz ve seçme hakkını ona bırakıyoruz. İsterse ileride istediğini yemeyi seçme özgürlüğü var.
Bugün, modern dünyanın kabul ettiği bir gün olan Anneler Günü. Özellikle insan olmayan dişi hayvanların bu çağda yaşamaya maruz bırakıldıkları hayatlar için neler söylemek istersiniz?
Ayça: Bazı bilgiler toplumlardan özellikle gizleniyor. Mesela bir ineğin süt verebilmesi için hamile kalıp doğum yapması gerektiğini, bunun için sürekli hamile bırakıldığını, doğumdan hemen sonra yavrusu yanından zorla koparılıp alınınca haftalarca ağladığını, yavrusunu geri istediğini, yavrusu kesime gönderilirken kendisinin insanlara süt sağlamak için esaret altında yaşamaya mecbur bırakıldığını ilk öğrendiğimde kanım dondu. Bunca yıldır böyle bir şeyi hiç duymamıştım çünkü.
Bize çocukluktan beri öğretilen şey şuydu: İnekler kendiliğinden süt verir, onlar insanlar için vardır, etinden sütünden faydalanmak gerekir. Bunun ötesinde başka gerçekler olabileceğini hiç düşünmemiştim. Her şeyi sorgulayan zihnim neden bunu hiç sorgulamamıştı bilmiyorum. Gerçekleri öğrendiğimde kendime çok kızdım. Bu benim "anne" olarak kutladığım ikinci, "vegan anne" olarak kutladığım ilk anneler günü. İnsanoğlu hayvan istismarını bırakıp üzerinde yaşadığı gezegendeki tüm canlıları birer can olarak kucaklamadığı sürece bundan sonraki tüm anneler günleri benim için hüzünlü olacak.
Ekin: Anne olmadan önce de az çok hayal edebiliyordum insan olmayan dişi hayvanların, yavruları ellerinden alındıktan sonraki hislerini. Ama anne olduktan sonra, özellikle ilk aylarda, bebeğinize karşı aşırı bir koruma duygusuna kapılıyorsunuz ve gözünüzün önüne sürekli korku filmi kareleri geliyor onunla ilgili. Eminim bu diğer insan olmayan anneler için de geçerli.
Eklemek istediğiniz birşey var mı?
Ayça: Bir gün tüm annelerin doğurdukları yavrularıyla beraber yaşayabilmelerini, yaşlanabilmelerini ve esaretten kurtulmalarını diliyorum.
Ekin: Veganizm bir seçim, moda akımı, marjinal olma çabası, yeni bir -izm, bir din, felsefe, hippi bir oluşum gibi bir şey değildir. Yediğiniz etin, sütün, yumurtanın nereden geldiğini ve hangi şartlar altında elde edildiğini bir defa araştırmaya başlarsanız gittikçe daha çok bilgiye ulaşırsınız ve ben ne yapıyorum diye sorgularsınız kendinizi. Doğduğumuz andan itibaren öğretilenleri sorgulamalı ve birer yetişkin olarak 'ben nasıl bir hayat istiyorum?'a yoğunlaşmalıyız; acılara sebep olduğum bir hayat mı, yoksa sevgi dolu bir hayat mı? (AA/ÇT)