Vedat Türkali'nin 85. yaş yılına rastlayan bu yıl 1 Mayıs'ta başlayan ve 2005 yılının 1 Mayıs'ında sona erecek etkinliklerin ilki, torun Ceren'in hiç alışık olmadığı sahneye çıkıp, mikrofona yönelmesiyle başladı.
"Dedem önemli bir adam. Dedemi çok seviyorum. Sahneye çıkarken elime bir karanfil tutuşturdular. Solcuların çiçeğiymiş. Burada olan olmayan tüm solcular adına karanfili dedeme vermek istiyorum" dediğinde, önce bir kahkaha yükseldi salondan, ardından da alkış.
Türkiye'nin bir dönemine tanıklık eden, tanıklık etmenin ötesinde, bizzat dönemin içersinde yer alan Vedat Türkali, Türkiyeli aydınlara ödetilen faturanın belleği ve canlı bir simgesiydi o gece. Bu nedenle tüm konuşmacıların görevi bir açıdan bellek tazelemekti adeta. Yazar, şair, sinemacı, edebiyatçı ve komünist olarak, düşüncelerini yaptığı her işe yansıtan 'eylem adamı Vedat Türkali'nin portresi çizilirken, Utku Marangoz'un hazırladığı belgesel ve gündelik yaşamdan kesitlerin yer aldığı fotoğraflar geceye damgasını vurdu. Görünen o ki, başka türlüsü de olası değildi.
Bizde adettendir yaşarken sövgüler düzdüklerimizin ardından övgüler düzmek. O gece bir ilk yaşanıyor ve 85 yaşını süren Vedat Türkali'nin karşısında herkes, eteğindeki taşları döküyordu. Siz, taşlar dediğime bakmayın. Hiç bir konuşmacının sözü, kafa yaran cinsten değildi.
Gelin genç kuşaktan bir gazeteci-sinemacı olarak o geceden öğrendiklerimi anlatayım size.
Bir kere edebiyatçıların "Vedat Türkali" demekte ısrar ettiği ustaya, sinemacılar "Abdülkadir hoca" diyordu. Okurlarının pek azının bildiği, ilk kitabı "Bir Gün Tek Başına"yı 1975 yılında çıkarıncaya kadar bir çok müstear isimle yazdığı gerçeğiydi.
Asıl adı Abdülkadir Pirhasan olan Vedat Türkali, "Abdülkadir Demircan, Hüsamettin Gönenli"yle birlikte dört isim sahibiydi. 1942'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümü'nde tamamlayıp, Maltepe ve Kuleli Askeri Liseleri'nde edebiyat öğretmenliği yapan Türkali, 1951'de siyasal eylemleri nedeniyle tutuklandığında "yüzbaşı" rütbesindedir. Askeri mahkeme tarafından dokuz yıl hapis cezasına çaptırılan ve yedi yıl sonra koşullu olarak serbest bırakılan Vedat Türkali'nin ikinci, üçüncü isimleri bundan sonraki "yasaklı" yaşamının koşulları gereği olur.
Yaşamını önce öğretmen olarak sürdüren, tutuklanmasından sonraysa sinemaya senarist olarak giren Abdülkadir Pirhasan, "yasaklı" ismi nedeniyle, senaryolarında "Hüsamettin Gönenli", yazılarında "Abdülkadir Demircan" romanlarında da "Vedat Türkali" isimlerini kullanmaya başlar.
Vecdi Sayar, sinemacıların "Kadir abi"sinin, senaryonun önemini kabul ettiren, Türk sinemasında gerçekçilik akımının ilk temsilcisi olduğunun altını çizerken, yazdığı senaryolardan da örnekler verir:
Otobüs Yolcuları(1961), Üç Tekerlekli Bisiklet(1962), Karanlıkta Uyananlar(1964), Bedrana(1974), Kara Çarşaflı Gelin(1975), Güneşli Bataklık(1977) Fatmagül'ün Suçu Ne ?(1986) ilk akla gelenler.
"Karanlıkta Uyananlar" ve "Otobüs Yolcuları" filminin yönetmeni Ertem Göreç'in anısı, Vedat hocanın hoşgörürlüğünün de bir aynasıdır. O çalıştığı kimseyi düşünceleriyle yargılamamaktadır.
Göreç, "Karanlıkta Uyananlar"ın Kadiköy Nazım Hikmet Evi'nde bir gösterimi sırasındaki anısı anlatır. "Kadir abi konuşmaya başladı: Filmi çok beğendiniz değil mi? Biliyorsunuz ben komünistim. Ertem komünist değil. Sosyalist bile değil. Fakat iyi bir film için iki komüniste gerek yok. Namuslu ve dürüst adama gerek var"
"Otobüs Yolcuları" filmi, 16 yaşında bir genç kızı sinemaya kazandırır. Bu Türkan Şoray'dır. İlk filiminde Abdülkadir Pirhasan'la tanışan Şoray,"Bana genç yaşlarımda okuttuğu kitaplar, hayata başka türlü bakmamı sağladı. Bir şey daha itiraf edeyim: En çok korktuğum insandır. Bu korku sevgi ve saygıdan kaynaklanır" der.
Atıf Yılmaz'ın ise yönetmen-senarist olmanın ötesinde, "damat" olarak Vedat Türkali'yle ailevi bağı vardır.
"Bir gün Yaşar Kemal'le karşılaştım. 'Bizim yüzbaşı Abdülkadir hapisten çıktı, sinemaya girmek istiyor. Arasana, dedi Aradım, buluştuk. Zaman zaman evdeki politik konuşmalar arasında çalıştık. Ancak araya darbe girdi ve biz o filmi çekemedik. Ama o çalışmalardan 'Bir Gün Tek Başına' kitabı çıktı. Daha sonra kendisine damat olma şansını buldum. O güne kadar, beni eleştiren Abdülkadir abi, daha bir şefkatli davranır olmuştu. Dayanamadım sordum. Bana, Bu deli karıyı aldın ya. Allah sana sabır versin, dedi."
Vedat Türkali'nin edebiyatçı yanını Demirtaş Ceyhun'dan dinledik:
"Edebiyatta alaylı-mektepli ayrımı vardır. Nedense mekteplilik değil alaylılık daha önemlidir. Ben alaylıyım. Yazmaya 18 yaşında başladım, ilk kitabımı ise 20 yaşında çıkardım. Vedat abi ise okulludur. 'Bir Gün Tek Başına'yı yazdığında 55 yaşlarındadır. Edebiyatla hep içli dışlıdır ama geç roman yazmıştır. Hepimize hocalık yapmıştır. Onun sinemacı yanından çok, edebiyatçı yanının önemli olduğunu düşünürüm. Kendisi her ne kadar sinemacılığını öne çıkarsa da."
Akın Birdal öncülüğündeki aydınların ve gazetecilerin de aralarında bulunduğu bir grup, Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfererasyonu, İnsan Hakları Derneği-Türkiye İnsan Hakları Vakfı gibi örgütlerin, Türkiye Yazarlar Sendikası, Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği, Sinema Emekçileri Sendikası, Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği, Sinema Platformu gibi kurumların da desteğiyle başlatılan etkinlik, Arsen ve Can Gürzap'ın yaptıkları sunuşlar ve katılımcıların konuşmalarıyla daha da renklenir.
Celal Başlangıç'ın, bir çok anıyı paylaştığı Vedat Türkali'nin siyasi kimliğiyle ilgili anektodundaysa, 12 Eylül'ün sonrasında açılan 'Aydınlar Dilekçesi Davası'na gönderme yapar:
"Biz, dilekçe verilebilir olduğuna inandığımız için karşınızdayız. Savcı verilemez oluşunu savunanlardan yana. Bizler, ülkenin bunca yıl yaşamış aydınları, bu ülkede dilekçe bile verilemez olduğunu hâlâ anlayamadığımız için cezaya müstahak görülüyoruz demektir. Cezamızı çekeriz."
Ataol Behramoğlu, ayağının tozuyla katılır geceye. "Yaşam paradokslarla doludur" diye başlar söze. Zira Isparta'daki Süleyman Demirel Üniversitesi'ndeki bir konuşmadan gelmektedir. Akın Birdal'sa önderlik ettiği bu etkinliğin, bir eylem adımının kimliğine ne kadar yakıştığının örneklerini verir.
Son söz Vedat Türkali'nindir. Bir kaç ay önce kalça kemiğini kırdığı için zorlukla çıktığı sahneden seslenir katılımcılara. Sorumlu bir yurttaş olarak Nazım Hikmet'in şiirlerinde simgelediklerini, sinemada ve edebiyatta yapmaya çalıştığını söyleyen Türkali, "Önce şunu söyleyeyim: Tevazudan nefret ederim. 18 yaşımda eşim Merih hanımla TKP'ye girdik. O gün bugündür komünist olarak elimden geleni yaptığıma inanıyorum. Böyle bir etkinliğin düzenleneceği kesinleşince Deniz'le Barış annelerini teselli için 'Bizde seni yüzyılın annesi ilan deriz, demişler. Konuşmacıların dile getirdiği gibi Abdülkadir Pirhasan ve diğer isimlerle yaşadım ama, hiç yalnız kalmadım. O isimlere rağmen yanımda bir tek Merih hanım vardı. Eğer Merih hanımın, bankadan aldığı o küçücük aylığı olmasaydı bu kadar rahat olamazdım. Ne yaptıysam ona güvenerek yaptım." der ve 67 yıllık yoldaşının hakkını teslim ederek giriş sözlerine nokta koyar.
O geceden, yarınlara kalması gereken bir cümlesi de şöyledir Vedat Türkali'nin."Sinemacı yanımla övünüyorum. Şair diyorlar. Şiir yazdığımı düşünmüyorum. Şairlik başka, şiir yazmak başkadır".
Türkali'nin vasiyet niteliğindeki sözleri ise Türkiyeli aydınlara da yöneliktir: "Türkiye, belleği karartılmak istenen bir ülke. Bizim görevimiz bellek kazandırmaktır".
Vedat Türkali
1919'da Samsun'da doğdu. Asıl adı Abdülkadir Pir Hasan'dır.Yüksek öğrenimini 1942'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümü'nde tamamladı. Maltepe ve Kuleli Askeri Liseleri'nde edebiyat öğretmenliği yaptı. 1951'de siyasal eylemlerde bulunmakla suçlanarak tutuklandı. Askeri mahkeme tarafından dokuz yıl hapis cezasına çaptırıldı. yedi yıl sonra koşullu olarak serbest bırakıldı.
Rıfat Ilgaz'la birlikte Gar Yayınları'nı kurdu.1960'ta Dolandırıcılar Şahı ile ilk senaryo denemesini yaptı. Otobüs Yolcuları, Üç Tekerlekli Bisiklet, Karanlıkta Uyuyanlar gibi önemli filmlerin senaryolarını yazdı. 1965'te senaryosunu yazdığı Sokakta Kan Vardı ile yönetmenliği de denedi. Kurgusu, anlatım tekniği ve gerçekçi yaklaşımıyla çağdaş edebiyatta bir aşama olarak nitelendirilen Bir Gün Tek Başına'yı Mavi Karanlık izledi.Yeşilçam Dedikleri Türkiye ve Tek Kişilik Ölüm, Güven ve Komünist'le roman uğraşısını sürdürdü. Son romanının hazırlıkları içinde.
Filmleri:
Yönetmen olarak
Sokakta Kan Vardı, Kopuk, Korkusuz Aşıklar
Senarist olarak
Dolandırıcılar Şahı,Üsküdar İskelesi,Allah Cezanı Versin Osman Bey, Otobüs Yolcuları, Tatlı Bela, Kızıl Vazo, Seni Kaybedersem, Belalı Torun Şehirdeki Yabancı, Ümitler Kırılınca, Üç Tekerlekli Bisiklet,Bir Gecelik Gelin, Ayrılan Yollar, Kızgın Delikanlı, Duvarların Ötesi,Erkek Ali, Karanlıkta Uyananlar, Sokakta Kan Vardı, Kopuk, Malkoçoğlu Kurt Bey'I, Korkusuz Aşıklar, Bedrana, Kara Çarşaflı Gelin, Güneşli Bataklık, Fatmagül'ün Suçu Ne ?, Umutsuz Şafaklar
Ödülleri
2. Antalya Film Şenliği, 1965, Karanlıkta Uyananlar, En İyi Senaryo
14. Antalya Film Şenliği, 1977, Kara Çarşaflı Gelin, En İyi Senaryo
18. İstanbul Film Festivali, 1999, Kara Çarşaflı Gelin, Onur Ödülü (AD/BB)