Kadınlar hükümetin "Kürt açılımı" ismini verdiği süreç için konuşurken çekimserler. Kimliklerinin deşifre edilmemesi şartıyla anlatıyorlar kendi düşüncelerini. Yani aslında tüm bu gelişmelere rağmen "Kürt sorunu" hâlâ yasaklı konulardan biri.
Bir asker annesi (A.A.) 10 Temmuz'da askere gönderdiği oğlunun vicdani retçi olmasını istemiş içten içe.
"Yıllarca çocuklarımıza kardeş kanı dökmenin, Kürtlere karşı savaşmanın gerekliliği öğretildi. Üstelik büyüttüğüm çocuğumun bizimle değil devletle ilgisi olan bir neden yüzünden ölebilir olması dayanılır bir şey değil."
A.A.'ya Barış İçin Kadın İnisiyatifi'nin düzenlediği Barış Şenliğinde yaptığı konuşma nedeniyle rastlıyoruz.
bianet'e bir annenin annelik endişelerinin ötesinde şeyler de anlatıyor:
Kürtlerin de kendilerince haklı talepleri olduğunu düşünen A.A. "'Vatan sağolsun demeyen' anneler de var. Tük kadınları içinde şovenizmi ortadan kaldıracak sözleri olan anneler de var. Ama bu çıkışlar özellikle engelleniyor."
Dengbej olan bir başka anne ile (D.A.) Türkçe bilmediğinden çevirmen yardımıyla konuşuyoruz.
Ona göre savaş kardeşleri birbirine kırdırmaktan başka bir şey değil.
"Asker de dağdaki de benim oğlum. Terörist lafını kabul etmiyorum. Ama PKK'li annesi barış derken asker annesi niçin barış demiyor, sessiz kalıyor?"
13 yıl önce bölgeden İstanbul'a göç ettiklerini söyleyen D.A. "arandıkları için bölgede son beş yıllarını bir sığınakta geçirdiklerini, çocuklarının defalarca "terörist" denilerek işkenceden geçirildiğini, oysaki devletin buna dair kanıtı olmadığını, dokuz çocuğunun da suçsuzken işkence ve hapishane tehlikesiyle karşı karşıya geldiğini" anlatıyor.
Barış Şenliği'nin olduğu demokrasi parkını göstererek "Halbuki bu kadar büyük bir bahçem vardı. Ekip biçerdim. Köyümüz yakıldı. Göç ettirildik. Yoksul kaldık. Bir tek biz değil herkes öyle oldu. Bir çocuğum öldü. Biri cezaevinde" diyor. (EZÖ)