* Söyleşiyi buradan dinleyebilirsiniz.
Açık Radyo'da hafta içi her sabah 08:30'da Çiğdem Mater ve Didem Gençtürk tarafından hazırlanan Van Depremi Günlüğünde, Mater'in dün ve bugünkü konuğu Van Barosu Başkan Vekili, avukat Murat Timur'du.
Timur, aynı zamanda Van Kent Konseyi Genel Sekreteri. Daha önce konseyin kararlarıyla ilgili Van Depremi Günlüğü'ne konuk olan Timur bu kez, kentteki cezaevlerinden başka kentlere sevk edilen tutuklu ve hükümlülerin durumunu anlattı.
Önceki günlerde Van'da dostlarımızla konuştuğumuz da genel olarak bize, ev sahiplerinin tapularla ilgili problem yaşadıklarını anlattılar. Depremden beri Van'da hukuken, adliye ve davalar açısından çözülemeyen neler var, bize biraz anlatır mısınız?
Bu depremde adliye binası da zarar gördü. Daha sonra tahliye edildi. Mahkemelerin tamımı şu an M tipi cezaevine nakledildi. Hukuksal süreç cezaevinde devam ediyor ama fiziki ortam çok sıkıntılı.
Cezaevinde tutuklu ve hükümlüler hâlâ var mı, bir bölümü şehir dışına gönderilmişti ama...
Şu an Van'daki iki cezaevinde herhangi bir tutuklu ya da hükümlü yok. Tutuklu ve hükümlüler, başta Karadeniz cezaevleri olmak üzere, Erzurum, Bitlis ve Muş cezaevlerine sevk edildi.
Ama bu tabii ailelerin aylarca yakınlarını görmeye gidememeleri anlamına geliyor.
Şu an temel problem de bu. Bir yandan ailelerin gidememesi, öte yandan avukatlar gerçekten tutuklu ve hükümlüler açısından ciddi bir güvenceydi. Biliyorsunuz daha önceden cezaevlerinde çok ciddi sıkıntılar yaşanmıştı. Hâlâ yaşanıyor. Bu tip durumlarda avukatlar her an müdahale edebilme, her an müvekkilini görebilme konusunda bir güvenceydi. Şimdiki şartlar avukatlar için de zor oluyor.
Rize cezaevine gitmek, Samsun'daki cezaevine gitmek bizim de ciddi olarak zamanımızı alıyor. Bir tarafta buradaki tutuklu dosyaları takip etmemiz gerekirken öteki taraftan Karadeniz cezaevlerinde bulunan müvekkillerimizi ziyaret etmek gerekiyor. Bu ciddi sıkıntıya neden oluyor.
Maddi olarak da kolay bir şey değil bu tabii. Hangi birine gideceksiniz?
Bunun ailelere yansıması da avukatlara da yansıması çok kötü. Haliyle cezaevi ziyaretlerimiz de eskisi gibi yoğun bir şekilde gerçekleştirilmiyor.
"Sanıklar mahkemeye getirilemiyor"
Peki davalar nasıl sürüyor?
Hukuk davaları dediğimiz boşanma, tapu, icra türü davalarda genellikle Haziran ayına kadar duruşma günü veriliyor. Ceza dosyalarında da son dönemde, yaklaşık bir aydır duruşmalar yapılmaya başlandı. Ama dönem dönem, tutukluların sevki konusunda problem yaşanıyor, çünkü biliyorsunuz, hava şartları da çok ağır gidiyor.
Tutukluların sevki konusunda çok ciddi sıkıntı yaşandığından, mahkemeye getirilmeme durumu çok sık oluyor. Sanığı görmeyen bir mahkemenin onun yokluğunda bir kanaate ulaşması da zor oluyor. Dosya üzerinden tutuklamayı gözden geçirme kararı veriliyor, bu da sağlıklı bir yöntem değil.
Eğer dosyayı inceleyemiyorsanız, eğer tutuklu mahkemeye gelemiyorsa, burada hukuksal olarak olması gereken tutuksuz yargılamadır.
"Dosyalar hakim ve savcı bekliyor"
Durum şu değil mi Murat Bey? 140 küsur gündür birtakım insanlar belki 140 gün önce tahliye olmaları gerekirken bu karmaşa yüzünden halen tutuklu olarak yargılanmaya devam ediyorlar.
Davası açılanlar açısından böyle. Yaklaşık belki depremin olduğu günden beri insanların haksız tutukluluk halleri devam ediyor. Bir de davası açılmayanlar var. Depremin olduğu tarihten beri insanlar gerçekten de hukuksuz şekilde tutuklu bulunuyor.
Hemen deprem sonrası Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) kararnamesiyle özel yetkili mahkemelerde görev alan hakim ve savcıların çoğu İstanbul'a, Ankara'ya tayin oldu.
Onların yerine hakim, savcı atanmadı. Ancak normal mahkemeye birkaç hakim gönderildi. Hakim ve savcı eksikliğinde mevcut dosyalar da olduğu kaldı. Geçen sene aralık ayından beri tutuklu olup da halen davası açılmayan müvekkillerimiz var. Yani yaklaşık 14-15 aydır tutuklu olup da davası açılmamış müvekkillerimiz var.
Bize inanılmaz bir panorama çizdiniz, sizi dehşete kapılmış şekilde dinliyoruz. Küçücük bir yerden bütün Türkiye'yi anlatıyorsunuz. Özel yetkili savcılardan uzun tutukluluk sürelerine...
Dönem dönem baroların sürekli açıklamaları oluyor. Yaklaşık iki hafta önce Doğu ve Güneydoğu barolarının Batman'da bir toplantısı oldu. Toplantının sonuç bildirgesinde de bu duruma dikkat çekilmişti.
Bu özel yetkili mahkemeler Türkiye'nin hukuk tarihine kara leke olarak geçecek. Eğer bir ülke 14-15 aydır insanlar yargılama bekliyorsa bunu çok ciddi bir şekilde oturup sorgulamak gerekiyor ve Türkiye'nin nerede demokratikleştiğini de tartışmak gerekiyor.
Van'daki iki cezaevinde toplam kaç kişi vardı, bunu biliyor muyuz?
Toplam 1400 civarı tutuklu ve hükümlü bulunmaktaydı deprem öncesi.
Bu süre zarfında tutuklu ve hükümlülerin ailelerinin bir bölümünün şehri terk ettiğini varsayıyorum. Bir bölümü de Van'da kaldı ama akrabaları Karadeniz cezaevlerine gönderildi.
"Ailelerin büyük kısmı cezaevi ziyaretine gidemiyor"
Göç edenler de yakınlarını ziyaret edemiyorlar herhalde?
Aslında buradaki cezaevi bölge cezaevi niteliğindeydi. Özellikle Hakkari Merkez, Yüksekova, Bitlis'teki tutukluların bir kısmı, Muş'taki tutukluların bir kısmı Van F tipi cezaevinde kalıyordu.
M tipi cezaevinde ise daha çok adli tutuklu ve hükümlüler vardı. Büyük kısmı Van Merkez'deki tutuklulardı. Bunların önemli kısmı göç etti.
22 Şubat'ta Afet Merkezi'nin bir raporu yayınlandı. 50 bin kişinin naklini kendilerinin gerçekleştirdiğini belittiler. Ancak şehrin yüzde 70-80'i kısmı şehri terk etti. İçlerinde tutuklu aileleri de var.
İstanbul, Ankara, Mersin, İzmir'e gidenlerin Karadeniz cezaevlerine ziyaretleri hiç mümkün olmadı. Çünkü zor şartlarda ancak bulundukları illerdeki yaşamlarını sürdürmeye başladılar. Erzurum'a veya Rize cezaevine tutuklu ziyaretine gitmenin çok ciddi maliyeti var. Benim müvekkillerimden büyük kısmı şu ana kadar hiç çocuklarını, ailelerini hiç ziyarete gitmemişler.
Büyük bölümü avukatlarını da göremedi herhalde?
Evet. Biz de duruşma dosyası, iddianamesi hazırlandıktan sonra, ilk duruşma öncesi ancak görebiliyoruz. Burada oldukları zaman bizim açımızdan daha rahattı. Sadece ilk duruşma öncesi değil, yaşadıkları en ufak bir sıkıntıda görüşebiliyorduk...
Çünkü cezaevi idaresiyle çok sık sıkıntı yaşanıyor. O tür durumlarda da hukuksal destek sunmamız gerekiyor. Ama şimdi cezaevlerindeki hak ihlalleri durumunda, bizim avukatları olarak, baro olarak müdahale etme şansımız da olmuyor.
Bu 1400 kişiden büyük kısmının siyasi nedenlerle hapiste olduğunu varsayıyorum. Öyle değil mi?
Evet, öyle.
Peki şöyle bir şey mümkün mü? Karadeniz'deki baroların, Karadeniz'in bütün zorluğunu göz önünde tutarak söylüyorum bunu, Karadeniz'deki barolarla ilişkiye geçmek, oradaki avukatlara vekaletname vermek, oradaki demokratik örgütlerin biraz bu insanlara sahip çıkmasını istemek, belki böyle bir şey yapmak mümkün mü?
Ben aynı zamanda Van Baro Başkanvekilliği yürütüyorum. Başka bir ilden Van iline bu kadar ciddi bir tutuklu sevki olması durumunda baroların temel görevi, temel hak ve insan hakları konusunda hukukun üstünlüğü konusunda, hak ihlalleri konusunda çok ciddi tavır gösterip orada yaşanabilecek hukuksuzluklara karşı tepki göstermek. Baroların temel kuruluş amaçlarından bu.
"Biz de travma yaşadık"
Zaten gider, kapıya dayanırdık diyorsunuz yani...
Karadeniz'deki baroların kendilerine hiçbir talep gelmeden, bir görev sayıp harekete geçmeleri gerekiyor.
Böyle bir hak ihlali veya bu kadar ciddi bir sevk bizim bölgede yaşanmış olsa, bizim baro olarak asli görevimiz zaten bu tür durumlarda üzerimize düşen şeyi yapmak olur. Bu durumda da Karadeniz barolarına çok ciddi bir yükümlülük düşüyor bence.
Oradaki demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleri, barolar çok ciddi bir biçimde, eğer bir hukuksuzluk, hak ihlali yaşanıyorsa bununla ilgilenmeliler. Belki birebir Van olarak bizi ilgilendiriyor ancak bizim deprem döneminde de deprem sonrası da hem meslektaşlarımız, hem sivil toplum örgütleri temsilcileri, onlar kendileri de çok ciddi bir travma yaşadılar.
Bu travma döneminde, arada mesafe varken, ciddi bir hukuksal destek sağlaması, ciddi bir tepki vermeleri gerçekten çok zor.
"Devlet depremde enkaz altında kaldı"
Bunun da yükünü size bırakmak doğru olmaz tabii...
Karadeniz baroları, Karadeniz'deki demokratik kitle örgütleri en azından bir şeyler yapmalı. Sonuçta depremde Türkiye halkları çok ciddi bir sınav verdiler. Bu hiçbir zaman unutulmayacak.
Türkiye'de halklar arasında hiçbir sıkıntı olmadığını bu depremle birlikte tekrar gördük. Asıl problem devletin yönetim anlayışında.
Az önce 22 Şubat'ta açıklanan AFAD'ın bir raporundan bahsettim. O raporda "Devletin, STK'ların, vatandaşın büyük bir koordinasyon ve dayanışma rolü ile hızlı ve etkin başarılı bir deprem süreci geçirdiğini" belirtiyor ve "bunun Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği tarafından da övgüyle karşılandığı" söyleniyordu. Raporun bu kısmı hiçbir şekilde doğruyu yansıtmıyor.
Van'daki bir hukukçu olarak, sivil toplum örgütü temsilcisi olarak söylüyorum, devlet bu depremde enkaz altında kaldı. Çok ciddi bir koordinasyon eksikliği yaşandı. Depremde dahi siyasi bir çıkar, rant nasıl elde edilir, ilk günden itibaren onun çalışması yapıldı. Tabii bu raporu okuduktan sonra, benim tüylerim diken diken oldu. Başarılı bir yönetim buysa başarısız yönetim nasıl olur çok merak ediyorum... (YY/AS)