Olası İstanbul depreminin ardından, İstanbul’un zemini ile ilgili zayıf noktalar nelerdir? Avcılar’da deprem neden fazla etki gösteriyor? İçme suyu ihtiyacını kent dışından ve barajlardan sağlayan İstanbul için alternatif kaynaklar neden gereklidir? Yerel yönetimler ve idarecilerin alması gereken önlemler nelerdir? Zemin etüdü neden yapılmalıdır?
Sorular çok.
İstanbul depremini bu sorular ve devamı üzerinden Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Yüksel Örgün, ikinci başkan Can Akın ve yönetim kurulu üyesi Murat Yılmaz ile konuştuk.
İstanbul'un zemini
Deprem açısından İstanbul’un yapısı nasıl? Bu yapı nasıl bir risk oluşturuyor?
Can Akın: İstanbul’un batı kesiminde yaygın olan, Marmara Denizi sahiline doğru uzanan, arasında yer yer kireç taşı bantları bulunduran bir zemin söz konusu. Bu daha çok 'Güngören Kili'nden oluşuyor. Deprem sırasında bina temellerinde deprem dalgalarını büyütme özelliği var. Bahsi geçen birimin taşıma gücü yüksektir. Bu durumuyla yamaç eğiminin düşük olduğu yerlerde durağan koşullarda kentsel kullanım için oldukça elverişli. Fakat zemin tabakalanmasındaki sismik hızlar, Güngören kilinden oluşan zeminlerde yer hareketinde büyütmeye uğramaktadır.
Bunun haricinde Güngören Kili’nin bir diğer özelliği de şişme potansiyelinin yüksek olmasıdır. Depremsiz durumlarda da bu özelliğinden dolayı binaları hareket ettiriyor. Güngören Kili’nin aralarında yer yer kum tabakaları bulunuyor. Kum tabakaları yeraltı sularıyla doygun olduğu için ve özellikle deprem dalgaları büyük bir şiddetle zemine geldiği zaman yeraltı sularını dışarıya doğru itiyor. Yeraltı suları deprem dalgaları ile birlikte bina temelinin altındaki kumları boşaltmaya başlıyor ve oturmalar meydana geliyor. En büyük etkilerinden biri de budur.
Avcılar’da ya da daha batıdaki heyelanların çoğu Gürpınar üyesi ile Çekmece’nin Çukurçeşme kumunun üst üste geldiği yerlerde oluyor. Çukurçeşme su bulundurduğu için Gürpınar’ın killerini ıslatıyor ve heyelanlara sebebiyet veriyor.
"Avcılar zemin açısından korumasız"
Birlikte ele alındığında deprem heyelanları tetikleyici olabilir mi?
Akın: Buralar eski heyelanlı bölgeler. Marmara Denizi’ne bakan, eğimin fazla olduğu yerler buralarda en büyük risk eski heyelanların (Paleoheyelan) harekete geçmesi. Şöyle diyebiliriz, İstanbul’un batı tarafındaki zeminler genç birimler. Doğuya doğru gitmeye başladığımızda yaşlı birimlere geçiliyor. Genç birimler; zayıf, tutturulmamış olduğu için deprem açısından risklidir.
Murat Yılmaz: 99 depreminde de dikkat ederseniz, Gölcük’te olan deprem Avcılar’ı yıktı. Bu depremde de yine en büyük problemleri Avcılar’da gördük. Bostancı dört saniye hissetti. Biz 15-16 saniye hissettik depremi. Avcılar’ın zemin yapısı depremin merkezinden çıkan ivmesi Avcılar’a geldiğinde, normalde deprem dalga hareketi sönümleniyor bir yerde, o zemine girdiği zaman orada ivme dalganın duvara çarpması gibi tekrar kendini yükseltiyor. Bunun için Avcılar’da bunu daha uzun hissediyoruz ve fazla hasar alıyoruz. Avcılar zemin açısından çok korunmasız.
"Kaya ortamında da zayıf zemin karakteri görülebiliyor"
Güngören Kili'ne benzer yapılar var mı? Risk açısından bir envanteri bulunuyor mu?
Akın: Güngören Kili’nin bulunduğu ortam jeolojide miyosen denilen, günümüzden yirmi beş milyon yıl önce başlayan bir süreçten gelişen kayalar. Bunlara benzer kuzeye doğru gittikçe marnlar ve kil taşlarının bulunduğu; Bahçeşehir’ - Ispartakule arasında yer alan Küçükçekmece Gölü’nün kuzeyi diyebiliriz. Buralarda da benzer zeminler var. Bir de şunu söyleyebiliriz kayaların üzerinde de ayrışma zonu dediğimiz bir tabaka var ki bunlarda killerden oluşuyor ve zayıf zemin karakteri gösterebiliyor.
Güngören Kili Nedir, Nerelerde Bulunur* Güngören kili, sarımsı esmer-yeşil renkli kil, beyaz renkli marnlar (çok yumuşak tortul kayaç) bunlar arasında ince düzensiz tabakalı maktralı kalker, beyaz tebeşirimsi kalker seviyelerinden oluşuyor. Killer içinde marnlı kalker topakları bulunuyor. * İstanbul'da, Kuzey Anadolu Fay Zonuna bağlı olarak gelişen 17 Ağustos 1999 İzmit depremi ile bina yıkılmaları, Güngören formasyonun yoğunlukta olduğu Avcılar bölgesinde yaşandı. Bunun nedenleri, Güngören formasyonuna ait birimlerin suya doygun olması, yanal ve düşey yönde değişmesi, killi düzeylerin taşıma gücünün düşük oluşu, Avcılar'ın eğimli topografyasının bazı yönden gelen deprem dalgaları sistemini binalar üzerindeki arttıracak yönde yer değiştirmesi olarak sıralanıyor. * Güngören Formasyonu, Yedikule Kazlıçeşme Osmaniye, Rami, Atışalanı-Esenler arası ve Güngören doğusunda görülüyor. Ayrıca Şirinevler-Yenibosna-Kocasinan-Mahmutbey sırtının doğu ve batı yamaçlarında Şenlikköy-Sefaköy-Halkalı sırtının doğu ve batı yamaçlarında da bulunuyor. Kaynak: http://www.ibb.gov.tr |
Yerel yönetimler ve ilgili devlet kurumları bu zemin yapısını gözeterek bir yapılaşma planı çiziyorlar mı?
Akın: Çizmeleri gerekiyor. Bunun tek yolu da yerel yönetimlerde yapılaşma öncesinde etkin olan mühendislik gruplarının jeoloji mühendislerinden oluşması gerekiyor. Ama belediyelere gidildiğinde bugün bu işlerle ilgilenen birimlerin başında farklı meslek grupları yer aldığı için bu konuya biraz uzaktan bakılıyor. Bahsettiğim Beylikdüzü, Avcılar gibi belediyeler özellikle 1999 depreminden sonra jeoloji mühendislerini istihdam ettiler.
"Doğa boşluk sevmez"
Yapımı durdurulan metro projelerinin açılmış tünelleri var. Maden Mühendisleri Odası’da geçtiğimiz günlerde dikkat çekmişti bu tünellere, aynı zamanda tamamlanmamış inşaatların oluşturduğu çukurlar mevcut.
Yılmaz: Sonuçta doğa boşluk sevmiyor. Bir şekilde açtığınız her boşluk orada başka türlü gerilmeler etkisiyle kendisini kapatma eğilimi var. Bazen kapatıyor,bazen duruyor. Şu an duruyor ama bu kapatmayacağı anlamına gelmiyor.
Akın: Sonuçta bir dengeyi bozmuş, doğaya yapılan uygulamalar. Bir an önce bunların tamamlanıp kapanması gerekiyordu. Şu anda; gerek ödenek yokluğundan, gerek mütahitlerle idareler arasında sözleşmelerden kaynaklı bilmediğimiz sorunlar yüzünden bekletiliyor. Bunların tabiki hepsi birer risk. Nedir bunlar? Açıkta kalan yüzeylerin atmosferik koşullarda sürekli, halk diliyle söyleyelim çürümeye maruz bırakılması. Şehirlerin içerisinde bulunduğu için buralara yakın yada bitişik binaları tehdit ediyor. Bu açık yüzeylerde meydana gelecek olan kayma, yanında ki binayı da tehdit etmeye başlıyor. Sütlüce’de veya Kağıthane’deki bina yıkılmaları gibi sonuçlara götürebilir. Deprem sonrasında açıklamalarda olmuştu. Ani sel durumunda buraların su ile dolması gibi tehlikelerde var.
Yeraltı suyu potansiyelinin belirlenmesi gerekiyor
İstanbul’un içme suyu barajlardan sağlanıyor, bir kısmı da kent dışından geliyor. Olası risklere karşın su ihtiyacı için ne yapılmalıdır?
Örgün: İstanbul gibi mega bir şehirde kesinlikle alternatif su kaynakları olur. Oysa bugün İstanbul’a baktığımız zaman günlük su ihtiyacının yüzde doksanından fazlası barajlardan sağlanıyor. Bu doğru bir çözüm değil, yöntem de değil. Mega şehirlerin öncelikle barajları var şüphesiz. Ama yeraltı suyu kaynakları da var. Bunlar illa yeraltı barajı olmak zorunda değil kuyuları var. İstanbul’un son 25 yılına bakıldığında kuyular vasıtası ile kullanılan yeraltı sularının bilinçsiz bir şekilde tahrip edildiği ve doğru olmayan bir şekilde günümüzde önemsiz bir duruma düşürüldüğü görülmektedir. Kuyu yok mu kesinlikle var. Ama nerededir, kayıtları var mıdır derseniz ciddi bir bilgi eksikliği var. İstanbul’un acilen hidrojeolojik eylem planının yapılmasına ihtiyaç vardır. İstanbul’da kesinlikle yeraltı suyu potansiyelinin belirlenmesi lazım. Hidrojeolojik planlamaya başlanması gerekiyor.
İstanbul’u yönetenler bu tür projeleri dillendirmiyorlar. Konudan o kadar uzaklar. İstanbul’da bugün ne kadar yeraltı suyu var bilinmiyor. DSİ’ye sorarsanız var. Nedir diye sorarsanız bir kaynak göstermiyorlar. Geçmişte Bakırköy’de artezyen kuyuları vardı. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Çünkü bir rezervuar kaynağı binlerce yılda oluşuyor. Binlerce yılda oluşmuş kaynağı bilgisizce, hunharca bu şekilde heba ederseniz gün gelir gerçekten zor durumlara düşersiniz.
Zemin etüdü denetimi yerinde yapılamıyor
Yüksel Örgün:. Kent hakkı diye bir şey söz konusu. Öyle kritik bir an gelir ki Tekirdağ, Bolu ya da Düzce halkı şöyle diyebilir; "Ben neden İstanbul’a su vereyim?". Bu şehirler arasında çok ciddi tartışmalara da neden olabilir. Roma döneminde bile sarnıçlar yapılmış. O dönemde bile yeraltı suları depolanıyor. Oysa günümüz İstanbul’unda böyle bir şey yok. Bu gerçekten nasıl bir bilimsel ihmaldir, vurdumduymazlıktır anlamakta zorluk çekiyoruz.
Belediyeler şehri depreme gerçekten hazırlamak istiyorlarsa zemin etütlerini gerçekten bilimsel normlarla yapılması için gerekirse baskı unsuru kullanmalı. Pek çok firma zemin etüdü yapıyor. Ama ne yazık ki belediyelerde denetleyici yeteri kadar meslektaşımız çalışmadığı için yeteri ve olması gerektiği kadar yerinde denetim yapılamıyor. Bu da suistimallere açık işlemlerin yapılmasına neden oluyor. Çünkü İstanbul’un ciddi sorunları jeolojiyle çözülebilecek durumdayken ne bir yeraltı suları dairesi, ne bir jeolojik etütler dairesi var.
Akın: İSKİ’nin en temel görevlerinden biri de su organizasyonuyla alakalı hidrojeolojik çalışmaları yapmaktır. Bizim rahat uyuyabilmemiz için zemin etütlerine önem vermemiz lazım.
Örgün: Meslek odaları 2013’te bir torba yasayla tamamen bu denetimin dışarısına çıkarıldı. Oysa gerçekten bir şehrin depreme hazırlanmasının birinci aşaması zemin etütleri. Hatta keşke öyle bir çalışma yapılsa da mevcut raporlar tekrar gözden geçirilebilse. Ciddi bir ekip ve bütçe işidir ama yapılmayacak diye bir şey yok. Şu an odamıza kayıtlı 21 bin jeoloji mühendisi var, kayıtlı olmayan yaklaşık 15 bin meslektaşımız olmalı. Ne yazık ki gerçekten kullanılması gereken jeolojik veriler kullanılmadığı ve bu bilginin ne kadar kıymetli olduğu bilinmediği için meslektaşlarımız işsiz. Gerçekten bir deprem şehrinde bu kabul edilebilir bir durum değil.
Akın: Son depremden sonra halk şuna yönelmiş durumda. Binamın depreme dayanıklı olup olmadığını nasıl tespit ettireceğim. O arayışın parçalarından bir tanesi de zemin etüdü. Bu çok önemli tam da bunun önem kazanacağı bir dönemdeyiz. Çok iyi organize edilmesi gereken bir süreçtir. Belediyelerin burada inisiyatif alıp kontrol teşkilatlarını, gerekirse çok sayıda jeoloji mühendisi ile, yapılan çalışmaları yerinde kontrol ederek yanlış uygulamaların önüne geçmeleri gerekiyor. Ne kadar personel gerekiyorsa istihdam edilmesi sağlanmalıdır.
O konuda biraz şirketlere devredilmiş bir durum var. Bina sahipleri de evlerinin yıkılmasından yada mülkiyetinin elinden alınmasından korktuğu için imtina ediyor ya da yeterli olmayan şirketlerle anlaşması söz konusu.
Akın: Düşünün böyle bir yığılma var. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bunların kaçına cevap verebilecek. Sektörde yeni firmalar kurulacak; hatta başlayanlar var. Gidecekler beş on bin lira karşılığında raporlar hazırlanacak. Bu değil, doğru şeyleri yapabilmek için yerel yönetimlerin artık etkin olması gerekiyor.
Örgün: Seçilen firmaların da kesinlikle bir liyakatı olması gerekiyor. 99 depreminden sonra ne yazık ki jeoloji, jeofizik mühendisi olduğunu unutan pek çok meslektaşımız bir sabah bir büro açıp mühendislik hizmeti vermeye başladı. Şimdi de bu sürece benzer yanlış bir sürecin yaşanmaması için kendini kanıtlamış, liyakata önem veren firmalarla çalışılması sağlanmalı. Sondajlı zemin etüdü yapılmasını belediyeler zorunlu kılmalı. İstanbul başka şekilde depreme hazırlanamaz. (İUE/SO)