Nalçaoğlu, İrfan Aktan'ın Genç Parti ile ilgili sorularını cevapladı:
"Entelektüeller ya da halk Uzan konusunda yanılıyor"
Daha önce hiç bir siyasi aktivite içinde olmayan bir medya patronu, bir gün çıkıp, "ben gencim ve ülkeyi yönetmeye talibim" diyor. Ve aradan 2 ay geçtikten sonra kurduğu parti neredeyse barajı aşacak bir oy potansiyeline ulaşıyor...
Öncelikle neredeyse barajı aşacak oy potansiyeline ulaşıp ulaşmadığı konusunda emin olmadığımızı söylemek lazım. Çünkü anketlerin çok da sağlıklı olmadığını herkes söylüyor. Bunu ben de biliyorum. Yani anketleri yapabilmek için gerekli olan sağlıklı veri tabanının Türkiye'de olmadığını söyleyebiliriz. Bu anlamda, bütün anketler belli bir kuşkuyla karşılanmalıdır diyorum.
Ama bunu söylemekle birlikte Cem Uzan'ın belli bir varlık göstermediğini de iddia etmek istemiyorum. Sadece, emin olamayız diyorum. Bunun en çarpıcı örneği, geçen seçimde, Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) oy oranını kimsenin tahmin edememiş olması.
Cem Uzan'ın toplumsal hayattaki varlığını nasıl açıklayabiliriz; Uzan'a baktığımız zaman, biraz okumuş yazmış insanlar olarak, birazcık tarih bilinci olan insanlar olarak "normal koşullar altında" bu tip bir söylemin beş para etmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Şimdi burada, kim yanılıyor demek lazım. Yani şöyle bir klasik açmaza giriyoruz; biz entelektüeller olarak haklıyız, ama halk haksız... Uzan'ın peşinden gidenlerin açıkçası belli bir zeka sorunları var gibi bir sonuca varmamız gerekiyor. Bu sonucun da, tabii ki, tutarlı olduğunu söyleyemeyiz. Yani haksızlık payını dağıtmamız lazım. Ben burada, özellikle entelektüellerin ve kanaat önderlerinin Türkiye'nin kültürel yapısı hakkında çok bilgili olmadıkları ya da bildiklerini bastırdıkları kanısındayım.
Milyonlarca dolar parası, holdingleri medya organları olan bir iş adamı neden siyasi parti kursun?
Bunu anlamak için Türkiye'nin ekonomik yapısını derinlemesine bilmeye gerek yok. Ben kişisel anektodlarla biliyorum ki, şu anda Türkiye'de Nokia firması Türkiye operasyonlarını önemli ölçüde kaldırdı. Türkiye içindeki hareketliliğine son verdi bu firma. Bunun nedeninin Nokia'nın borçlarını tahsil edememesi olduğu söyleniyor. Uzan Grubu'nun bu firmaya olan borcu tahsil edilemedi. Tabii bunun hukuki yansımaları var. Ve Cem Uzan'ın da çok güçlü olmasa bile, parlamentoda varlığını sürdürecek bir konuma gelmeyi istemesinde belli çıkarları olduğunu düşünebiliriz. Yani bu adam ansızın gökten zembille inip Türkiye'nin iyiliğini düşünmüş olamaz. Çünkü bir siyasi geçmişi yok. Ekonomik bir aktör, bu nedenle güç peşinde koşuyor olamaz, çünkü zaten güçlü bir insan...
"Kafa tutma retoriği önemli"
Türkiye gibi, insanların siyasete olan tüm inançlarını yitirdiği bir ülkede ev, araba arsa gibi vaatlerde bulunan bir parti başkanına halk nasıl oluyor da inanıyor?
Evet aslında nasıl oluyor da inanıyor insanlar. Biz bunu cevaplayabilirsek dünya sosyoloji literatürüne bir katkıda bulunmuş oluruz. Yani nasıl oluyor da bu insanlar, kişisel kanaatimce suratından riya akan bir insanın vaatlerine kanıyor? Mesela bir vaadine bakalım: Türkiye o kadar güçlü bir ülke ki, aslında Avrupa Birliği'ne (AB) kafa tutabilir vs. Burada aslında önemli olan Türkiye'nin Avrupa'ya kafa tutup tutamayacağı meselesi değil. Bence önemli olan Uzan'ın kullandığı kafa tutma retoriği. Bu adam diğer politikacıların yapmadığı bir şey yapıyor. Adeta toplumun kültürel damarlarına hitap ediyor. "Höt" diyecek bağıracak, çağıracak, "sen kimsin ulan!" diyecek mesela.
Burada bence içerikten çok üslup, retorik çok pirim yapıyor... Sokağa çıktığımızda mesela, yüzlerce Cem Uzan'la karşılaşıyoruz..
Peki Uzan ve danışmanları Türkiye insanını çok mu iyi tanıyor da bu kadar etkili bir seçim kampanyası yürütüyor?
Aslında ben de tanıyorum Türkiye toplumunu, sen de tanıyorsun. Fakat burada ahlaki bir sorun var... O sınırı geçecek miyiz geçmeyecek miyiz...
Ama söylediğiniz gibi ise diğer partilerin de Türkiye toplumunu tanıdıkları söylenebilir. Neden onlar Uzan gibi davranmıyor?
Evet onlar da biliyor. Mesela Recep Tayyip Erdoğan'ın kullandığı retorik ve üslup da çok farklı değil. Meydan konuşmalarına baktığımız zaman o da bıçkın bir sokak ağzıyla konuşuyor zaman zaman. Herkes bunu yapamıyor tabii. Kendi kültürel köklerinden dolayı bunu yapamayacak insanlar var. Mesela Bülent Ecevit böyle bir dili hiç bir zaman kullanmadı.
Erdoğan ile Uzan arasındaki fark şu: Uzan bunu, edinilmiş bir karakteristik olarak kullanıyor bana göre. Erdoğan ise içinden gelerek yapıyor. Uzan; "Bu millete biraz sert bir tablo çizdiğimiz zaman biraz erkekliği vurguladığımız zaman, gücü, iktidarı vurguladığımız zaman bu insanlar yatacaktır bu söyleme" diye düşünüyor ve bunu bilinçli olarak uyguluyor. Tabii etrafındaki imaj danışmanları da büyük bir ihtimalle buna böyle bir çizgi çiziyorlar.
Televizyondaki konuşmasına baktığımız zaman üç kelimeyi aşan cümlenin olmadığını görüyoruz. Mesela; "Ne utanmaz adamlar bunlar." "Bunlara dur diyecek yok mu" İşte böyle bir üslup. Hem anlaşılırlığı çok yüksek hem de hakikaten belli bir eğitimsizliği ön şart olarak gerektiren laflar. Eh, Türkiye'de en bol olan şeylerden biri de eğitimsizlik.
Türkiye insanının "gençlik" ve "yeni" kavramlarına bu kadar sıcak bakar hale gelmesinin temelinde ne yatıyor?
Bir kere Türkiye şu anda genç bir toplum. Sokağa çıktığında bile bunu görüyorsun. Bu anlamda dinamik bir nüfus, beklentileri çok olan bir nüfus. Bu anlamda iletişim stratejisi olarak Uzan'ın ortaya koyduğu genç imajı doğru bir strateji. Bunun yanında kültürel alt yapı da etkili oluyor. Türkiye'de genç dediğin zaman adı üstünde akla "delikanlı" geliyor. Yani, hafif delilik de var işin içinde. Bu insanlara uygun mesajı verdiğin zaman uygun tepkiyi alıyorsun. Biz üniversite hocaları belki bunu diğer insanlardan daha iyi biliriz. Sınıfta karşınızda genç bir kitle olduğu için bu öğrencileri gaza getirmek, belli bir tecrübeden sonra çok da zor değildir.
Ortada medya etiği sorunu da var. Mesela Star televizyonunda çalışan gazeteciler tarafsız olmak yerine bizzat kendi patronlarının seçim propagandası çalışmalarını yürütüyor...
Medya etiği tabii ki çok geniş bir konu. Ve herhalde çok kurallı ve ahlaklı medyaya sahip olduğumuz, Cem Uzan'ın bu manevralarından öncesi için de söyleyemeyiz. Zaten medyanın bir çivisi çıkma durumu vardı. Uzan'ın dikkatleri çekmesinin nedeni, kör parmağım gözüne şeklinde olması... Ama baktığın zaman, başka alakasız kanalların Kemal Derviş için klipler yaptığını görüyoruz mesela. Sanki nötr, yansız "işte sadece bir klip yaptık" diyorlar.
Hakkında bu kadar yolsuzluk davası olan her insan ya da medya patronu kitle iletişim araçları sayesinde meşruiyet ve saygınlık kazanabilir mi?
Maalesef kazanıyor. Aslında meşruiyet kazanmaması lazım. Kazanmaması için de çok güçlü bir devletin olması lazım. Yıllar önce okuduğumuz C.Wright Mills'in "İktidar Seçkinleri" diye bir kitabı var. Bu kitaba baktığımız zaman, iktidarda olanların, Amerika örneğinde bile, belli bir düzlemde iç içe olduklarını gözlemliyoruz... Kısaca, devlet diye, yansız, hakem, her toplumsal kesime mesafeli duran bir etkin güç yok Türkiye'de. İç içe geçmiş her şey. Çorba gibi. Kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan bir ortam. Bu anlamda Uzan gibi insanlara dur diyememek kadar doğal bir şey olamaz. Çünkü devlet diye bir şeyin, güçlü bir şekilde var olmadığını görüyoruz.
Peki Uzan'ın Berlusconi'ye benzetilmesine ne diyorsunuz?
İnşallah kaderi benzemez diyorum. Çünkü Berlusconi İtalya'da başarılı oldu. Her halde İtalyanlar da çok gaza gelen bir millet. Geçmişlerinde faşist bir dönem olan bir millet, Türkiye gibi. Asarım keserim, ben şirketlerimi yönettim bu ülkeyi de yönetirim gibi bir söylemle insanların ikna olduklarını görüyoruz. Ama tabii ki, İtalya ve Türkiye'nin koşulları çok farklı. Belki bu durum Türkiye için daha büyük bir tehlike yaratabilir.
"Hülya Avşar da o yemeğe katılsa"
Uzan, kitle iletişim araçlarını çok iyi kullanan bir parti başkanı. Mesela Kars'taki mitinginde, Telsim abonelerine "Vereceğim yemeğe davetlisiniz" gibi mesajlar gönderiyor. Bu araçlar, oy toplamak için ne kadar etkili olabilir?
Bu şekilde propagandanın etkililiği arttırılmış oluyor. Propaganda tarihine baktığımız zaman, propagandacıların hayalini kurdukları en önemli şey, bireylere, birey olarak hitap edebilme çabasıdır. Bir insanın aklına değil de kalbine hitap etmek diyebiliriz buna. Şimdi teknoloji buna el veriyor. Bu teknolojinin olmadığı dönemlerde, Mesela Turgut Özal'dan bir örnek verelim; "Benim memurum, benim işçim, benim emeklim..." söylemine rastlıyoruz. Burada bireysel bir ilişki kurma çabası görüyoruz. Şu anda böyle bir retorik çabanın yanı sıra, teknolojik bir üstünlük de söz konusu. Yani bir ara cep telefonunuz bip ediyor. Açıp bakıyorsunuz ki; a Cem Uzan. Bir de biz severiz böyle büyük insanlardan mesaj almayı.. Mesela Hülya Avşar da gönderse çok iyi olurdu. "Cem Uzan'ın yemeğinde ben de olacağım. Siz de yanımda oturmak istemez misiniz" gibi bir cep telefonu mesajı çok etkili olurdu.
GP'nin milliyetçi, IMF ve AB karşıtı bir tavır takınması ve vatan-millet klişesini dillendirmesinin temelinde yatan toplumsal etkenler ne olabilir?
Genç Parti'nin bu dili kullanmasının arka planında şunu görüyorum ben: Bu dilin öğeleri, yani vatan-millet, ulusal bağımsızlık, özü güçlü bir ülke gibi tasavvurların günümüzde yavaş yavaş silikleşmeye başlaması var gündemde. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve GP dışında bu dilin fazla kullanılmadığını görüyoruz. Ve bu iki parti de bu dile bütün güçleriyle sarılıyorlar. Bunun arkasında şu yatıyor: Diğer bütün partilerin biraz daha gerçekçi davranarak, IMF'yi kapı dışarı edeceğiz, en büyük Türkiye türü bir üslubun sökmediğini, gerçekçi olmadığını bildiklerini biliyoruz.
Genç Parti barajı aşacak olursa, Türkiye'nin geleceği hakkında ne düşünürsünüz?
Eğer anahtar parti durumuna gelirse, kuşkusuz beklenenin çok üstünde bir kazanımı olur GP'nin. Diyelim 10 milletvekiliyle meclise girerse bu adam ve iktidar koalisyonu gibi bir duruma gelirse Türkiye ve koalisyonun da 5 eksiği olursa, o zaman Cem Uzan'ı bakan olarak kabinede görme şanssızlığımız olur. Onun dışında bence Türkiye'nin başına gelebilecek en kötü şey hakikaten gönülsüz bir koalisyondur. Bu anlamda da GP'nin meclise girmesi bana, üzücü geliyor. Ama bence Genç Parti barajı aşamayacak. (NK/BB)