Kars, birkaç yıl önce bir grup gönüllü akademisyenin ve sinemacının "farklı bir iletişim mümkün" duygusuyla hayata geçirdikleri Gezici İletişim Atölyesi'nin altıncı durağıydı. Yılın en soğuk günlerine inat bir grup Karslı, Gezici İletişim Atölyesi kapsamında, on günü aşmayan bir zamanda filmler çekti, projeler üretti, haberler yaptı.
Ankara, Kırıkkale, Yozgat, Sivas, Erzincan, Erzurum ve Kars... Başkentten bakınca sıralama tam da buydu galiba veya haritadan bakılan, yola çıkılan nokta farklı olsa da son hep aynıydı; varılacak son nokta, son durak, son şehir Kars'tı.
Uzaklık kavramı ile bütünleşen başka bir şehir daha var mıdır bilinmez ama sanırım bu durumu en çok Kars'a yakıştırıyordu insanlar. Peki, kime göre uzaktı bu şehir? Sadece haritada Kars'ın nerede olduğuna bakıp, "kıyıda köşede kalmış" bir şehir diyen birine göre mi? Uzaklık kavramını zamana vurup hesaplayan kişiye göre miydi bu "uzaklık". Aslında bu sorunun muhatabı hiçbiri değildi, sorunun cevabını verebilecek tek adres Kars sakinleriydi, uzaklaşan şehir değil onlardı belki de.
Kültürel zenginliklerle, farklılıklarla tarihin içinde yaşayan bir şehir... Kışı bembeyaz, yazı sapsarı, baharı ise yemyeşil, sınırı, uzağı, soğuğu değil "sonsuzluğu" vadeden yer. Belki de her şeyi uçlarda yaşayan şehir Kars. Verdiği göçlere rağmen, şehrin mayasını ve kültürünü oluşturan yıllardır birlikte yaşayan halklar ve onların son yıllarda kentin her köşesini paylaştıkları üniversite öğrencileri; hem dışarıdan hem de içeriden Kars'ı yaşayan gençler.
Dilruba, Ahmet ve Senar bu sonsuzlukta yaşayan üç üniversite öğrencisi. Kars'a geliş hikâyeleriyle başladığımız bu keyifli sohbete, yaşadıkları zorluklar, yurt, ev koşulları, hayal kırıklıkları, sosyal ortamları ve yaşadıkları aşklardan dem vurarak devam ettik. Birikmiş cümlelerini beraber gün yüzüne çıkardığımız "uzaktakiler", "doğuda öğrenci olmayı" anlattılar.
Asiye Burgucu: Ne kadar süredir burada yaşıyorsunuz, Kars'ta öğrenci ve genç olmak, Kars'a ilk geliş hikâyeleriniz nedir?
Senar Salim: Ben dört yıldır Kars'tayım. Hakkâri Yüksekova'dan geldim ve üniversiteye gelmeden önce hiçbir yere çıkmamıştım, yani en uzak gittiğim yer Van'dı. Kars'ı gelmeden önce büyük bir şehir olarak bekliyordum, daha önce hiç görmemiştim. Kars'a Turizm Rehberliği Bölümü'nü okumak için geldim ama bölümün bana uymadığını düşünüp birinci sınıfta bıraktım ve İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne geçtim.
Aslında şimdi okuduğum bölümden de memnun değilim, tekrar ÖSS'ye girmeyi düşünüyorum, çünkü ben geldiğim zaman bu bölümde okuyan öğrencilere formasyon hakkı tanınıyordu fakat kaldırıldı. Kars'ın bir doğu şehri olduğunu bildiğim için bir takım önyargılarım vardı ve aslında şehir beklediğim gibiydi. Ama yine de güzel tarafları var, insan bu güzellikleri aradığı zaman buluyor. Kars diğer doğu illerine göre daha gelişmiş, tarihi bir şehir ve ben tarihle ilgilendiğim için burada yaşamaktan memnunum.
Ahmet Kurt: Ben buraya yanlışlıkla geldim (gülüyor). Tercih sırasını kaydırdım. Aslında kuzenim Kafkas Üniversitesi'nde hoca ve burada yaşıyor. Sırf o görsün diye tercih formuna en son Kafkas Üniversitesi'ni de eklemiştim ama doğrusu Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'ni tuttururum diye düşünüyordum. Ama tercih formunu teslim ettiğim kuzenim benden habersiz sıraları değiştirmiş ve ben aslında istemeden Kafkas Üniversitesi'ni kazanmış oldum. Tek tesellim kuzenimin Kars'ta yaşıyor olmasıydı.
Kars'a ilk geldiğimde çok komik durumlarla karşılaştım. İlk geldiğim gün Ramazan ayının son günüydü, ertesi gün bayramdı. Erzurum üzerinden Kars'a geçtim. Tabi önce kampüsü bulmam gerekiyordu. Önce kentin dışında inip kent merkezine oradan da bir başka araçla kampüse ulaştım. Birden fazla araç kullandığım için İstanbul gibi büyük bir kente düştüğümü zannettim. Mesela büyük bir süpermarketin önünden geçerken, "Kenar mahalleler böyleyse acaba şehir merkezi nasıldır" diye düşündüm. Ama sonra fark ettim ki o kenar mahalle sandığım yer kentin merkeziymiş (gülüyor).
Kayıt esnasında da farklı durumlar yaşadım. Örneğin, belgelerimin çoğu eksik olmasına rağmen öğrenci işlerindeki memurlar kayıt için diplomamın ve nüfus cüzdanımın fotokopisinin yeterli olduğunu söylediklerinde şaşırdım çünkü eski üniversitemde böyle bir şey mümkün değildi.
Belgeleri teslim ettikten sonra o gün tekrar memleketime dönmek istedim fakat 3'ten sonra hiçbir aracın başka şehre gitmediğini söylediler; kısaca "Kars'tan çıkış yok" dediler. Ne yapacağımı düşünüp tekrar kent dışında otobüsten indiğim yere gitmeye karar verdim. Otobüs olmadığı için, altı yedi arabaya otostop çekerek gece saat 1 gibi Van'a ulaştım. İkinci gelişimde artık daha tecrübeliydim ama yine de eski garajların orada durdum ve bir kahvehanede oturup ağlamak istedim.
Asiye: İkinizin de ikinci üniversitenizi okuyor olmanız ilginç. Diba, sanıyorum sen de Kars'a, bir başka üniversiteyi bırakarak okumaya geldin.
Dilruba Sancar: Evet. Benim geliş hikâyem o kadar komik değildi ama yine de ilginçti. Bursa'da Fransızca öğretmenliği okuyordum ve arkadaşlarla "Tekrar sınava girelim, gelirse gideriz" demiştik.
Aslında tekrar sınava girmek, başka bir bölümde okumak dedikleri zaman bana ızdırap gibi gelirdi ama daha sonra sınava girdim ve Kafkas Üniversitesi'ni kazandım. Önce gitmem diye düşündüm, ama bir iki gün sonra ağabeyimi arayıp Kafkas Üniversitesi'ni kazandığımı ve Kars'a gideceğimi söyleyince kendim de fark ettim ki aslında kararımı vermişim. Ağabeyim, "Diba görüşürüz!" dedi ve telefonu yüzüme kapattı.
Ağabeyimin tepkisine şaşırdım çünkü biz de Ağrılıyız ama Eskişehir'de yaşıyoruz. İki gün sonra ailemle bu durumu konuştum, "Kars'a gidiyorum" dedim. "Kesinlikle gidemezsin!" dediler. Ben de onlara, "Siz Ağrılısınız, kendinize gelin!" diye çıkıştım. Onlar da "Biz daha oralardan yeni geldik, gidersen her şeye kendin katlanırsın" dediler.
İnsanlara Kars'a gidiyor olmam garip geldi. Hatta bir komşumuz Kars'a öğretmen olarak atandığımı düşünmüş. Okumaya gittiğimi söyleyince bana sarılarak "Yavrum nereye gidiyorsun, nasıl yaşayacaksın sen orada daha yeni geldin sen oralardan, gidemezsin" dedi. Birkaç gün sonra ailemle her şey normale döndü ve gideceğimi kabullendiler.
Kars'a geldiğim ilk gün terminalde kimse yoktu, ama Bursa'da, Eskişehir'de terminal dendiği zaman insanlar, arabalar yani bir karmaşa hâkimdir. Ama Kars, filmlerde gördüğüm Teksas'a benziyordu. O an gözlerim insan aradı ve sarılmak istedim. Sonra birkaç öğrenci yanıma gelip bir cemaatten olduklarını, yurtlarında kalabileceğimi söyledi. Nereden geldiğimi sorduklarında "Eskişehir" diyince epeyce rahatsız edici bir tonla, "Ay ben kıyamam sana" diyerek, belki bir acıma duygusuyla bana sarıldılar. O an, bana sorduklarında bir batı şehrinden geldiğimi söylememeye karar verdim. Sorduklarında "Ağrı'dan geldim" diyecektim.
Zamanla buraya alıştım; kendimi "Ağrılısın, farklı değilsin" diye ikna etmeye gayret ettim. Fakat Kars bambaşka bir şehir, Ağrı'dan da, Eskişehir'den de Bursa'dan da çok farklı. Örneğin Eskişehir'de anonim bir karaktersindir, sabah çıkarsın, gün içerisinde uğradığın, alışveriş yaptığın mekânlar farklıdır, ayda üç kez uğradığın bir yer yoktur. Herkesin işi başından aşkındır, gördüğün kişiyi tekrar görme şansın yok denecek kadar azdır. Ama Kars'ta ikinci kez girdiğin bir markette artık seni tanıyorlardır. Burada kişiliğinle tanınıyorsun. Örneğin, iyi bir insansan kahraman olabiliyorsun yani saygın bir kişiye dönüşebiliyorsun ya da bazen tam tersi kötü olarak tanınmışsan, öyle kabul ediliyorsun.
Asiye: Kars'ta yurt ya da ev koşulları nasıl? Örneğin sizler nerede yaşıyorsunuz?
Ahmet: Ben de ilk geldiğimde farklı grupları, cemaatleri temsil eden kişilerle karşılaştım. Daha önceden de bahsettiğim gibi Ramazan ayı dolayısı ile bu grupların yaklaşımları da farklıydı ve bu durum beni korkutmuştu.
Sonrasında zaten dört kişinin kaldığı bir arkadaş evine beşinci kişi olarak çıktım. Ev 3+1'di; bizim oralarda bu evde yedi, sekiz kişi rahatça yaşayabiliyor. Ama beşinci kişi olarak o evde yaşadığımı öğrenen ev sahibi bu durumdan şikâyetçi oldu ve ben evden çıkartıldım. Bir ay boyunca ev bulamadım, yine başka arkadaşlarımın evlerine sığındım. Mesela, 2+1 evde altı kişi yaşadık bir dönem ve kendi kendime "Umarım bu ev sahibi de altıncı kişi olduğum için beni evden atmaz" diye dua ediyordum.
Sürekli ev değiştirdim. Henüz bir buçuk yıldır burada olmama rağmen altı ev değiştirdim. Ev sahiplerinin öğrenciye karşı tutumu beni çok rahatsız etti. Bana şöyle diyorlardı: "Sen bize ailenden emanetsin, o yüzden ben senin her şeyinden sorumluyum, evine kim girer, kim çıkar sorarım ve beğenmediğim bir durum olursa kesinlikle müdahale ederim." Bu "samimi" tutumlarına rağmen uçuk kiralar istiyorlardı. Ben İzmir, Çeşme'de de yaşadım, oradaki villa kiraları ile buradaki 3+1 ya da 2+1 ev kira fiyatları hemen hemen aynı.
Ev ile ilgili yaşadığım trajikomik bir olayı kısaca anlatmak isterim. Tuttuğum evin anahtarı zaten bendeydi. Yerleşmek için gittiğimde kanepenin üzerindeki yorganın kabarık olduğunu fark ettim. Önce evde kedi var sandım ama yorganı açtığımda altında birinin uyuduğunu fark ettim. Meğer ev sahibi bana söz verdiği evi bir gece öncesinden, daha çok kira verdiği için başkasına da kiralamış.
Dilruba: Bana ilk geldiğimde devlet yurdu çıkmamıştı ve bahsetmiş olduğumuz gruplar, cemaatler sürekli "Gel bizim evlerde ya da yurtlarda" kal dedi. Ama ben önceleri istemedim. Ama çaresiz kalınca cemaat yurduna gitmeye karar verdim.
Gittiğimde bana küçük bir oda gösterdiler ve bu odada on iki kişinin kaldığını gördüm. Oda çok havasızdı ve temiz değildi. Bir gece kalmak istedim ama bir yıllık kontrat imzalamamı istediler. Bir odada on iki kişi kalındığı için ücretin az olacağını düşündüm ama kişi başı aylık 400 TL istediler. Bu parayı veremeyeceğimi söyleyip beni bir gece misafir edip edemeyeceklerini sorunca maalesef olumsuz yanıt aldım. Yani kovuldum.
Kars'ta dışarıda kalmıştım. Kimi arayacağımı düşündüm ama hiç kimseyi tanımıyordum. Sonrasında Bursa'da okuyan Karslı bir arkadaşımı arayıp ondan yardım istedim. O gece onun akrabalarında kaldım ama rahat edemedim. Sabah uyandığımda gideceğimi söyledim ve birkaç saat sonra biletimin alındığını hatta bana yolluk bile hazırlandığını gördüm. Kendi kültürümden birilerinin, bir Kürt ailesinin bu anlamda varlığı beni mutlu etti. Kayıt işlemlerinden sonra Eskişehir'e döndüğümde ailem "Tekrar gitmeyeceksin değil mi?" diye sordu.
Kars'ın inanılmaz güzel olduğunu ve oraya ait olduğumu söylediğimde bana güldüler. Daha sonra üniversite açıldı, dersler başladı, ben de daha önce bahsetmiş olduğum üniversiteye ait vakıf yurdunda kalmaya başladım.
Üç yılın sonunda düşününce, Kars aslında samimi bir kent. Şu an yurtta da şartlar iyi, arkadaşlarımla ve çalışanlarla güzel diyaloglarım var ve burada yaşamaya alıştım.
Senar: Ben de ilk geldiğim zaman arkadaşlarım gibi bazı olaylar yaşadım. Burada otobüslerin durduğu "Eski Garaj" denilen köhne bir yerde bu bahsedilen gruplardan insanlarla karşılaştım. Hatta daha önceden numaralarımı da bulmuşlar, telefonuma mesaj olarak "bizim yurtlarımızda kalabilirsiniz, yetkili kişiler şunlar" diye haber verilmişti. Geldiğimde de onlarla karşılaştım ama bana devlet yurdu çıktığı için yurda gittim ama yurt kapalıydı. Günlerden cumaydı ve haftasonu da muhtemelen kapalı olacak diye düşündüm ki öyle oldu. Sonra, en güvendiğim yer cemaat olur diye düşündüm ve onların yanına gittim. Devlet yurdunda kalacağımı ancak birkaç gün için kalacak bir yere ihtiyaç duyduğumu söyledim. Onlar da "Kal tabi ki, en azından bizi tanı, başkalarına tanıt, tavsiye et" dediler. İlk kaldığım gün herhangi bir sıkıntı yaşamadım, Ramazan olduğu için sahura kalktık, orucumuzu beraber açtık.
İkinci gün beni müdüriyetten çağırdılar ve bir yıllık sözleşme imzalamamı istediler. İmza attığım takdirde bir yıllık ödeme yapmak zorunda kalacaktım. Kabul etmedim ve bir tartışma yaşandı. Neyse, bir gece daha yurtlarında kalabileceğimi söylediler. Ama bana karşı tutumları değişmişti. Örneğin o gece beni sahura kaldırmadılar. İnat edip o gün oruç tutmadım.
Sonraki iki yıl devlet yurdunda kaldım, memnun değildim ve çok sıkıntı yaşadım ama ailemi ikna edemiyordum eve çıkma konusunda. Sonra bir şekilde eve çıktım. Yurttaki dertlerin biteceğini düşündüm ama anladım ki sıkıntılar bitmiyormuş, hatta yeni başlıyormuş.
Ben de Kars'ta beş ev değiştirdim hatta son evimi de değiştirmeyi düşünüyorum. Neden diye sorarsanız, iki odalı bir evi 500-600 TL'ye kiraya veriyorlar, kışın ortasında kaloriferleri yakmayabiliyorlar. Anlayacağınız Kars'ta okumak zor ama biz Kars'ı yine de seviyoruz, belki mecburiyetten ya da dört yıldır burada yaşıyor olmanın verdiği alışkanlıktan olabilir.
Yılmaz Akkaya: Belki biraz da sosyal ortamdan söz etmek gerekiyor...
Dilruba: Kars küçük bir şehir ve sosyal aktiviteler çok az. Bu yüzden, bir aktivite olduğunda çok kişi katılmak ister, herkesin haberi olabiliyor ama dediğim gibi faaliyet çok az. Aslında Kars sanata, kültüre önem veren bir şehir, ama dönem dönem değişik şartlardan dolayı olumsuzluklar olabiliyor. Örneğin bir süredir Kars Sinema Topluluğu, haftanın belirli bir günlerinde film gösterimleri düzenliyor. Bizler bu topluluktan faydalanıp güzel filmler izleyebiliyoruz, sanatsal konuşmalar, tartışmalar yapıyoruz.
Kars'ta kar da önemli bir etken. Bazen hayatı olumsuz etkiliyor olsa da bu şehre bir sürü avantaj da sağlıyor. İnsanlar kayağa gidiyor, karın keyfini çıkarabiliyor.
Ben, gelmeden önce Orhan Pamuk'un "Kar" romanını okumuştum ve romandan çok etkilenmiştim. Özellikle romanın kapağında yer alan fotoğraftaki cadde beni etkilemişti. Benzer bir durum turistler için de geçerli. Çoğu turist bu kitaptan dolayı Kars´a geldiklerini söylüyor.
Bu arada, 2011 boyunca, resmi kayıtlara göre 22 bin turist Kars'ı ziyaret etmiş. Kars tarihi güzelliğiyle cidden hoş bir kenttir. Özellikle Ani antik kenti.
Senar: Kar, Kars için önemli tabi ama bizler Sarıkamış´a kayak için çok nadir gidebiliyoruz. Hem çalışıyoruz hem okuyoruz, yani vakit bulamıyoruz. Tatillerde de tüm öğrenciler burada duramıyor, memleketlerine gidiyor.
Ben İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyorum ve bölüm gereği sürekli pratik yapmak gerekiyor. Ama bu pratiği sağlayacak bir şey göremiyorum. Öğrenciler ve yerel halk cidden yabancı dil bilme konusunda meraklı değiller, uğraşmıyorlar. Bazen buraya gelen turistlere yaklaşmak istiyorum ama onlar bizden uzak duruyorlar.
Ahmet: Burada grup ilişkileri, örgütlenme ilişkileri pek sağlam değildir. Çoğu öğrenci korkusundan, düşüncesinden dolayı kendisine muhatap olacak çalışmayı, grubu bulamıyor. Kars küçük bir şehir ve maalesef yapacak çok şey yok. Benim burada bir sevgilim vardı ve imkânsızlıklardan çoğu zaman şikâyetçiydik. Hep aynı caddeyi dolaşıyorduk, hep aynı yerler... Değişik bir şey olmuyordu, sürekli kaleye çıkıp duruyorduk.
Asiye: Peki bir üniversite öğrencisi olarak geçiminizi kendiniz sağlamak isterseniz yarı zamanlı çalışabileceğiniz yerler var mı?
Senar: Ben de çalışıyorum, ilk geldiğimde iki öğrenciye özel ders vererek başladım, şimdi bir dershanede çalışıyorum. Bu konuda tek sıkıntım, dershaneden dolayı kendi derslerime zaman ayıramıyor olmak.
Ahmet: Tabi Kars gelişmiş şehirler gibi olamaz iş bulma konusunda, ben de iş arıyordum ama bulamadım çünkü gündüz okuldayım yani sadece akşam saatlerinde çalışabilirim. Benim okulum 5'te bitiyor; ancak 5'ten sonra çalışabilirim. Oysa bu şehirde hayat zaten 5'te bitiyor. Şimdi çalıştığım iş de yarı zamanlı gibi görünse de aslında tam zamanlı bir iş. Şöyle ki, gece 12'de gidiyorum, sabah 8'de işten çıkıyorum sonra okula geçiyorum. Elbette ben de isterdim, belki büyük bir mağazada okuldan çıktıktan sonra başlayıp akşam 10 ya da 11'e kadar çalışarak geceyi evimde geçirmeyi.
Dilruba: Ben uzun bir süre iş bulmak için kafelere, restoranlara, otellere baktım. Sonunda bir kafede servis elemanı olarak çalışmaya başladım. Akşam 4'ten gece 11'e kadar çalışıyordum. Yoğun çalışmama rağmen başarılı bir öğrenciyim.
Yılmaz:Biraz da üniversiteden bahsedelim mi arkadaşlar?
Ahmet: Ben okuduğum bölümü bir konseye benzetiyorum. Öğrenciler o bölümün alt elemanları, üstteki kişiler de öğrencileri gruplandırmışlar. Onlardan olmayanlar karşısında değilmiş gibi durmalarına rağmen, öğrenciler arasında kutuplaşmaya neden olabiliyorlar. Basit bir örnekle açıklayayım: İki soruluk bir sınav, üç sayfayı dolu dolu yazıp veriyorum, illa ki bu sayfalarda not verilecek bir şeyler vardır. Ama ben ne yazarsam yazayım hep aynı notu alıyorum. Bunun nedeninin kimliğim olduğunu düşünüyorum.
Senar: Ben de birinci sınıfta sınavlarda dolu kâğıt da versem 15 puan, boş kâğıt da versem 15 puan aldım. Aslında bunu bilerek yaptım, acaba ben mi bilmiyorum, yazdığım şeyler mi yanlış diye denemek istedim ama aynı notu aldım.
İkinci dönemde de benzer bir sorun yaşadım, bunu sınav esnasında dile getirdim. "Neden?" diye sordum, hocamız maalesef bunu siyasete döktü, hatta bana "Burayı beğenmiyorsan git memleketinde, Hakkâri'de oku" dedi. Oysa ben sadece bu kadar arkadaşın neden bütünlemeye kaldığını sormuştum.
Dilruba: Bana göre Kürt öğrencilere net bir yargı var. Kürt öğrenciler kendilerini açıklama ihtiyacı hissediyorlar. Örneğin, "Kürt'üm ama iyiyim", "Kürt'üm ama çalışkanım"...
Ahmet: Sınav esnasında bu yüzden çok alakasız bir konuda hocamla tartıştığımı hatırlıyorum.
Dilruba: Batı'da, örneğin Eskişehir'de bunu göremezsin ama burada çok karşılaştım. Orada insanlar sormazlar ya da sormaya bile çekinirler ama burada direk "Sen Kürt müsün?" diye sorabiliyorlar. Mesela ben, Farsça olmasına rağmen adımdan dolayı sorunlar yaşayabiliyorum. Bazen de "Sen Kürt'e hiç benzemiyorsun" diyorlar, Kürtsem neye benzemem gerekiyor ki?
Asiye: Peki özellikle kadın öğrenci olduğunuz için yaşadığınız sorunlar var mı?
Dilruba: Aslında Kars´ta kadın olmak, İstanbul´da kadın olmak veya Bursa´da kadın olmak arasında pek fazla fark yok. Burada sokağa çıktığın zaman çok sayıda erkek görürsün. Bunu da kadınların çok fazla çalışmıyor olmasına bağlıyorum.
Kız öğrencilerin de bu durumdan epeyce şikâyetçi olduğunu ve erkeklerin bize farklı gözle baktığını düşünüyorum. Maalesef burada kız öğrencilere potansiyel bir bakış var, "Acaba sevgilimiz olabilir mi?" diye. Ben de çözüm olarak, onlarla direk Kürtçe konuşuyorum, Kürt olduğumuzu anlasınlar diye çünkü bizim kültürümüzde "Bütün Kürtler kardeştir" düşüncesi vardır.
Tüm bunlara rağmen Kars'ta öğrenci olmanın güzel tarafları da var. Mesela çevre şehirde sevgililer rahatça dolaşamazlar, akşam geç saatlere kadar dışarıda kalamazlar. Ama Kars´ta bunları rahatlıkla yaşayabiliyorsun. Hoşgörü olabiliyor. Kars´ta kadınlara değer veriliyor, kadınlarda eğitim seviyesi yüksektir. Burada çok kültürün olması, bu kültürlerin bir arada yaşamaları, farklı yerlerden üniversite öğrencilerinin olması bunları olumlu yönde etkiliyor.
Yılmaz: Kars´ta kendinizi politik ve kültürel yönden ifade edebiliyor musunuz?
Dilruba: Burada zıt siyasi gruplar olmasına rağmen hoşgörü ortamı var. Örneğin son seçimde MHP ve BDP başa baş gidiyorlardı ve seçim gecesi bu iki partinin destekçileri dışarıdaydı. Buna rağmen kavga, kargaşa yaşanmadı, herkes sakince dağıldı.
Senar: Kars´ta bazen bir grupta olmak, bir grubun üyesi olmak, kendi kültürünü ve düşüncesini savunabilmek bizleri zor durumda bırakabiliyor. Çok saçma şeylerden dolayı fişlenebiliyoruz, soruşturmalar açılabiliyor.
Ben özel hayatımda bile böyle bir sorunla karşılaştım mesela. Bir zaman birini sevdim, 1,5 sene de ilişkimiz güzel sürdü, ama kültürel fark ve yaşadığım bölge bizi bir müddet sonra ayırdı. Kız Türktü ve ailesi kızın bir Kürt ile, benimle evlenmesine engel oldu. Batıdaki insanlar doğuyu, doğulu insanları görmeden, tanımadan bazı şeyleri çok kolayca söyleyebiliyor.
Dilruba: Van depremini bile ayrımcılığa alet eden kişiler oldu. Üzülmemiş olsalar bile bunu orada, sınıfta, okulda dile getirmek çok yanlış. Bazen odalarına başka bir sebepten gitsek bile konunun bir şekilde milliyetçiliğe gelmesi beni çok rahatsız ediyor. (AB/YA/EKN)