Geçtiğimiz yılın nisan ayında Dicle Üniversitesi'nde (DÜ) afiş asmak isteyen (Hizbullah yanlısı olduğu ifade edilen) kişiler ile Dicle Üniversitesi Özgür Öğrenci Derneği (DÜÖ-DER) üyesi öğrenciler arasında yaşanan bir tartışma sonrası olaylar çıktı.
Afiş asmak isteyen grup ile polislerin saldırısına uğrayan DÜÖ-DER üyesi onlarca öğrenci kampus içinde darp edildi, 53'ü de gözaltına alındı.
Yaşananlar sonrasında gözaltına alınan öğrenciler hakkında adli ve idari soruşturmalar başlatılırken, gözaltına alınmayıp hakkında idari soruşturma açılan öğrenciler de dahil, onlarca öğrenciye 1 hafta ile 6 ay arasında değişen uzaklaştırma cezaları verildi.
Uzaklaştırma cezası alan bazı öğrenciler verilen idari ceza hakkında 'yürütmenin durdurulması' talebiyle İdare Mahkemesi'ne başvururken, bazı öğrenciler ise savunmaları dahi alınmadan verilen cezalar tebliğ edilmediği için itiraz edemedi.
Öğrencilerin savunması alınarak karar verilmesi gerekirken ve eğer öğrenci ilk defa idari soruşturma geçiriyorsa uyarı, kınama, 1 haftalık uzaklaştırma cezalarının verilmesi beklenirken, çoğu öğrenciye doğrudan 6 ay uzaklaştırma cezası verildi, bazı öğrencilere de savunmaları alınmadan ceza verildi.
‘Ceza aldığımı bankada öğrendim’
6 ay uzaklaştırma cezası verilen kamu yönetimi bölümü öğrencisi Zelal Sadak itiraz edemeyen öğrencilerden biri. Sadak, uzaklaştırma cezası aldığını ders kaydı yaparken öğrenmiş.
Kendisine cezayla ilgili herhangi bir tebligat yapılmadığını söyleyen Sadak, bölüm yönetiminin eski adresine tebligat yapıldığını ve eski telefon numarasından ulaşmaya çalıştıklarını ifade ettiklerini söyledi. Bunun geçerli bir mazeret olamayacağına ve yapılanın yargısız bir cezalandırma olduğuna dikkat çekti.
“Gözaltına alındığımda yaşadığım eve de baskın yapıldı. Yani ikametgah adresimi de, telefon numaramı da polisler biliyordu. Polis fezlekesi üzerine soruşturma açan yönetim neden polis üzerinden bize ulaşmıyor ki?"
"Ayrıca üniversite otomasyonu üzerinden de mesaj atılarak ulaşabilirdi bana” diyen Sadak, uzaklaştırmaların "DÜÖ-DER’i, örgütlü üniversite gençliği parçalamak, sindirmek" amacıyla olduğuna vurgu yaptı.
“Cezaya itiraz ettiğimde hocanın tüzükten pek haberdar olmadığını fark ettim. Bu gösteriyor ki her bölüm yönetimi, kendilerinden isteneni yapmış.”
Süreç
Dicle Üniversitesi'nde yaşanan olayı, olayın sonrasını ve uzaklaştırma cezalarını altı ay uzaklaştırma cezası verilen DÜ Mimarlık Fakültesi öğrencisi Ruşen Tayfun ve Fen Fakültesi Edebiyat Bölümü öğrencisi Şevin Sonsuz ile konuştuk. Tayfun'un İdare Mahkemesi'ne yaptığı itiraz henüz sonuçlanmazken üniversitede vize sınavları yaklaşıyor.
Sohbetimizi kampus dışında bir kafede yaptık çünkü Ruşen ve Şevin'in kampuse girmesi yasak.
Olaylar nasıl başladı?
Ruşen Tayfun: DÜÖ-DER üniversitenin tek öğrenci derneği... Bu yüzden çoğu etkinlik, organizasyon bu dernekte yapılır. Asılacak afişler bile derneğin bilgisi dahilinde olur; bu, üniversitede hemen herkesin, her grubun nezaketen de olsa uyduğu bir şey ancak olaylara sebep grup, konuşma talebimize çok sert ve kaba bir şekilde karşılık verdi. Sonra yanımızdan gittiler, biz olay kapandı sandık ama daha sonra, kalabalık bir grupla geldiler.
Ve?..
RT: Bahçede gezerken bir grubun standımıza doğru geldiğini gördük, kalabalık bir gruptu. Üniversitede her bölümün kantininde, DÜÖ-DER'in gazete standları var, bu standlarda da genelde ikişer arkadaş duruyor. Bu kalabalık grup, ellerindeki kesici aletlerle fakülte binasına girince, biz de telaşla kantine doğru gittik. Ellerinde kameralarla standda duran arkadaşları görüntülüyordu bazıları. Bazıları da ellerindeki bildirileri masaya koyarak tehditvari bir şekilde konuşuyorlardı. Böyle olunca ben de bildiriyi alıp ne olduğuna baktım. O esnada, 'Seni yazdık,' falan diye tehdit edince onlar, kantinde bulunan herkes tepki göstermeye başladı ancak olay gene büyümedi ve kantinden çıkıp gittiler.
O esnada okulda güvenlik görevlileri yok muydu?
RT: Özel güvenlik onların geçişi sırasında hiçbir şekilde problem çıkarmadı. Normalde her fakültenin girişinde turnikeler vardır. Biz o turnikelerden kart basmadan geçemiyoruz. Ama yüz kişi nedense, o turnikelerden kart basmadan, üzerinden atlayarak geçmeye başladı. Biz bölümün öğrencisi olmamıza rağmen, kartımızı unuttuğumuzda bile, geçerken sıkıntı çıkarılırken, onlar ellerindeki kesici aletlerle rahat bir şekilde geçtiler.
Yürüyüş buna tepki olarak mı yapıldı?
Şevin Sonsuz: Evet. Kantindeki tartışmanın ardından, o grubun rahatça içeri girip bizi tehdit etmesine ve özel güvenliğin ve polisin buna kayıtsız kalmasına tepki olarak öğrenciler toplanmaya başladı.
Bahsettiğiniz grup da öğrenciydi değil mi?
RT: Çoğunun yaşları büyüktü. Üniversite öğrencisi de vardı içlerinde ama genel olarak belliydi yaşlarından, duruşlarından, yani çoğu öğrenci değildi. Bu da tepki yarattı öğrencilerde. Biz de toplanıp, ne oluyor, niye bunlar bu şekilde girebiliyorlar, madem üniversitede 7/24 polis var, diye tepkimizi gösterdik.
Polislerin araçları her zaman bir köşede durur. Ama o gün nedense, o grup ayrılana dek polis yoktu. Onlar ayrıldıktan sonra polis görünmeye başladı. Arkadaşlar Tıp fakültesinin orada, bir aracın bu grubu getirdiğini, bunların polis kontrolünde geldiğini söyleyince, öğrencilerdeki tepki artmaya başladı.
Mimarlık fakültesinde toplanıp, fen fakültesine doğru yürümeye başladık. Polisler önümüzü kesti ancak tartışmalardan sonra yürümeye devam ettik. Sizi yürütmeyeceğiz, karşı karşıya getirmeyeceğiz, diyorlardı bize. Biz de yürümek mi, yoksa kampuse satır ve sopalarla girmek mi yasak, diye soruyorduk.
Polisin müdahalesi ne zaman oldu?
ŞS: Yürüyüş sonrasında bir basın açıklaması yapıldı ve açıklamadan sonra dağıldık. Fen fakültesine girenler oldu, dağılanlar oldu. O sırada, fen fakültesinin içerisindeyken bir arbede oluştu, sonra kalabalık bir polis grubunun binaya girdiğini ve arkadaşlarımıza saldırdıklarını farkettik.
Gözaltılar o zaman mı oldu?
ŞS: Evet. Saldırıda herkes bir yere savruldu, darp edilenler oldu. Daha önce fişlenmiş arkadaşlar hedef gösterildi, 'şunu tut, şunu yakala, bunu al' şeklinde parmaklarıyla, özellikle kamera görüntüsü alan polis tarafından işaret edilerek hedef gösteriyorlardı.
Ve yakaladıkları her arkadaşı dört beş polis darp ediyordu. Bayılan arkadaşlar da oldu. Kadın arkadaşlara çok kötü muamele yapıldı. Polis aracına bindirildiğinde, arkadaşların anlatımına göre kadın arkadaşlar, taciz edilmeye bile çalışılmış, orada kitle tepki gösterince engellenmiş, ama öyle bir durum da gerçekleşmiş.
Kaç kişi gözaltına alındı o gün?
ŞS: O gün 53 kişi gözaltına alındı. Gözaltı bir gün sürdü, sonra serbest bırakıldılar. Çoğu savcılığa bile gitmeden serbest bırakıldı.
RT: Arkadaşlar gözaltına alınınca, bahçede bulunan öğrenciler, keyfi müdahaleyi ve arkadaşlarının darp edilmesine tepki olarak alkışlama başladılar. Bunun üzerine polisler daha bir saldırganlaştı.
Bir kadın arkadaşın alkışlamayacaksın diye üzerine yürüyen siviller vardı, komiserler hatta. Kadın arkadaş tedirgin oldu, durdu, alkışlamayı bıraktı, hala ona bir yönelim olunca, o taraftan uzaklaşmak için yürümeye başladı. Polis, “yürüyerek kaçmayacaksın benden, koşacaksın, koş diyorum sana koş” diyerek, içindeki öfkeyi intikam hırsını akıtıyordu.
Arkadaş diş hekimliğinden bir öğrenci, olayların içerisinde bulunmamış, o an gördüğü görüntüden rahatsız olmuş, alkışlayarak olayı protesto etmek istiyor. Tek amaç bu. Alkışlayanlar bile orada gözaltına alındılar.
Peki olayları; grubun gelişini, polisin müdahalesini nasıl değerlendirdiniz?
RT: Üniversitede sürekli olmayan bir durumdu bu, çünkü basın açıklaması üniversitede her zaman gerçekleşen bir şey ama böylesine yönelim olmuyordu. Kesinlikle planlanmış bir şeydi bence. Yani bu grubun hani hiçbir şey yokken ortada, somut bir şey yokken bu şekilde toplanıp üniversiteyi basar gibi, ellerindeki kesici aletlerle, çetevari bir şekilde bunu yapmaları, 30 bin nüfusu olan bir üniversitede elbette bir tepki alacaktı.
Ama buna yüz kişi cesaret edemezdi. Arkalarında polis desteği olduğu için bunu rahatça yapabildiler. Çünkü biz bunun pratiğini önceki sene de gördük. Önce gelip ortalığı karıştırıp, daha sonra da polis koruması altına gelmişlerdi. Kimse onlara yaklaşamıyor çünkü polis onları silahıyla, TOMA’sıyla, akrebiyle koruyor. Böyle bir gerçeklik var.
Polisin stratejisi 'karşıt grup' algısını yaratmak. Bu şekilde üniversitede mesela başka bir durum var algısını yaratmak, öbür tarafı biraz daha güçlendireyim de bir taraf oluşturayım, bu tarafı güçlendireyim de duyarlı yurtsever kitleyi bastırayım, uyguladığı bir politika bu zaten.
Olaylarda üniversite yönetiminin tutumu nasıldı?
RT: Herhangi bir yürüyüş gerçekleştirdiğimizde, üniversitenin özerk alan olduğunu ve polisin giremeyeceğini söylüyorduk sürekli. Emin olun polisler birçok arkadaştan daha fazla buradalar. Biz artık diyoruz ki, bari derslere de girsinler. Bu derece keyfi... Silahlarıyla bölümlere, kantinlere kadar giriyorlar. Biz bunu dillendirdiğimizde, yetkili bir polis bize "Bizim rektörlük ile bir sene anlaşmamız var, istediğimiz gibi bu üniversiteye gireriz" diyordu.
Dönemin başında gözaltına alınan arkadaşlarımıza, biz bu sene DÜÖ-DER'i bitireceğiz, rektörlükle de anlaşmamız var, demişlerdi.
Oysa DÜÖ-DER yasal bir dernektir. İllegal durumu yoktur, legal zeminde çalışmalar yürütüyor. Sadece toplumsal olaylara duyarlı arkadaşların bulunduğu bir dernekken, bu kadar yönelimin olması, bitirmeye çalışmaları, zaten öğrencilerin başlı başına bir tepkisini ve güvensizlik ortamı yaratıyor. Bu sözleri duyduktan sonra polise güvenmek imkansız. Siz niye bize güvenmiyorsunuz, gibi sözleri duyunca Hizbullah olaylarında, herkes güldü, biz size niye güvenelim artık?
Peki soruşturmalar ve uzaklaştırma cezaları? Bazı öğrencilerden savunma dahi alınmadığı, cezaların tebliğ edilmeden verildiği, dolayısıyla cezalara itiraz edilemediği doğru mu?
Şevin: Evet. Böyle bir durum var, birçok arkadaşa ulaşamadık, demişler. Savunması istenen arkadaşlar da var. Hakkımda soruşturma açılmış mı acaba, diye üniversiteye gelip, soruşturmadan bu şekilde haberdar olan arkadaşlar da...
Bizim bir otomasyon sistemimiz var ve bu sistem üzerinden bile mesaj atarak iletişime geçmek mümkün. Bu sistemde telefon numaralarımız da mevcut, dolayısıyla ulaşamadık şeklinde ciddiyetsiz bir gerekçe olamaz.
Gerçekten öğrencisini düşünen bir üniversite yönetimi olsa, öğrencisini korumak adına, ona ulaşmaya çalışıp yardımcı olur, ama bizimkiler tamamen yok etmek, yıpratmak için uğraşıyor sanki.
Bazı öğrencilere ilk ceza olarak altı ay uzaklaştırma cezası verilmiş. Genelde önce uyarı, kınama gibi cezalar verilmiyor mu?
RT: Onlar (uyarı, kınama cezaları) reddedildi zaten. Rektörlük, yaptırımı yeterli görmüyor ve hocalara soruşturmanın tekrar başlatılmasını ve kararın değiştirilmesini söylüyor.
Örneğin ben doğrudan uzaklaştırma aldım. Önce kınama verildi. Ben öğretim üyesinin ağzından bunu duydum. Hatta gizli kalması gerektiğini söyledi, benden duyulmasın, ben kötü olurum, dedi. Genel olarak bizim bölümdeki hocalar; bir şey yok zaten, yürüyüş yapmak hakkınızdır, bu kadar üstünüze geliniyor ama bu sizin yasal hakkınız, diyorlardı. Orada polis izin verdi, öyle yürüyüşe geçtiniz, diyorlardı.
Uzaklaştırma cezaları okulun uzamasına neden olmayacak mı?
RT: Benim tamamen bir yılım gidiyor. Bben mimarlık öğrencisiyim. Sistem biraz daha farklı bizde. Birinci dönemden dersim olunca bitirme projesi alamıyorum. 3. sınıf olduğum için bu yılki derslerim kalıyor. Tam olarak bir yıl kaybım oldu.
ŞS: Benim de bir yıl kaybım oluyor. Çünkü alttan olan derslerimi alamıyorum, onları veremediğim için bir dahaki senenin kredisine yansıyor. Zaten bu yılla bütünleşince, krediyi aştığı için doğrudan bir yıl uzatıyorum.
Uzaklaştırma cezaları ne zaman kesinleşmeye başladı?
RT: Bazı arkadaşların cezası daha erken başladı. Bazılarınınki daha geç başladı. Bunun sebebi de tamamen, ders ve sınav zamanlarına göre hareket etmeleri. Yaz okulu alma şansı olan arkadaşların cezalarını yaz döneminden başlattılar ki mezun olamasınlar. Bütünleme sınavlarına girecek olan arkadaşlara, o dönem başlattılar. Tamamen keyfi oldu. Öğrenciyi tamamen zora düşürecek şekilde başlattılar. Bizim için de birinci dönemin başında başlayacak diye söylendi. Bu, bilinci kırmak adına, o dağınıklılığı yaratıp tepki alınmasını engellemek adına yapılan bir şeydi.
Bu durumda?..
RT: Bunun bir politika olduğu açık. Sadece 34 kişinin uzaklaştırma alması değildi amaç. Amaç toplumsal sorunlara duyarlı öğrencilerin tepkisini kırmaktı ama böyle olmaz, uğraşmasınlar boşuna. Çünkü duyarlı gençlik bitmez.
Üniversite gençliği aydın, gören, sorgulayan bir gençliktir. Hani hep söylüyoruz, amaç o standı kapatmak değildi aslında. O standlarda düşünen insanlar olduğunu bildikleri için, düşünen insanların bir araya gelmesini engellemek için uğraşıyorlar.
Ama düşünen insanlar her alanda birbirini bulur zaten. Derneği de kapatsalar, standları da kapatsalar ki kapatamazlar, yine de biz birbirimizi bulacağız. (BA/YY)