Akademisyen ve yönetmen Zeyno Pekünlü’nün ismini ve işlerini son dönemde çok sık duyuyoruz ve duymaya devam edeceğiz görünüyor. Kendine Ait Bir Banyo, Minima Akedemika, Erkek Erkeğe adlı kolaj çalışmaları yaptığı işlerden bazıları. İşlerine feminist kimliğini de cesurca yansıtmaktan geri durmuyor.
Her sene farkı bir ülkede yapılan Artists’ Film International’ın “teknoloji” konusuna odaklandığı bu yılki sergisi İstanbul’da gerçekleşiyor. Zeyno Pekünlü’nün “Ürkütmeden bir kadına nasıl dokunursunuz?” video kolaj çalışması da bu sergide yer alıyor. Sergi 2 Temmuz - 6 Ekim tarihlerinde İstanbul Modern’de olacak.
Zeyno Pekünlü’nün feminist kimliği ve eğitimci kimliği ile yaptığı videoları konuştuk.
3 videonuzda erkekleri ele almışsınız. İlkinde Yeşilçam erkeklerini kolaj yapmışsınız. İkincisinde erkeklerin beğenilme duygusu ile banyoda hazırlandığı aslında biraz da özel dakikaları görüyoruz. Üçüncüsü ise kadınları nasıl etkileyeceklerini anlattıkları, erkeklerin ‘avcı erkek’ olma hallerini.. Neden kadınlar değil de erkekler?
Ben kendime feminist diyen bir kadınım. Ve kadınlık meselesi ilgimi çekiyor.
İlk yaptığım erkeklik videosu mesela Türkiye’deki melodramlardan yaptığım bir video. Melodramları incelerken aslında aklımda kadınlıkla ilgili bir şey yapmak vardı. Ama daha sonra izledikçe fark ettim ki, 20-30 senedir zaten feminizm tarihi, feminist film ve edebi okumalarla kadınlık üzerine her şeyi didik ettik ve söylenebilecek yeni bir şey kalmadı. Erkeklik çalışmaları ise çok daha yeni. Bir takım gruplar var, toplantılar, akademik çalışmalar yapılıyor. Ancak kadınlık temsili kadar incelenmemiş erkeklik temsili.
“Erkekler de kırılgan hale geliyor”
Türkiye’de hem erkeklere hem kadınlara yönelik farkındalık eğitimleri verilse ve bu eğitimlerde toplumsal cinsiyet rejiminin erkekleri nasıl etkilediğine de değinilse, şiddet sorununun azalacağını düşünüyor musunuz?
Kadınlar genel olarak nasıl davrandıklarının çok farkında olarak büyütülüyorlar, “Otobüste şöyle yap, sokakta böyle yap” gibi. Ya bir takım şeyleri engelletiliyorlar ya da bunun bilincini geliştiriyorlar. Erkeklikle ilgili de tam tersi, “Ne olsa yapar” söylemi ile erkeklerin toplumsal cinsiyeti oluşturuluyor. O yüzden bence de erkeklerin kendi erkekliklerine dönüp bakmaları çok önemli. Burada sadece kötücül bir erkeklikten bahsetmiyorum. Toplumun erkeklere atfettiği bir takım beklentiler erkekleri de çok kırılgan hale getiriyor. Baskı altında hissetmelerine neden oluyor. Sadece kadın-erkek ilişkisinde taciz eden erkek, şiddet uygulayan erkek şeklinde bunu analiz etmek değil, duygularını gösterebilmesi bir erkeğin ağlayabilmesi gibi konularda da o erkekliğin incelenmesi lazım bence.
“Erkekler yalnızken nasıl görünüyor?”
İncelemeler yetersiz olduğu için siz de sanatla buna aracı olmak istediniz..
Evet, biz buna ‘sanatsal araştırma’ diyoruz. Ben bununla ilgili makale yazmıyorum ama o düşüncenin başlangıcını oluşturabilecek bir şey gösteremeye çalışıyorum. Şunu biliyoruz mesela kadınlar melodramlarda ya evlenilecek kadındır duygusaldır ya da fettandır. Bunun üzerine çok güzel kolajlar da yapıldı, yazılar da yazıldı. Ama mesela erkekler üzerine böyle bir şey ben hatırlamıyorum. O yüzden de o melodramların üzerine düşünürken buradan başladım. Yani ‘Kadrajın içindeki erkekler yan yana ve baş başayken bize ne gösteriyorlar, birbirlerine nasıl dokunuyorlar? Nasıl kavga ediyor, nasıl oyun oynuyorlar?’ En masumane gördüğümüz filmler bunlar. Evde annenle öğle yemeği yiyecekken televizyonu kurcalarsın, ikinizin de en ortaklaşabileceği biraz gülebileceği filmler melodramdır. Benim annemle babam o filmleri izleyerek büyüdü, aşık oldu. Belki bana aşkın tarifini böyle yaptı. Belki oradaki ilişkiler bana geçti, o yüzden de en görünmez en kolay kabul ettiğimiz şeylerin en fazla malzeme çıkarılabilecek şeyler olduğunu düşündüm.
O halde sinema ve medyanın da toplumsal rollerde etkisi olduğunu düşünüyorsunuz..
Tabii ki, sinema rol modelleri en fazla ileten alanlardan biri. Biri aile, eğitim, sonra da televizyon da internette dergilerde, gazetelerde karşımıza çıkanlar.
“İnsanlar videoyu izleyince şok oluyor”
Yaptığınız videolarda daha çok kolaj yönetimini kullanmışsınız. Nasıl oluştu bu fikir?
Bazen bir şey söylemek için yeni bir şey kurmaya, kurgulamaya, üretmeye gerek olmayabiliyor. Sadece var olan bir şeyin altını çizmek yerini değiştirmek, şeklini değiştirmek, sırasını değiştirmek görmediğimiz birçok şeyi görmemize ya da düşünmediğimiz birçok şeyi düşünmemize sebep oluyor. Örneğin şu an da İstanbul Modern’de gösterilen “Ürkütmeden bir kadına nasıl dokunursunuz?” videosunda insanlar izledikleri zaman şok olduklarını söylüyorlar. “Böyle erkeler mi var” gibi.
Dikkatli bakıldığı zaman o videoda verilen tavsiyelerin büyük çoğunluğu bugün bir gazetede okuyabileceğiniz bir tarzda. Bunları küçük mesajlar olarak dağınık bir şekilde gördüğünüz zaman bu kadar etki etmiyor. Ama ben onları arka arkaya dizdiğim zaman o etki ve görünürlük artıyor. Ben buna ‘kültürün çöplüğüne bakmak’ diyorum. Arkasında bıraktığı şeyleri inceleyip, ortak ne söylüyorlar, bunların içinde ortak nasıl hatlar bulabiliriz, sorularını bulmak istiyorum.
Ben arayıp bulmadım bu videoları, bunlar benim karşıma çıktığı için takıldım. Ona tıkladım, oradan oraya derken böyle bir kültür olduğunu fark ettim. Bu insanların bu işlerden para kazandıklarını, ders verdiklerini ve bir kısmının çok zengin olduğunu bunun yaşam koçluğunun bir çeşidi olduğunu gördüm. ‘Kültürün çöplüğü’ dediğimiz şey tam da burada erkeklerin hayatlarındaki yalnızlaşma ve ‘kadınlarla nasıl tanışırım?’ kaygısında. ‘Av-avcı erkek’ dedin ya sende orada birçok erkek tasviri var ama bir yandan düşünürsen erkekliğin kırılganlığını da gösteren bir tarafı var çünkü erkekler kendine güvenmediği için bir kadının yanına gidip “Merhaba, nasılsın?” demek için ders alıyor. Para veriyor. Nasıl reddedilmeyeceğini öğrenmeye çalışıyor. Çünkü reddedilmek erkeklik için çok onur kırıcı bir şey… Oysaki niye öyle olsun ki?
Yani erkekler, önüne konulan erkeklik normlarına uymak için dersler alıyor.
Evet ve yine videoda oradaki hocaların bir kısmı şöyle diyor: “Be a man” yani ‘erkek ol’. Bunun içeriğinin ne olduğu belli değil. Birisi sana ‘Erkek ol’ diyor ve üstüne dev bir erkeklik tanımını boca ediyor. Yine videoda görüldüğü üzere sadece Türkiye’de böyle değil. Çoğu İngiltere’den Amerika’dan ama aynı erkeklik kırılganlığı orada da var.
“Kopya kağıtlarının estetik bir tarafı var”
Kopya kağıtlarını biriktirdiğiniz bir işiniz var. Normalde bizim kopya kağıtlarımız toplandıktan sonra disipline gönderilirdik. Hiçbir zaman kopya kağıtlarımıza sanat ürünü olarak bakılmadı. Diğer videolarınızda toplumsal cinsiyet ve erkekliği sorgularken burada eğitim sistemini eleştirdiğinizi görüyoruz. Bu işiniz nasıl çıktı ortaya?
Ben ‘bilgi nasıl dolaşıyor’a bakıyorum. Erkeklik bilgisi ya da eğitim bilgisi... Soyut düzlemde bir takım bilgiler nasıl dolaşıyor? Biz bunu nasıl içselleştiriyor ve bir başkasına gösteriyoruz? Benim için çok kişisel bir tecrübeden çıktı. Üniversitede ders verirken kendi dersimin sınavından öğrenciler çıktıktan sonra yerde kopya kağıtları buldum. Onları buzdolabının üzerine yapıştırdım. Çünkü estetik bir tarafı da var. Minicik yazılarla yazılmış, renkli kalemlerle çizilmiş. Bir süre sonra toplamaya başladım. Daha sonra üzerine düşünmeye başladım.
Mesela biz dört senelik bir eğitimi bu insanların iş sahibi olması, uzman olması için bir mutlak haline getirmişiz. Öyle ki bunu Türkiye’de yüzlerce vakıf üniversitesi aslında çok iyi bir eğitim vermediği halde sırf üniversite mezunu olmak için diploma veriyor. Eğitime başka bir şekilde tahammül edemiyoruz. Bir sistem varsa hack edenler de vardır. Kopya çekmek sadece tembellik ya da o konuyu bilmemek anlamına gelmiyor aslında sisteme itaat etmemek anlamına geliyor. ‘Sen benim bilgimi bu kadar saçma bir sınavla ölçüyorsan ben de kopya çekebilirim.’ Sana dayatılan bir sistemin içinden sen kendine yol açıyorsun.
İkincisi; eğitmen kendisi ile yüzleştiriyor. “Ben derste bunları mı anlatmışım? Böyle mi özetleniyor, aslında ben bunu demeye çalışmamıştım” diye eğiticinin kendi rolünü sınamasına neden oluyor. Dediğim gibi hepsi biriktiği zaman yan yana estetik duruyor.
Artık biz de kopya çekerken yakalandığımız da “ Hocam aslında bunlar sanat eseri” diyebiliriz o zaman.
Şunu eklemek lazım, ben hiçbir zaman kimsenin elinden kopya kağıtlarını almadım öyle bir utandırmaya gitmek benim kişiliğime uygun değil. Kopya çekilse bile aslında anlaşılıyor ve kimse kimseyi kandırmıyor aslında. Hepimizin oynadığı bir oyun o.
“Sergi 6 Ekim’e kadar devam edecek”
Videonuzun da yer aldığı sergi 6 Ekim’e kadar devam edecek. Sergide neler var?
Sergi farklı ülkelerden sanat kurumları, sanatçı filmleri ile ilgili yapılan program. Her sene, Türkiye’den İstanbul Modern, diğer ülkelerden başka sanat kurumları bir video sanatçısı seçiyorlar ve daha sonra bütün o kurumlar o sanatçının işlerini gösteriyorlar. Bu sene de İstanbul Modern beni seçti. Diğer filmlerin tamamı da şu a İstanbul Modern’de görülebiliyor ve bence oldukça ilginç bir sergi çünkü 10 küsur sanatçının teknolojiyi nasıl ele aldığını görebiliyoruz ve çok farklı perspektifler var.
29 Eylül’de İstanbul Modern’de altı- yedi videomun toplu gösterimi olacak. Üzerinde ufak bir söyleşimiz olacak.
“Var olanı dönüştürmek bana yakın geldi”
Herhangi bir konuyu işlemek istedikleri zaman yönetmenler tek bir elden çıkma olsun ister. Sizin biraz daha kolektif bir tarafınız da var yaptığınız kolaj yöntemi ile.
Evet, bence kültür arkasında bize yeterince malzeme bırakıyor. Yani benim bir sözü söylemem için ya da hissimi seyirciye geçirmem için her şeyi sıfırdan kurgulamama gerek yok. Biraz artıkları deşerek, onların yeniden kurgulayarak bir şeyler çıkarabilirim. Başka işlerimde de var olan bir şeyin düzenini bozup yeniden düzenlemeyi seviyorum.
Artık bu kadar çok imaj üretilen bir çağda bir imaj daha üretmek değil var olanı dönüştürmek bana yakın geldi.
Bugün hepimizin cep telefonuyla bile yapabileceği bir şey ve aktivizm için de siyaseten söz üretmek için de çok ilginç bir mecra olabilir bence oynamaya kurcalamaya değer bir şey. (HY/ÇT)