Özgür Hüseyin Akış kitabında, savaş, yoksulluk ve göçün çocuk emeği üzerindeki yıkıcı etkilerini sınıfsal bir bakış açısıyla ele alıyor. Türkiye'de sayısı giderek artan mülteci çocuk işçiliğinin, derinleşen emek eşitsizliklerinin bir sonucu olduğuna dikkat çekiyor.


EĞİTİM-SEN AÇIKLADI
"Eğitimde eşitsizlik derinleşiyor, çocuk işçiliği meşrulaştırılıyor”
Yıllara yayılan saha araştırmalarına dayanan kitap, İstanbul, Ankara ve Antep gibi şehirlerin arka sokaklarında, sanayi bölgelerinde, plastik geri dönüşüm tesislerinde ve tarım alanlarında çocuk işçiliğini inceleniyor. Akış’a göre bu çocuklar sadece işçi değil, aynı zamanda mülteci, yoksul ve sistemin en dışına itilmiş bir sınıfın en savunmasız üyeleri.
Mülteci çocuk işçiliğinin öncelikle nedenlerine bakılması gerektiğinin altığını çizen Akış dikkatimizi Suriye’de savaş sonrası başlayan zorunlu göç dalgasına çeviriyor. Resmi söylemlere göre 5-6 milyon Suriyeli’nin 1,5-2 milyonu çocuklardan oluşuyor.

2024-2025 öğretim yılında en az 72 çocuk işçi hayatını kaybetti
"Önce zorunlu göç ve göçe sebep olan durumların anlaşılması gerekiyor"
Akış bu konudaki soru işaretlerini ve tabloyu şöyle özetledi:
“MEB açıklama yapıyor diyor ki; 1,5 milyon Suriyeli çocuğun yarısı eğitime ulaşıyor. O zaman diğer yarısı ne yapıyor? Açıklanan verilerin içinde mülteci çocuk işçiler, sokakta çalışanlar, mevsimlik işçiler yer almıyor. İşte bunlar sınıfın görünmeyenleri.
Bir örnek Ankara Altındağ’da Önder Mahallesi. Burada en büyük mobilya sanayilerinden biri Siteler var.
Sabah akın akın 13-14 yaşındaki çocukları mahalleden bu bölgeye yürüyerek çalışmaya giderken görüyorsunuz. Konuştuğunuzda anlıyorsunuz ki durumu normalleştirmişler ve çalışmaya mecbur bırakılmışlar. Savaş veya başka nedenlerle büyüklerini kaybetmişler, evdeki bir iki çocuk çalışarak geçim sorumluluğu almışlar. Üretim sürecinde var resmi rakamlara göre yoklar.
Irak, Afganistan ve Suriye’den çok yoğun bir göç söz konusu bu çocuklarla görüştüm. Özellikle Irak’lı 13-14 yaşında iki çocuğun hikayesi mesela durumu gözler önüne seriyor. Sokakta mendil ve su satıyorlar. Babalarını savaşta kaybetmişler, anneleri evde hasta yatıyor. 13 yaşındaki çocuk kendisinden bir yaş büyük abisi gelip tezgahı devralınca okula gidebiliyor. Evin geçim sürecini iki tane çocuk yönetiyor. Bu örnekle demek istediğim şu sayısal verilerden çok zorunlu göç ve göçe neden olan durumların tartışılması gerekiyor.”
"Sistem ölen çocukların üzerinde yükseliyor"
Kitabında Neoliberal politikaların çocukların hayatındaki izlerine de yer veren Akış, çocuk işçiliğine giden süreci şöyle açıkladı:
“Ekonomik krizlerle birlikte derin yoksulluk bir ebeveynin çalışarak evini geçindiremediği çocuğun alacağı beş kuruşa muhtaç olduğu bir süreç yaşatıyor. Bu süreç milyonları kapsıyor. Çocuklardan neden seçiliyor? Çünkü ucuz, çünkü sigortasız, çünkü denetimsiz. Bu düzen bu sorunu çözemez demiyorum; çözmek istemez. Bu sistem, iş cinayetlerinde ölen çocukların üzerinden yükseliyor. Mülteci çocuk işçiler ise bu yapının vitrine bile çıkamayanları.”

"Asgari ücretin altında sigortasız çalıştırılıyorlar"
Çocukların geleceğe yönelik meslekler edinmesine değil sömürünün bir parçası haline getirilmesine karşı olduklarını vurgulayan Alkış, yoksullukla mücadelede planlı kamucu bir ekonomi modelinin savunulması gerektiğini belirtti.
Anahtar çözüm noktalarından birinin “Doğru entegrasyon ve mülteci çocukların işçi olmadığı bir düzen” anlayışı olduğunu söyleyen Akış sözlerine şöyle devam etti:
“Mülteci çocuk işçiler sigorta kavramını dahi bilmeden, asgari ücretin altında ve yerli çocuk işçilerden de daha kötü koşullarda çalıştırılıyor. Özünde çocuk işçiliğinin yerli yabancı demeden yasaklanması gerekir. “Çocuklar ağır işlerde çalıştırılmasın, tehlikeli işlerde çalıştırılmasın” üzerinden bir talep oluşursa boşluk da oluşur burada denetim yapılamaz ve bir meşruiyet alanı gelişir. Bu anlamda hiçbir sektörde çocukların çalıştırılmaması yönünde bütüncül bir mücadele örgütlenmeli.”
"Verisizliğin kendisi devlet politikası"
Çocuk işçiliğine ilişkin verilerin de düzenli açıklanmıyor olmasına tepki gösteren Akış, verisizliğin bir politikanın parçası olduğuna işaret etti:
“Elimizde bir sorunla ilgili doğru veri yoksa o zaman sorunun çözümüne ilişkin çaba da yoktur. Verisizliğin kendisi devlet politikasıdır, verileri açıklamayanlar kendilerini gizliyor. Kapitalizmin halbuki en teşhir edilebilir yanı çocuk işçiliğine ilişkin gerçeklerdir. Çocuk işçiler sadece sömürülmüyor çocuk olma hakları da ellerinden alınıyor. Hep derler ya çocuklar bizim yarınlarımızdır diye çocukların bugününü kurtaramayan bir yönetim yarınlarını da kurtaramaz. Çocukların önce bugününü kurtaralım.”
Türkiye’de ilgili yasalar
4857 sayılı İş Kanununun 71 inci maddesine göre, 18 yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçiler bakımından yasak olan işler ile 15 yaşını tamamlamış, ancak 18 yaşını tamamlamamış genç işçilerin çalışmasına izin verilecek işler, 14 yaşını bitirmiş ve ilköğretimini tamamlamış çocukların çalıştırılabilecekleri hafif işler ve çalışma koşullarına ilişkin usul ve esasları aşağıdaki şekilde belirlenmiştir.
Genç işçi: 15 yaşını tamamlamış, ancak 18 yaşını tamamlamamış kişidir,
Çocuk işçi: 14 yaşını bitirmiş, 15 yaşını doldurmamış ve ilköğretimini tamamlamış kişidir.
Çocuk hakları savunucuları yasada çocuk ve genç işçi tanımlamalarının ayrı ayrı yapılmasının, bunun yaş ile eşleştirilmesinin boşluk oluşturduğu ve çocukları korumadığı eleştirisinde birleşiyor.
Çocuk hakları bildirgesi
1918’de Moskova’da yayımlanan Çocuk Hakları Bildirgesi çocuğu birey olarak tanıyarak çocuk işçiliğini staj adı altında olsa dahi yasakladı. Bu konuda öne çıkan gelişmelerden biri ABD’deki yetim trenleri uygulamasının sona erdirilmesi oldu. O yıllarda bildirgeden önce trenlere bindirilen çocuklar varlıklı aileler tarafından alınıp günlük işlerde ve tarım alanında çalıştırıyordu.


Akran zorbalığında gerçek fail kim?
Verilerle çocuk işçiliği
Resmi rakamlara göre dünyada 160 milyon çocuk işçi var.
TÜİK’in 2024 verilerine göre; Türkiye’de 15-17 yaş arası yaklaşık 970 bin çocuk işçi bulunuyor. Diğer yaş grupları da dahil edildiğinde bu sayı en az 1 milyon olarak tahmin ediliyor. 2019’da bu sayı yaklaşık 720 bin olarak açıklanmıştı.
Çocuk hakları örgütleri, sendikalar toplam fiili çocuk işçi sayısının 4 milyona kadar ulaştığını her 5 çocuktan 1’inin çalışmak zorunda kaldığını belirtiyor.
Son 11 yılda en az 695 çocuk işçi yaşamını yitirdi.
Her yıl ortalama 60’ın üzerinde çocuk işçi yaşamını yitiriyor.
Ölümlerin büyük bölümü tarım, inşaat ve sanayi sektörlerinde.
(NÖ)






