Dünyada Urartu dilini bilen 15 kişiden biri Mehmet Kuşman.
77 yaşındaki dilbilimci, 2005’ten beri Van Kalesi’nde beri gönüllü olarak çalışıyor; turistlere tarihi ve Urartu’nun dil tarihini anlatıyor.
25 yılını Urartucayı öğrenmeye adayan Kuşman’la 21 Şubat Dünya Anadili Günü için konuştuk.
Kuşman, savaşların dil üzerindeki etkisine dikkat çekerek, tarihi dillerin yaşatılabilmesi için savaşların durması gerektiğini söylüyor.
“Urartucaya merakım bir umut kırılmasıyla başladı”
Kuşman, dile merakının nasıl başladığını şöyle anlatıyor:
“Benim Urartuca diline olan merakım aslında umudumun kırıldığı anda başladı. Çavuştepe'de çalışıyordum. Kitabeler çıkmaya başladığında çivi yazıları ile karşılaştım. Yanında çalıştığım hoca düşünüyordu ve çok dalgındı. Sorduğumda cevabı, 'Oğlum kitabe çıktı' oldu. Ben de ona karşılık 'hocam buna sevinmeniz gerekiyor neden üzülüyorsunuz' diye sordum. Hoca ise 'Kime okutacağım' dedi.
“Ben de o zaman gençtim ve zannediyordum ki bir profesör tıp dahil her şeyi bilir. Hoca bana şu cevabı verdi 'Yavrum benim branşım değil, ben Farsça dil edebiyat hocasıyım' dedi. Sonra Ankara 'dan bir hoca çağırıp gitti. Sonradan arka arkaya yazılar çıkmaya ve basılmaya başlandı. Sonra baktım hoca yine üzülüyor. Sordum 'Hoca ben bu yazıyı öğrenemez miyim' deyince hoca zaten üzgün ,'Hadi canım sen de' dedi. Hocanın bu söylemine çok kırılmıştım."
“Üç yılda Urartuca alfabeyi dizdim”
Sadece çivi yazılarından oluşan Urartu dilinin alfabesini çıkaran da Kuşman’ın kendisi oluyor:
"Sonrasında bir kalem defter ve fotoğraf makinesi aldım ve Van Kalesi'ne çıktım. Oradaki yazıları rastgele yazmaya başladım. Bilmiyorum ama hangisi Urartu hangisi Asuri. ondan sonra da Ermenistan’a, İran’a gittim ve Türkiye genelinde araştırma yaptım. Türkiye’de Urartu diline ait bir alfabe yok. Çivi yazısı var ama alfabesi yok. Ben de başladım onları dizmeye. Üç yılda alfabeyi tamamladım.”
“354 kelime bildiğim halde cümle kuramıyordum”
Kuşman, Ankara'da düzenlenen bir konferansta Urartu dil alfabesini hocalarına, meslektaşlarına tanıtıyor. Sonra da dili kullanmayı öğreniyor; dereden topladığı taşlara Urartuca çivi yazıları yazıyor:
"Türkiye'de kazı çalışma ve araştırmasını yürüten yerli ve yabancı hocalar vardı. Herkes kazı raporunu verdi. Sıra bana geldi. Herkes hayretler içinde bana bakıyordu. Hocaya sordum 'beğenmediniz mi' diye, bana bakıp 'Harika' dedi.
“Bir tane hoca da ‘Badosi’ dedi. O zamanlar Urartuca bilmiyorum ve ne dediğini anlamamıştım. 'Badosi' Urartuca’da 'harika', ‘çok güzel’ anlamına geliyor. Ondan sonra dili öğrenmeye ve dille tanışmaya başladım.
“354 kelime öğrendim fakat cümleleri kuramıyordum. Bir ara İstanbul’a gittim orada Urartucayı bilen bir hoca vardı. Cümle kurmak için bana Çeçenlere ait lügat kitabını önerdi. Böylelikle öğrendim. Derelerden taşları topladım ve çiviyle Urartuca yazı yazmaya başladım.”
Urartu devletinin kuruluşu
Kuşman, Urartu devletinin kuruluşunu şöyle anlatıyor:
“Benim çalıştığım yer, Çavuştepe Kalesi, Urartulara ait bir kaledir. Aynı zamanda eyalet merkezi olarak kullanılmış. Urartuların Doğu Anadolu'ya yerleşmelerinden daha önceleri Asur devletleri varmış. Asur dağıldıktan sonra bunlar nairi ülkeler yani ufak birlikler halinde yaşamak zorunda kaldılar. Asur himayesi altında Asurlular ellerinde avuçlarında ne varsa alıp götürüyorlarmış ve insanları da köle olarak kullanıyorlarmış.
“M.Ö. 860’da bu beylikleri idare eden insanlar bir araya gelerek Asurlulara karşı ufak bir devlet kurmaya karar vermiş. Lutibri adında biri kral seçilmiş. Van Kalesi Tuşba adıyla başkent, sınırları Türkiye' de Van Gölü, Ermenistan’da Sevan Gölü, İran'da Urmiye Gölü imiş, bu üçgende devlet kurabilmişler. Ama fakir oldukları için ne yapacaklarını şaşırıyorlar.
“Lutibri adındaki kral çok zeki ve iyi bir politikacıydı. Ülkede meslek sahiplerini Tuşba'ya, yani Van Kalesi'ne çağırıyor. Herkese soruyor ne yapıyorsun, ne işin var, diye. ‘Hayvancılıkla uğraşıyorum’ diyenleri dağlık bölgelere, ‘Üzüm yetiştirebiliyorum’ diyenleri de ovalara göndermiş. Taşçılıkta usta olanları da taş sanatına, madencilikte usta olanları da maden de çalışmaya gönderiyor. O şekilde Urartu devleti en kısa sürede çok zengin bir hale geliyor."
"Urartu devleti o kadar zenginleşiyor ki üretimleri karşılığında toprak almaya başlıyorlar. Aradan yıllar geçtikten sonra Lutibri'nin oğlu Aramo, kraliyete geçiyor. O da öldükten sonra Sartor, Argeşti, Menwa kraliyeti devralıyor.
“O esnada tabii savaşlar da devam ediyor. Urartulular, Asurlularla müthiş bir savaş halindeler. Doğuda bir Kürt devleti olan Medlerle İskitler ittifak kurarak bütün Urartu devletini ortadan kaldırdıkları gibi yerleşim yerlerini de yakıyorlar. O tarihler de bir at bu zamanın bir tankı ve topu gibiydi."
“Dili olmayan bir halk ölü bir halktır”
Sömürgeler tarafından dillerin kuşatılıp eritildiğini söyleyen Kuşman, dillerin yaşaması için savaşların susması gerektiğini vurguluyor.
“Savaşların yaşanmasıyla beraber tarihi diller de ölüyor. Tarihte de gördüğümüz gibi büyük balık hep küçük balığı yutmuştur. Savaş insanların içinde yaşaması gereken bir gelenek olarak görülüyor. Dillerin sömürülmesi de birebir devletlerin çıkarları üzerine vardır. Dili olmayan bir halk ölü bir halktır. Halkı yenilgiye uğratmanın yöntemi dilini tamamıyla ortadan kaldırmaktır. Halklara dillerini unutturarak zaferi kendine, yenilgiyi de halklara yaşatıyorlar. "
“Urartu çok az tanınıyor”
“Ben Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de, Amerika'da ve Avrupa'da birçok dil konferansına katıldım. Oranın insanları Urartu’yu tanımıyorlar, Asur’u biliyorlar. 1950'de okula gittiğim zaman Urartu denilen bir devlet yoktu ve hiçbir tarih kitabında geçmiyordu.
“Ondan sonra üniversitelerden heyetler gelerek kazı çalışması yürüttüler. Onlara ait kitaplar ve eserler çıkınca yavaş yavaş Urartular tanınmaya başlanıldı. Türkiye'de Urartu biliniyor ama çok az. Bu çatışmalı süreçlerden dolayı turistler fazla gelmediği için dillerin tarihini tanıtabilmek zorlaşıyor ve diller bir yok oluşa doğru ilerliyor.
“Urartulular, İskitler, Medler ve Asurlular Kürttü. Kimse bunu inkar edemez. Nasıl o dönemde bu topraklar da Kürtler yaşamışsa, şimdi de yaşıyorlar. Tarihi dillerin, resmi dilleri değişikti. Urartuca Çeçenliğe yakın bir dildi. Batı İran'da Farslar halen var. Çünkü Kürt olduğu için Farsça var. Irak ve Suriye'de de Kürtler vardı. Halen de Kürtler yaşıyor. Yani bu dil hiçbir zaman ne değişebiliyor ne de terk edilebiliyor. Dünya kurulduktan sonra hep böyleydi ve böyle olmaya da devam edecek." (ZT/ÇT)