Şebnem Korur Fincancı AGOS gazetesine verdiği röportajda:
“Gerçekte kaç kişiyi kaybettiğimzi öğrenmemiz, bir haftadan uzun sürecek. Bir de hastanelerde bir kısmı yoğun bakımda olan insanlar var...” diyerek yitirdiklerimizin sayısına ilişkin ortalıkta süren tartışmalara açıklık getirmiş.
Büyük bir katliam ve kim ne derse desin her bakımdan ağır.
Hangi açıklamayı yaparlarsa yapsınlar, katliamı kime ihale etmeye çalışırlarsa çalışsınlar, Erdoğan ve AKP diktatörlüğü, devlet bu vebalin altında kalacak.
Yüzü aşkın insanın kanına bulaşmış ellerini temizleyecekler.
Cumartesi gününden beri katliamda kaybettiklerimizin cenazeleri kaldırılıyor, yaralılar tedavi edilmeye çalışılıyor.
Taziyeler kabul ediliyor...
Görülen o ki, Ankara katliamında en başta yaralananlar ve katledilenlerin yakınları olmak üzere, o cehennemi gören, tanık olan, yaşayan bir çok kişide, bu şok hali ve travma uzun süre etkisini gösterecek.
Sosyal medyada yitirdiklerimizi anlatan yazılar, fotoğraflar yayınlanıyor.
TIKLAYIN - ANKARA'DA HAYATINI KAYBEDENLERİN HAYAT HİKAYELERİ
Her bir anı, her bir fotoğraf, acıyla-öfkeyi harmanlayarak isyana dönüştürüyor.
Bütün bu paylaşımları, gazete ve ajans haberlerini takip ederken, bir annenin sözleri kafama mıh gibi çakılıp kaldı!..
HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, milletvekilleri Pervin Buldan, Garo Paylan, Saruhan Oluç, Beyza Üstün ve Hüda Kaya, milletvekili adayları Şerife Erbay ve Gülsüm Ağaoğlu ile HDP İl Eşbaşkanı Ayşe Erdem, HDP PM Üyesi Beycan Taşkıran ve ESP Genel Başkan Yardımcısı Çiçek Otlu’dan oluşan bir heyet önceki gün Ankara’da katledilenlerin ailelerine taziye ziyareti gerçekleştirdi.
Dicle Deli’nin annesi, taziye ziyaretine gelen konuklarına demiş ki; “Dicle hep bu yolda gitmek istedi. Onu unutmayın!”
Anne Deli; unutan bir toplum olduğumuz gerçeğinden yola çıkarak mı, bizlerden kızını unutmamamızı istemiştir.
Bilmiyorum...
Ama açık olan bir şey var ki; o da, hakikaten çabuk unutan bir toplumuz.
Çok gerilere gitmeyeceğim...
Hesabı sorulmayan her bir katliamın, baskı ve zulmün bir sonraki katliamı koşulladığı, ön açıcı olduğu biliniyor.
1915 Ermeni Soykırımının, Dersim’in, Koçgiri’nin, Zilan’ın, 6-7 Eylül’ün, 12 Mart’ın, ’77 1 Mayısı’nın, Maraş’ın, Çorum’un, 12 Eylül zulmünün, idamların, 1990’lı yıllar boyunca Kürt halkına yaptıkları zulüm ve katliamların, işkencelerin, kayıpların, faili devlet cinayetlerinin, Sivas’ın, hapishane katliamlarının, Roboski’nin, Amed ve Suruç’ta patlattıkları bombaların hesabının sorulmamış olması!..
Devlet ve devlet destekli katliamların da, teşvikcisi, koşullayıcısı olmuştur.
Gerek tarihsel olarak, gerekse de günümüzde, katliamlarla yüzleşme ve hesap sorma kültürünün yaratılamamış olması, Türkiyeli ilericiler, demokratlar, devrimciler, sosyalistler bakımından önemli bir handikap, önemli bir zaaf olmaya devam ediyor.
Ve bu zaaf yaşamın başka alanlarında da, çabuk unutmayı koşullandırıyor.
Acılar biriktirdiğimiz bu süreçte, geçmişle yüzleşme ve hesaplaşmanın, kendi zaaflarımızla yüzleşerek arınmanın tam zamanı şimdi değilse ne zaman?
Çok değil, bir kaç yıl içinde faili devlet imzalı katliamlara tanık olduk.
Roboski’nin hesabı sorulsaydı, Suruç olmayacaktı.
Suruç’un hesabı sorulsaydı Ankara olmayacaktı diye düşünenimiz hayli fazla.
O halde Roboski’nin, Suruç’un ve Ankara’nın faillerini sanık sandalyesine oturmak benim de boynumun borucu diyen herkes geleceğe bırakmadan işe başlamalı ki; Dicle Deli’nin annesinin “Onu unutmayın!” isteği hakikaten hayat bulsun...
Hakikaten unutmamak, hesap sormak adına verilen sözlerin hayatta bir karşılığı olabilsin!..
Decle’yi de, yitirdiğimiz canları unutmayacağız, unutturmayacağız sözü yaşam bulabilsin... (FE/HK)