İstanbul Üniversitesi (İÜ) Hukuk Fakültesi araştırma görevlisi Mehmet Cemil Ozansü son günlerde yoğunlaşan üniversiteye saldırılarda üniversite yönetimlerinin sorumluluğuna dikkat çekiyor: “Üniversitedeki hürriyet ortamı bizzat bu idareciler tarafından kıskaca alınıyor ya da görevlerini ihmal ediyorlar.”
İÜ'de 11 Nisan’da Müslüman Gençlik’ten oldukları söylenen bir grup Dicle Üniversitesi’nde yaşanan saldırılara karşı afiş asan öğrencilere saldırdı. Saldırılar sonraki günlerde de devam etti.
16 Nisan günü yaşanan saldırının ardından sol görüşlü 56 öğrenci gözaltına alındı. Öğrenciler ertesi gün serbest bırakılırken son iki günde de saldırı amacıyla okula giren gruplar öğrencilerin tepkisi sonucu polislerce çıkarıldı.
Ozansü ile İÜ'de yaşanan saldırıları, Dicle Üniversitesi’nde yaşananlarla bağlantısını, polisin müdahalesini ve rektörün tavrını konuştuk.
“İstanbul ve Diyarbakır’daki saldırılar tesadüfi değil”
Ozansü Dicle ve İstanbul üniversitelerinde yaşananların aynı zeminde olduğu çıkarımını yapmanın bir dönem tahlilini gerektirdiğini, ancak buna ilişkin ipuçları olduğunu söyledi:
“İsmini koyalım; bunlar tesadüfen olacak hadiseler değil. Ana akımın (muhalefet dahil) kendi dışındaki kesimlere ilişkin gözdağı olabilir. Bunu hükümetin muhalefetinde kalanlar da muhalif olup da ana akımın dışında kalanlar da yapıyor olabilir.
“Bu durum, muhalefetin yoğunlaştığı yerlere, üniversitelere ilişkin baskı döneminin başladığının habercisi olabilir. Biz de hürriyet, özgürlük, barış, adalet hayali kurmaktan uzaklaşıp üniversitelerin bir müdahale alanı olduğunu tespit eder, dönemi buradan okumak mecburiyetinde kalırız.”
“Yaşananlar, üniversite özerkliğinin fiilen ortadan kalkmasının sonucu”
Ozansü yaşananların “üniversite özerkliğinin fiili olarak ortadan kaldırılması”nın ulaştığı sonuçlar olduğunu belirtti:
“Üniversitenin özerkliği, dokunulmazlığı, anayasaya rağmen, fiilen ortadan kaldırılıyor. Bunun sebebi ise siyasi iktidarın üniversite idarecilerini değiştirip kendine yakın kadroları ataması.
“Emniyet kuvvetlerini üniversiteye davet etme konusunda yetkili kişi rektör. Tüm bunlar hükümete muhalif kesimlere yapılabilecek müdahalenin önünü açmış oluyor.”
Rektörün bu yetkisini vurgulayan Ozansü, saldırılar sonrası İÜ’ye polis girmesinin de rektörlük davetiyle gerçekleştiğinin karine olarak kabul edilebileceğini belirtti. Ozansü, İÜ rektörünün saldırılar karşısında pasif kaldığı söyledi:
“Üniversite öğrencisine, akademisyenine yapılan müdahaleye ilk tepki göstermesi gereken rektörlüktür. Ancak karşılaştığımız manzarada rektörlüğü her türlü müdahalenin meşruiyetinin kaynağı olarak görüyoruz.
“Emniyet güçlerinin objektif davrandığı şüpheli”
Ozansü, emniyet güçlerinin üniversitedeki daimi varlığı ve güçlerini objektif kullanmaları yönündeki şüphelerini de paylaştı.
20 Mart’ta öğrencilere yönelik ülkücü bir grubun saldırısı üzerine okula giren polisi orantısız güç kullandığı gerekçesiyle uyaran idari ve akademik personele soruşturma açılmaya çalışılmıştı.
Ozansü bu durumu üniversitedeki mevcut durumla üst üste konulduğunda “İÜ Merkez kampüsünün manipülasyon alanı olarak kullanıldığı” tespitine erişilebileceğini söyledi.
“Emniyet güçlerinin objektif davranma mesuliyeti konusunda tereddüdümüz var. Bundan çıkan sonuç şu: ‘Biz istediğimiz gruba istediğimiz şekilde müdahale edeceğiz, sizin buna karşı müdahalenize de izin vermeyeceğiz. Biz bildiğimizi okuyacağız’ diyorlar. Bu çok açık biçimde hem anayasaya hem 2547 sayılı YÖK kanununda yer alan üniversite özerkliği hükümlerine aykırı."
Ozansü, emniyet güçlerinin daimi surette üniversitede bulunamayacağını ancak mevzu durumda böyle olmadığını söyledi. Bu daimi varlığın ise üniversitedeki provokatif eylemlere zemin hazırlayabileceğini vurguladı.
“Üniversite alanı, 12 Eylül rejimi bunu değiştirmek için uğraşsa da, siyasal bir alandır” diyen Ozansü üniversitenin siyasal ve kamusal alanın gerçekleştiği yer olduğunun idrak edilmesi gerektiğini söyledi. Başörtüsü yasağına karşı üniversitenin kamusal alan olduğu vurgusunu hatırlattı, “İşimize geldiği zaman hür, işimize geldiği zaman zorbalık olmaz” dedi. (BK/HK)
* Fotoğraf: Yusuf Ali Gümüşlü