Kadınların kamusal alandaki yoklukları, üniversitenin kapılarını uzun yüzyıllar boyunca, kadınların yüzüne kapalı tutmuştur.
Bu nedenle, kadın hakları mücadelesi, kadınların eğitim, miras, çalışma ya da hukuki hakları gibi temel insan hakları üstünden ilerlemeye başladığında; eğitim kurumunun hayli öncelikli sırada yer alması rastlantısal değildir.
Bundan iki yüz yıl önce, kadınlar için eğitim hakkı mücadelesinin gündeme gelmesi, içinde ağırlıklı olarak bugünkü anlamıyla yüksek eğitim kurumunu barındırır.
Dolayısıyla, kadınların üniversitedeki konumu gibi bir konuya değinirken, aslında kadın hareketinin ilk yöneliminden itibaren verilen bir büyük mücadeleden söz ediyoruz.
Ama benzer biçimde, bu kadar önemli bir kurum olan üniversitenin son derece kemikleşmiş erkek-egemen yapısını da asla unutmamalıyız.
Yani, kadınların yalnızca üniversitede bulunma hakkını elde etmiş olmaları, sorunu ortadan kaldıran bir gelişim değildir. Bu denli cinsiyetçi bir yapıda kadınların konumu, kaydedilen birçok gelişime rağmen, erkeklere denk bir kategoriye ulaşmamıştır.
Öncelikli hedef kapıları aralamak
Kadınların üniversitede var olma mücadelesi neleri içermiştir? Kadınlar, öncelikle mensup oldukları sınıfın olanaklarına göre, sonra da çeşitli hiyerarşilerin esnediği oran ve ölçeklerde üniversiteye girmeye başladılar.
Öncelikli hedef, kadınlara sıkı sıkıya kapalı olan kapıları aralamak olduğundan, bu hedefe ulaşmış olmak, sorunu çözmüş olmadı. Kadınların vereceği mücadelenin bir diğer ayağı henüz başlıyordu.
Bir kez dahil olunmaya başlanan üniversite kurumunda ilk etap kat edilirken, kadınlara karşı uygulanan her türlü cinsiyetçiliği önlemek, yeni karşılaşılan ikinci etap sorunsalı oldu.
Kadınlar, üniversitede varlık göstermeye başladıktan, bu arada kadın hareketi de daha geniş anlamda bir toplumsal muhalefet hareketine dönüşmeye yüz tuttuktan sonra, sadece üniversiteye dahil olmanın yeterli bulunmadığını gördüler.
Tüm erkek-egemen yapılarda olduğu gibi, üniversite içinde kadın olmak da, kadınları bölen parçalı çözümlerle ilerledi.
Kimi kez kadın, kendisini cinsiyetsiz olarak tanımlayıp sorunsalı görmezden geldi. Kim kez de, kadın hakları mücadelesinin diğer aşamalarında olduğu gibi, üniversitenin tüm bileşenlerindeki cinsiyetçiliğe karşı mücadele başlatıldı.
Kadın kurtuluş hareketinin söylemleri kapıdan girdi
İşte bu noktada, artık kadın hakları mücadelesinin, feminizm denilen önemli toplumsal dönüşüm hareketinin özellikle 68' sonrası gelişen bilinç gereği yapılan sorgulamaların üniversiteye yansımalarından söz etmeye başlıyoruz.
Üniversite, salt cinsiyetçi mekanizmasına itirazları değil, kadınların yalnızca üniversite içinde daha görünür olma mücadelesini değil, diğer birçok toplumsal ve bireysel mesele yüzünden, kadın kurtuluş hareketinin söylemlerini kapısından geçirmek zorunda kaldı.
Sözünü ettiğimiz süreç, genel hatlarıyla, 1968' sonrasında ikinci dalgasını yaşayan kadın hareketinde temelleniyordu.
Bu, kadınların, bedensel, kamusal, insani ve toplumsal tüm hak alanları için verdiği mücadelenin kodlarının üniversite içinde de tartışmaya açılması anlamını taşıyordu.
Burada da sözünü ettiğimiz olgu, "kadın çalışmaları" adı altındaki yeni akademik alana karşılık geldi.
Üniversite, kadınların toplum içindeki her türlü konumunu; aile, din, gelenek, kültür ve edebiyat gibi yapılar içinde uğradığı ötekileştirme ve ikincilleştirme biçimlerini akademik bir dille tartışmaya açan yeni bir bilim alanını kadın çalışmaları alanı olarak kabul etmek durumunda kaldı.
Benzer biçimde, yalnızca akademik olarak ders programı üretmeyip kadın sorunları hakkında araştırmalar yapan, kadın araştırmaları merkezleri de üniversite bünyesinde, diğer bilimsel araştırma alanlarının yanı sıra kendine yer edinmeye başladı.
Batı ve Türkiye
ABD, kıta Avrupa'sı ve İngiltere'de, bugün otuz yılı aşkın bir süredir, kadın çalışmaları alanları, birer akademik program olarak teori üretmekte, kendi uygulama alanlarını planlayarak, kendi bilgisini üreteceği araştırmalarını bu alanlar üzerinden yönetmektedir.
Türkiye'de ise gerek kadınların üniversiteye katılımları, gerekse feminist bilincin üniversiteye taşınması süreci, Batı ile karşılaştırıldığında farklı görünümler içermektedir.
Öncelikle bizim Batı üniversitelerine göre çok genç olan üniversitelerimize neredeyse kuruluş aşamasından itibaren hem de üst düzey yönetici kesimlere dek kadınların katılımı söz konusu olmuştur.
Genç Cumhuriyetin kuruluş ideolojisi gereği, üst ve üst-orta sınıfa mensup genç kızlar akademik basamaklarda yerlerini aldılar.
Elli altmış yıldır, Batının isim yapmış üniversiteleriyle karşılaştırıldığında, çok büyük farklar gösteren sayılara ulaşan kadın öğretim üyesi sayılarına sahip olduk.
Cumhuriyetle yaşıt nice kadın akademisyenin anılarından, onların " kız öğrenciler olarak hiçbir baskıyla, şiddetle ya da ayrımcılıkla karşılaşmadıklarını, tam tersine desteklendiklerini" okuduk.
Sosyal bilimler alanında kırda ve kentte daha iyi bir toplumsal yaşantı için, kadının özellikle, anne, eş, tarım işçisi gibi birçok yönünü erken tarihlerde inceleyen kadın akademisyenlerimiz, ülkemizin birinci dalga kadın bakış açısına sahip araştırmacıları olarak görülebilirler.
Özellikle 70'lerin politik Türkiye'sinde bilinçlenen ve daha sonraki süreçlerde akademik hayata dahil olan sonraki kuşak kadın akademisyenler ise kadın sorunsalına gönül verdiklerinde, ideolojik, tarihsel ve kültürel olarak bu ilk kuşak kadın akademisyenlerden hayli farklı bir çizgide ilerlediler.
Hem evrensel, hem yerel
Son yirmi yıldır, akademik hayatımızda, Batılı feminizmin teorisini ve pratiğini öğrenmiş, dünyanın ve Türkiye'nin sorunlarına hem evrensel hem yerel düzeyde bu eleştirel bakış açısından bakabilen ve değerlendiren bir birikim söz konusu.
Gerek kadın çalışmalarıyla doğrudan bağı olan gerekse kişisel ya da alansal ilgisi nedeniyle, bu topraklardaki kadın sorunsalına her boyutuyla değinen çok sayıda çalışma yapan kadın var.
Ancak akademide kadın araştırmaları yapan ve kendisini feminist olarak tanımlayan akademisyenler arasında olması gereken örgütlü bağın ve güçlü bir işbirliğinin varlığından ne yazık ki söz edemeyiz. (GT/GY/FK)
* Prof. Dr. Gülay Toksöz Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı Başkanı
** Dr. Güzin Yamaner Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı