*Fotoğraf: Ahmet Emre
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 20 Ağustos'ta Boğaziçi Üniversitesi'ne yeni bir rektör atadı. Bu rektör, akademisyenlerin güven oylamasında yüzde 95 karşı oy alan Naci İnci'ydi.
Üniversitenin tüm bileşenleri, tıpkı Melih Bulu gibi İnci'yi de rektör olarak tanımayacaklarını açıkladı. Akademisyenler, İnci'nin, kendilerine hitaben Twitter'dan yaptığı açıklamayı dün (25 Ağustos) Güney Kampüs'teki nöbetlerinde yanıtladı ve İnci'yi istifaya çağırdı.
Bir "Boğaziçili" olan Naci İnci, Melih Bulu'nun yardımcılığını üstlendiği dönemde neler yaptı?
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden Prof. Dr. Nüket Esen'e, Eğitim Bilimleri Bölümü'nden Doç. Dr. Hande Sart'a ve Endüstri MÜhendisliği Bölümü Doç. Dr. Aybek Korugan'a sorduk.
Naci İnci'nin rektörlüğünü neden kabul etmiyorsunuz?
Nüket Esen: Boğaziçi Ünivesitesi'ne Melih Bulu'nun rektör olarak atanması her açıdan tam bir fiyasko oldu. Ardından, aylardır rektör yardımcısı olarak Bulu'nun yaptıklarının baş destekçisi olan ve onun görevden alınmasından sonra rektör vekili olarak inanılmaz kararlara imza atan Naci İnci'nin rektör olarak kabul edilmesi mümkün değil.
Bulu dışardan, tanımadığımız, liyakatsiz biriydi. İnci ise Boğaziçi'nden ve akademik liyakati olan bir öğretim üyesi, ama bir idareci, bir rektör olarak bu iki kişinin zihniyetleri arasında pek bir fark yok. Aynı iş bilmeyen, baskıcı, tepeden inmeci anlayışla birilerinin isteği doğrultusunda üniversiteyi dönüştürmeyi görev edinmiş insanlar.
Aybek Korugan: Üniversitenin ne olduğu ve nasıl işlemesi gerektiğine dair doğru fikirleri olmayan bir rektör üniversiteye ağır ve kalıcı hasarlar verir. Naci İnci'nin bu hususlarda doğru fikirleri olmadığını düşünmemiz için yeterinden fazla neden var.
Öncelikle, Melih Bulu Boğaziçi Üniversitesine atandıktan sonra Naci İnci rektör yardımcılığı pozisyonunu okul bileşenlerinin onayını aramadan kabul etti. Bulu gidene ve kendisi rektör olarak atanana dek, seçilmiş enstitü müdürlerinin ve mühendislik dekanının atamalarının engellenmesi, Üniversite Yönetim Kurulu (ÜYK) ve Senato toplantılarında mükerrer oy kullanılması ve kararlarının hiçe sayılması, atama ve yükseltme kriterlerinin kayda değer bir şekilde düşürülerek bir gecede kurulmuş fakülteler için ilana çıkılması, bölüm taleplerine aykırı olarak yarı zamanlı hocalarımızdan Feyzi Erçin'in derslerinin kapatılması, tam zamanlı hocamız Can Candan'ın işten çıkarılması, birçok öğrenciye soruşturma açılması, Cinsel Tacizi Önleme Ofisi'nin (CİTÖK) lağvedilerek bu ofisin belkemiği olan Cemre Baytok'un işten çıkarılması gibi okulun işleyişini ciddiyetle sekteye uğratan hasarlara sebep olan ekipte yer aldı ve hatta kimi kararları rektör vekili olarak kendisi imzaladı.
Rektörün ve YÖK'ün "görevleri"
Naci İnci, bu hasarlardan Candan'ın işten çıkarılması için yazdığı gerekçede rektörlük ve üniversite yönetimini bir amir-memur ilişkisi olarak algıladığını ifade etti. Üniversite, ancak demokratik ortaklık ve özgür tartışma süreçleri ile işleyen bir karar mekanizmasıyla çalıştığı zaman, yani özerk olduğu zaman, bilimsel olarak üretken olabilir. Rektörün asli görevi ise bu ortamı, özellikle de dış etmenlere karşı, korumaktır. Ve bu iş de asla hiyerarşik bir çalışma anlayışı ile başarılamaz. Kabul etmememizin özünde yatan neden budur.
TIKLAYIN - Can Candan: Mücadeleden vazgeçmemiz mümkün değil
Hande Sart: Cumhurbaşkanı, 2016'da çıkmış bir kanun hükmünde kararname (KHK) ile rektör atama yetkisini kullanıyor ama arada bir de Yükseköğretim Kurulu (YÖK) var.
Aday, başvurusunu YÖK'e yapıyor. Ondan sonra nasıl bir mekanizma var? Kaç aday dışarıdan başvurdu? Adayların kaçı kendi üniversitesinden aday oldu? Cumhurbaşkanının önüne kaç isim gitti? Ben hem akademisyen olarak hem de halktan biri olarak bunu merak ediyorum. Bu süreç, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkesi çerçevesinde yaşanmalıydı.
Naci İnci'ye gelince, çok eskiden beri Boğaziçi'nin hocalarından biri. Aynı zamanda idari görevlerde bulunmuş biri. Ama görevden alınan ve görevden alınma nedeni kurumun itibarını zedelemek olan bir rektörün yardımcısıydı. O dönem Feyzi Erçin'i, Can Candan'ı, Cemre Baytok'u işten çıkardılar. İyi işleyen bir kurum olan CİTÖK'ü atıl duruma getirdiler.
TIKLAYIN - Boğaziçi'nde "güven oylaması" sonuçlandı
Çok uzağa gitmeyelim, icraata bakalım. Bundan yola çıkarak ben yüzde 95 karşı oy alan biri olsam icraatımdan dolayı çalıştığım kurum beni kabul etmek istemezse buna hak veririm ve teşekkür ederek görevden ayrılırım. Yüzde 95 "güvensizlik" oyu çok önemli. Bu nedenlerle Naci İnci son açıklamasına özürle başlamalıydı, vakur bir davranış olurdu. Çünkü bize bir özür borçlu.
"Kendi evimizde tekinsiz hissettik"
Üniversitenin başına bundan sonra ne gelebilir, İnci'nin bugüne dek yaptıkları yarın için ne söylüyor?
Aybek Korugan: Melih Bulu ve oluşturduğu ekibi başından beri onlara yukarıdan dikte edilen görevleri, sonuçlarının üniversiteyi nasıl etkileyeceğini tümüyle göz ardı ederek yerine getirmeye çalıştı. Naci İnci'nin ve oluşturacağı ekibin bundan daha farklı hareket edeceğini düşündürecek hiçbir veri yok elimizde.
Yoksa neden asıl işi fizik olan bir rektör yardımcısı hiç kimseye danışmadan, enine boyuna tartışmadan, açılan Hukuk ve İletişim Fakültelerinin bir an önce hayata geçmesi için canı gönülden mücadele versin ve üniversitenin atama kriterlerini aşağıya çekmeye çalışsın? Üniversitenin demokratik bir ortak akılla ürettiği bilginin ve işleyişin sekteye uğramasının Boğaziçi'ni daha iyiye götürmeyeceği aşikarken bu yaklaşımdaki ısrarın iyi niyetli olmadığı açıktır.
Üniversite için iyi şeyler yapmamak ülke için iyi şeyler yapmamak demektir. Çünkü Boğaziçi Üniversitesi bir kamu üniversitesidir. Zayıflaması, daha az donanımlı hocalara sahip olması, demokratik ortamını yitirmesi ülkenin kötülüğünedir. Yeri gelmişken bunun da altını çizeyim.
TIKLAYIN - Boğaziçi akademisyenleri nasıl bir rektör istiyor?
Nüket Esen: Görünen o ki, üniversiteye hiç danışılmadan tepeden inme bir kararla açılan iki fakülte için YÖK'ten talep edilen çok sayıda kadro ve bu kadrolara başvurabilmek için istenen Boğaziçi'nde hiç görülmemiş düzeyde düşük kriterler, istedikleri kişilere kadro vererek üniversitenin çehresi değiştirmek için düşünülmüş. Bu doğrultuda Naci İnci, geçersiz gerekçelerle değerli hocalarımız Can Candan ve Feyzi Erçin'in işlerine son verdiği gibi başka hocalara da zarar verebilir. Ama biliyorum ki hiçbir şey Boğaziçi Üniversitesi bileşenlerinin bu idare biçimini ve Naci İnci'yi kabul etmelerini sağlamayacaktır.
Hande Sart: Ben bu süreçte öğrencimin güvenlik görevlisi tarafından tartaklandığını gördüm. Öğrencilerimin disiplin soruşturmalarına girmek zorunda kaldım. Her gün bir değişiklik yapıldı. Yeri geldi mail kutularımızı açmaktan tedirgin olduk. Kendi evimizde tekinsiz hissettik. Biz nöbetlerimize devam edeceğiz, "Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz" demeyi sürdüreceğiz. Bizi yönetecek olan kişilerin, bileşenlerin güvenoyunu alması bizim çok kıymetli.
Bu mikro düzeyde başlayan şeyi makro düzeye taşıyıp üniversiteleri dönüştürmek... Çünkü üniversite dönüşürse ülke dönüşür, bunu biliyoruz. Bu mücadeleyi üniversiteler için verdiğimizi düşünüyorum.
Akademinin özerkliği önemli, çünkü akademi toplumu iyi yönde değiştirebilir. O yüzden üniversiteler göz bebeğidir, "Boğaziçi bizim göz bebeğimiz" deniliyor ama ben tüm üniversitelerin öyle olduğunu düşünüyorum ve değişebileceğini umut ediyorum.
(DŞ)