Eğitim Dayanışması üniversitelerde baskıların arttığını, 2000 yılında tüm üniversitelerde öğrencilere açılan soruşturma sayısı 2601 iken, 2010 yılında bu sayı 6001, 2011 yılında ise 5871 olduğunu söyledi.
Eğitim Sen İstanbul 6 Bolu Üniversiteler Şubesi’nde gerçekleşen basın toplantısına Eğitim Dayanışması bileşenlerinden Türk Mimar ve Mühendisler Odası İstanbul İl Koordinasyon Kurulu adına Süleyman Solmaz, İstanbul Tabip Odası adına Hüseyin Demirdizen, DİSK Merkez Temsilciliği adına Önder Atay, Sanatçılar Platformu adına Kaan Ertem, üniversite öğrencileri adına Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisi Yaşar Aslan, Eğitim Dayanışması adına Osman Erdem ve Eğitim Sen İstanbul 6 Nolu Üniversiteler Şubesi Başkanı İsmet Akça katıldı.
İsmet Akça’nın okuduğu basın açıklamasında üniversitelerde yaşanan baskılara örnekler sıralandı.
“YÖK eliyle, önemli bir muhalefet odağı olarak görülen üniversiteler devletin, sermayenin ve siyasal iktidarın denetimi altına alındı. 2002'den beri iktidarda olan AKP de YÖK'ün bu işlevini aslen korudu, üniversiteleri çok daha doğrudan bir şekilde sermayenin ve siyasal iktidarın güdümüne soktu. AKP iktidarı üniversiteleri bir şer odağı olarak tarif ederek topyekûn itibarsızlaştırmaya çalışıyor.”
Akademide durum ne?
Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Gökhan Çetinsaya’nın 6 Kasım 2013’te yayınladığı Akademik Özgürlük Bildirgesi’nde vurguladığı “YÖK'ün anti-demokratik ve vesayetçi uygulamalarının geçmişe ait olduğunu, Türkiye'de üniversitelerin akademik ve araştırma özgürlüğüne ve ifade özgürlüğüne sahip olduğu” ifadesinin ele alındığı açıklamada bildirgenin öncesinde üniversitelerdeki akademik, araştırma, ifade ve örgütlenme özgürlükleri açısından durum göz önüne serildi.
* Mayıs 2013'te Başbakan üniversitelere artık özel güvenliğin değil polisin bakacağını ifade etti, Temmuz'da bunu tekrarladı.
* Ağustos sonunda Valiliklere ve YÖK'e yollanan İçişleri Bakanlığı genelgesinde, kampüslerin etrafında 24 saat polis olması, yurtlara kamera sistemleri kurulması, turnike sistemlerinin kurulması, yeni akademik dönem başlamadan önce rektörlerin valiler ve emniyet müdürleriyle toplantılar yapması söyleniyordu.
* Eylül'de Ankara'da 10 büyük kentin güvenlik şube polisleri, Emniyet Genel Müdürlüğü istihbarat dairesi ve Terörle Mücadele dairesi yetkililerince özel bir toplantı düzenlendi. YÖK başkanı bu toplantıda üniversitelerde özgürlüğün nasıl artırılacağının konuşulduğunu zannediyor olabilir tabii ama bizim kulağımıza pek öyle çalınmadı.
* Ağustos sonunda Başbakan, Rize'de, Türkiye'de üniversitelerin öğrencileri "kitap yüklü merkepler" olarak yetiştirdiğini ve üniversitelerin "milletin değerlerine karşı" olduğunu ilan etti.
* Kasım başında Başbakan kızlı erkekli öğrenci evlerinin muhafazakar yapımıza ters olduğuna hükmetti, buralarda kim bilir neler oluyor dedi ve buraları denetlettireceğini açıkladı.
* Başbakanın 8 Aralık tarihli "Sınırsız affı verdiğimiz öğrenciler üniversitelerimizi terör alanına çevirdiler" biçimindeki açıklamasıyla da iki yıl önce yine kendilerinin getirdikleri düzenlemeden derin pedagojik ve felsefi gerekçelerle vazgeçtiklerini öğrendik.
Öğrencilik “görevi”
* Gerek Yükseköğretim Kanunu'nda gerekse Öğrenci Disiplin Yönetmeliği'nde öğrenciliğin bir "görev" olduğu, "öğrencilik sıfatına, onur ve şerefine yakışmayan davranışların" cezalandırılacağı vurguları, disiplin soruşturmalarıyla amaçlananın aslında "belirli bir tahayyüle uygun öğrenci yetiştirme" olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
* Yüzlerce öğrenci düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü kullandığı, muhalif olduğu için uzun tutukluluk süreleri sonucu özgürlüğünden ve eğitiminden mahrum edilmekte. Bu tutuklamaların ardından tahliyeler gelse de, öğrenciler hakkındaki yargılamalar hızla sonuçlandırılarak, "hükümlülük" aşamasına geçirilmekte, bunlara her geçen gün yeni yargılamaların ve tutuklamaların eklenmesiyle sorun büyümeye devam etmekte. (BK)