Haberin İngilizcesi için tıklayın
Uluslararası insan hakları örgütleri, Diyanet’in nefret hutbesi ve LGBTİ+’lara dönük artan nefret ve karalama kampanyalarına ilişkin ortak açıklama yayınladı.
İmzacılar
“Türkiye’deki LGBTİ’leri hedef alan saldırılar ve nefret söylemini sonlandırın” başlıklı açıklamayı Uluslararası Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks Örgütü Avrupa (ILGA-Avrupa), Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (International Federation for Human Rights- FIDH), Front Line Defenders, Uluslararası Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, Queer ve İnterseks Gençlik ve Öğrenci Örgütü (IGLYO), Civil Rights Defenders, Human Rights without Frontiers, Hollanda Helsinki Komitesi (The Netherlands Helsinki Committee), Uluslararası İşkence Mağdurları için Rehabilitasyon Konseyi (International Rehabilitation Council for Torture Victims), International Partnership for Human Rights (IPHR), İşkenceye Karşı Dünya Örgütü-Avrupa (OMCT) ve Uluslararası Af Örgütü imzaladı.
Kaos GL'den Damla Umut Uzun'un çevirdiği açıklamada, Uluslararası insan hakları örgütleri nefret söylemi ve hedef göstermelerin artmasından endişeli oldukları belirtildi, hükümete LGBTİ’lerin temel haklarını koruma sorumluluğunu hatırlatıldı.
Açıklamanın tam metni KaosGL.org çevirisiyle şöyle:
"Bizler, geçen hafta şahit olduğumuz Türkiye'deki üst düzey dini ve siyasi kurumların temsilcileri tarafından LGBTİ topluluğuna karşı nefret dolu söylemlerin artmasından endişe duyuyoruz. Bu çabalar, çeşitli azınlıkları hedef alan insan hakları konusundaki geniş çaplı gerilemenin birer parçasıdır. Türkiye LGBTİ hareketinin 2017’den beri Türk otoritelerinin kontrolünde deneyimlediği sistematik saldırılar ve yasakları da göz önünde bulundurunca, Diyanet İşleri Başkanının açıklaması ve sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından desteklenen ifadeler, devlet kurumlarından LGBTİ topluluğuna yönelik devam eden bir saldırının bir başka yükselişidir ve ülkedeki LGBTİ hak savunucularının çalışmalarını daha da tehlikeye sokmaktadır. LGBTİ toplumuna yönelik saldırılar, maalesef Türk hükümeti tarafından ülkedeki insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü zayıflatma çabalarına emsal oldu.
'Zulme sebep olablir'
"Türkiye hükümetinin küresel COVID-19 pandemisini toplumdaki ötekileştirilmiş grupların temel haklarını zayıflatmak için kullanması ise asıl endişe verici olan durumdur. Nefreti teşvik etmek, mevcut eşitsizlikleri daha da kötüleştirebilir ve kriz zamanlarında hayati önem taşıyan sağlık hizmetleri, istihdam ve diğer hizmetlerin sağlanmasında daha fazla ayrımcılığa yol açabilir. Ayrıca bu durum, kolluk kuvvetlerinin hükümetin bu ihlallere göz yumduğunu veya bu durumu teşvik ettiğini düşünmesine sebep olarak keyfi tutuklamalara, denetime, kötü muameleye ve zulme sebep olabilir.
'Soruşturmalar derhal düşürülmeli'
"Türkiye hükümetinin herkesi nefret suçu ve ayrımcılıktan koruma yükümlülüğü vardır ve Hükümet, LGBTİ kişileri de içeren azınlık gruplarının hedef alınmasına veya bu gruplara karşı nefretin teşvik edilmesine yol açacak herhangi bir açıklamanın parçası olmamalıdır. Türkiye hükümeti, tüm temsilcilerinin lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks (LGBTİ) kişiler ile HIV ile yaşayan kişileri damgalayacak veya bu kişileri saldırı ve tacize açık hale getirecek açıklamalar yapmaktan sakındığından emin olmalıdır. İnsan hakları savunucuları, devlet yetkilileri tarafından yapılan homofobik açıklamalara tepki gösterdikleri için suçlu durumuna düşürülemez. Bu yüzden, Ankara ve Diyarbakır Barosu gibi bu konuda sesini yükselten kurumlara karşı açılan soruşturmalar derhal düşürülmelidir.
"Birleşmiş Milletler din ve inanç özgürlüğünden sorumlu Özel Raportörün açıklamasını yeniden vurgulamak isteriz: Dini inançlar hiçbir koşulda LGBTİ insan hakları ihlallerini meşrulaştırmak için veya LGBTİ kişilere karşı ayrımcılık ve şiddetin yasal ‘gerekçesi’ olarak kullanılamaz. Din özgürlüğü, dinleri değil kişileri korur.
"Birleşmiş Milletler’in kurucu üyelerinden olan Türkiye'nin, insanlık ailesinin tüm üyelerinin, doğuştan varlıklarına özgü bulunan haysiyetle birlikte eşit ve devredilemez hakları koruma sözü verdiğini hatırlatıyoruz. Ayrıca, Avrupa Konseyi üyesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzalamış bir devlet olarak Türkiye, insan haklarının ayrımcı bir şekilde uygulanmasını yasaklayan Avrupa insan hakları hukukunu kabul etmelidir.
"Türkiye'yi, Anayasanın eşitlik maddesi (madde 10) tarafından öngörülen ve insan hakları sözleşmesi organları tarafından onaylanan ayrımcılık karşıtı hükümler gereğince, LGBTİ topluluğunun temel haklarına saygı duymaya, topluluğun haklarını garanti etmeye, korumaya ve yerine getirmeye çağırıyoruz. Türk hükümeti, tüm temsilcilerinin LGBTİ kişileri ve HIV ile yaşayan insanları damgalayan ve onları taciz ve saldırı tehlikesine sokan ifadelerden kaçınmasını sağlamalıdır."
Ne olmuştu? Geçen Cuma günü (24 Nisan 2020) Diyanet İşleri Başkanlığı hutbesinde Ali Erbaş, LGBTİ+'ları ve HIV'le yaşayanları hedef göstermiş, nefret söylemi yaymıştı. Erbaş'ın nefret söylemi sonrası hak örgütleri ve muhalif partilerin politikacıları Erbaş'a tepki göstermişti. İHD Ankara Şubesi ve Ankara Barosu Erbaş'ın nefret söylemi yaydığını belirterek suç duyurusu yapmıştı. Diyarbakır Barosu açıklamasında şöyle demişti: "Diyanet İşleri Başkanının taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerde ve açıkça Anayasanın 10. Maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırı söylemlerde bulunamayacağını; hiç kimsenin cinsel yönelimi, cinsiyet kimliği ve hastalık durumu sebebiyle ayrımcılığa uğrayamayacağını ve bunun bütün kamu kurumları tarafından da bağlayıcı olduğunu vurguluyoruz." "Kendisini ayrımcı ve nefret söylemi içeren ifadelerinden dolayı kınıyor, nefrete inat yaşamı savunmaya devam edeceğimizi kamuoyuna saygıyla bildiriyoruz." Nefret söyleminin ardından önce Ankara ve Diyarbakır Barosu hakkında soruşturma başlatılmıştı. Diyanet, Ankara Barosu hakkında suç duyurusu yapmıştı. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan da Erbaş'a destek olmuştu. |
(EMK)