Sendika değiştirdikleri gün işten atılan Ülker işçileri direnişlerinin 103. gününde.
Ülker Topkapı fabrikası önündeki direniş çadırına gittiğimizde çevreden gönderilen börekle sobada demlenen çay eşliğinde öğle yemeği yiyorlar.
Oldukça sıcak karşılanıyoruz. Çadırdan adımımızı attığımız dakika içinde çay ikram ediliyor. Sohbet başlıyor.
“Mesai hem zorunlu hem mecburi”
10 işçi, 27 Ekim'de Öz Gıda İş sendikasından DİSK'e bağlı Gıda İş'e geçtikleri gün işten çıkarıldı. Gerekçe olarak İş Kanunu’nun 25. Maddesinin “Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri” başlıklı fıkrası gösterildi. Ertesi gün sekiz işçi fabrika önünde çadırlarını kurdu.
İşçiler, çalışma koşullarını anlatırken yoğun çalışma saatleri, kısa yemek arası, standart bir bölümde çalışmama, meslek hastalıkları ve düşük ücreti sıralıyor.
Çalıştıkları süreler beş yıldan 20 yıla kadar değişen işçilerin aldıkları karşılık asgaride ücrette sabitlenmiş.
Çift vardiya olan fabrikada mevcut maaşlarla geçinemeyen işçiler için mesai zorunlu. Ki, mesai yazıldığında gelmezlerse haklarında tutanak tutulduklarını anlatıyorlar.
İşe geliş dönüş süresi de eklenince çalışma süreleri 14 saate varıyor. Yalnızca Pazar günleri tatil. Dini bayramlarda tatil bir gün, resmi bayramlarda işbaşı.
“Çok sıcak, çok soğuk, çok seri”
15 yıldır çalıştıktan sonra işten atılan Ercan Durak’ın beş çocuğu var. “14 saat çalışınca çoluğu çocuğu göremiyorsun” diyor. 12 yıllık işçi Murat Topal üç çocuğundan en küçüğünün “Baba hep uyuyup işe mi gideceksin?” dediğini anlatıyor.
Günlerinin neredeyse tamamını geçirdikleri iş yerinde çalışma koşullarının da kötü olduğunu söylüyorlar.
Ercan Durak, koşulları “Çok hızlı, çok seri, çok sıcak, çok soğuk” diye açıklıyor. Çikolata hamurlarının sıcak fırında, kalıplarının ise buzhanede olması gerekiyor. Standart bir yerde çalışmayınca işçiler gün içinde fırından buzhaneye gidip geliyor. Yemek arası yarım saat.
15 yıllık Ülker işçisi Mustafa Çakır, bunların yanında amirlerin baskısını, izin almadaki zorlukları, sendikaya ilettikleri sorunların halledilmemesini anlatıyor.
Meslek hastalıkları
Tüm bu koşullar meslek hastalıkları olarak işçilere geri dönmüş; bel, boyun fıtığı, uyku problemi. Direnişteki dört işçinin Meslek Hastalıkları Hastanesi’nden aldığı sağlık kurulu raporu var.
Mustafa Çakır’ın boyun fıtığının meslek hastalığı olduğuna dair sağlık raporunu götürdüğü Sosyal Güvenlik Kurulu “hastalığın mesleki olmadığına” karar vermiş. Yüksek Sağlık Kurulu’ndan rapor alarak dava açmayı bekliyor.
Görüşmeler sonuçsuz
DİSK’e geçtikten sonra, sosyal haklarını güvenceye alan dayanışma sözleşmesi aidatına ilişkin belgeleri verdiklerinde işten çıkarılmayla karşı karşıya kaldılar.
“Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri” maddesinin gerekçe gösterilmesine rağmen bu konuda bir tutanak olmadığını söyleyen işçiler, “iftira atılmasına” tepki gösteriyor.
DİSK Gıda-İş İstanbul Bölge Temsilcisi İbrahim Kızılyer direnişin 24. Gününde Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker ile yapılan görüşmenin de sonuç vermediğini anlatıyor.
1980 öncesi fabrikada örgütlü olan DİSK’in o zamanlardaki direnişi nedeniyle hala “düşman cephe” olarak görüldüğünü söylüyor.
“20 yıldır çalışıyorsun neden borcun var?”
Çalışan işçilerin tutumu nasıl? İşçiler 150 kişi DİSK’e geçmeye karar verdiklerini “Bir de baktık ki 10 kişi kalmışız” diye anlatıyor.
İşten çıkarılmanın ardından borçlar, kira, çocukların masrafları gibi sorunların işçileri korkuttuğunu söylüyorlar.
Referansla işe alımın yüksek olduğunu, referans olan kişilerin baskılarının yanı sıra fabrikadan ve sendikadan işçilerin ailelerinin arandığını anlatıyorlar.
Mustafa Topal, arkadaşlarının bu korkularını yenmelerini istediklerini anlatıyor:
“Kaybedecek bir şeyleri kalmamış. 20 yıl çalışıyorsan neden borcun var? Kağıt toplasan yine aynı parayı kazanırsın.”
Fabrikanın kendileri hakkında “Komünist, solcu oldular” diye işçileri dolduruşa getirdiğini söyleyen işçiler, ardından bu politikadan vazgeçtiğini söylüyor.
Fabrikada çalışan işçilerin çadırın önünden geçerken direnişteki işçilerle selamlaşıp sohbet ettiklerini görüyoruz.
“Direnişle içerideki koşullar değişti”
Direnişin ardından on işçi daha DİSK’e üye olmuş. Çadıra ziyarete gelen Ferdi Uzuner ve Hüseyin Köksal onlardan ikisi.İşten atılmadıklarını ancak çalışanların çoğunun kendileriyle konuşmadıklarını anlatıyorlar.
Direnişin ardından fabrikadaki koşullar da değişmiş.
Uzuner “Yemekler düzeldi, dışarıda kahvaltılara götürdüler, Edirne’ye gezi düzenlendi. Önceden ürettiklerimizi yiyemezdik, şimdi gofret, bisküviler yediriliyor. İnsanların gözünü doyuyorlar” diyor.
Köksal da “İçeride askeri sistem vardı. Şimdi rahatlık geldi, her türlü özgürlük var.”
İşçiler Öz Gıda İş temsilcilerinin “Tazminatınızı verelim, gidin. Çadırın gitmesiyle siz de gideceksiniz” dediklerini anlatıyor.
Dayanışma ziyaretleri
103 gün boyunca sendikalar, siyasi partiler, öğrenciler, gençlik örgütleri gibi pek çok grubun kendileri ile dayanışma içinde olduğunu anlatan işçiler bu sürede yardımlarla geçindiklerini söylüyor.
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Çalışma Yaşamı Komisyonu da bugünkü ziyaretçiler arasındaydı. İşçilerle dayanışma mesajlarını ileten Komisyon, Ülker’e işçileri derhal işe alma ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi çağrısı yaptı.
İHD İstanbul Şube Başkanı Abdülbaki Boğa da işçiler işe alınıp koşullar iyileştirene dek Ülker ürünlerini boykot edeceklerini duyurdu.
Dava 11 Mart'ta
Sekiz işçinin işe iade talebiyle açtıkları davanın ilk duruşması 11 Mart’ta görülecek. İşçiler işe iade haklarını kazanana, koşulları iyileşene dek mücadeleye devam edeceklerini anlatıyor.
Biz ayrılırken, Topkapı’daki direniş çadırında çaylar demlenmeye sohbetler edilmeye devam ediyor. (BK)