* Fotoğraf: Anadolu Ajansı (AA) / Irpin, Ukrayna
Medea Benjamin ve Nicolas J. S. Davies imzasıyla 28 Nisan 2022 tarihinde yayınlanan "Birleşik Devletler Ukrayna'ya barış gelmesine böyle yardımcı olabilir" başlıklı yazının Türkçe çevirisini paylaşıyoruz.
***
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden, 21 Nisan'da Ukrayna'ya yeni silah sevkiyatı yapılacağını duyurdu; bu, ABD'li vergi mükellefleri için 800 milyon dolarlık bir maliyet demekti. Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Savunma Bakanı Lloyd Austin de 25 Nisan'da 300 milyon doların üzerinde ek yardım açıkladı. Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden bu yana ABD ülkeye silah yardımı için 3,7 milyar dolar harcadı. ABD, 2014'ten bu yana Ukrayna'ya toplam 6,4 milyar dolarlık askeri yardım yaptı.
Rusya'nın Ukrayna'daki hava saldırılarının birinci önceliği bu silahların olabildiğince fazlasını cepheye ulaşmadan yok etmek. Dolayısıyla, bu devasa silah sevkiyatlarının askeri anlamda ne kadar etkili olduğu net değil. ABD'nin Ukrayna'ya "desteğinin" bir diğer ayağı ise Rusya'ya yönelik ekonomik yaptırımlar; bunların ne kadar etkili olduğu da bir o kadar belirsiz.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, ateşkes ve barış antlaşması için müzakereleri başlatabilmek adına Moskova ve Kiev'i ziyaret ediyor. Belarus ve Türkiye'de daha önce gerçekleştirilen barış müzakereleri, tırmanan çatışmalar, kullanılan düşmanca söylemler ve politize edilmiş savaş suçu suçlamalarının arasında kaybolup gitmişti. BM Genel Sekreteri Guterres'in misyonu ise şu anda Ukrayna için en büyük barış umudu olabilir.
Diplomatik çözüm için başta duyulan umutların savaş psikozu karşısında çabucak suya düşmesi olağan dışı bir durum değil. Uppsala Çatışma Veri Programı'nın (UCDP) savaşların nasıl bittiğine ilişkin verileri bir savaşın ilk ayının müzakere edilmiş bir barış antlaşması için en iyi şansı sunduğunu ortaya koyuyor. Bu pencere artık Ukrayna için kapanmış durumda.
Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi'nin (CSIS) UCDP verileri üzerine yaptığı analiz ise bir ay içinde biten savaşların yüzde 44'ünün her iki taraf için kesin bir yenilgiden ziyade ateşkes ve barış antlaşması ile sonuçlandığını, bu oranın bir ay ile bir sene arasında süren savaşlar için yüzde 24'e düştüğünü gösteriyor. Savaşlar ikinci yılında devam ettiğinde ise kontrol edilmeleri daha da zorlaşıyor ve çoğu zaman on yıldan uzun sürebiliyor.
UCDP verilerini analiz eden CSIS'den Benjamin Jensen şu sonuca varıyor: "Diplomasi zamanı, şu an. Bir savaş her iki taraf da taviz vermeden ne kadar uzun sürerse, sürüncemeli bir çatışmaya evrilme ihtimali de o kadar artıyor... Cezaya ek olarak, Rusyalı yetkililerin tüm tarafların endişelerini ele alan, uygulanabilir bir diplomatik çıkış yoluna ihtiyacı var."
Barış antlaşması ile neticelenecek diplomasinin başarılı olabilmesi için beş temel şartın bulunması gerekiyor:
Öncelikle, tüm taraflar söz konusu barış antlaşması ile savaştan elde edeceklerinden daha fazlasını elde edebilmeli.
ABD ve müttefik ülke yetkilileri Rusya'nın savaşı kaybettiği ve - bazı yetkililer bunun yıllar alabileceğini kabul etse de - Ukrayna'nın askeri olarak Rusya'yı yenebileceği fikrini teşvik eden bir bilgi savaşı yürütüyor.
Gerçekte ise iki taraf da aylar veya yıllar sürebilecek sürüncemede kalmış bir savaştan herhangi bir fayda sağlayabilecek değil. Milyonlarca Ukraynalının hayatı mahvolurken Rusya kendini hem SSCB'nin hem de ABD'nin halihazırda Afganistan'da tecrübe ettiği ve ABD'nin son dönemdeki savaşlarının evrildiği türde askeri bir bataklığa batmış halde bulacak.
Ukrayna için barış antlaşmasının ana hatları zaten mevcut: Rusya güçlerinin çekilmesi, NATO ve Rusya arasında Ukrayna tarafsızlığı, (Kırım ve Donbas da dahil) tüm Ukraynalıların kendi kaderini tayin edebilmesi, herkesi koruyup yeni savaşları engelleyen bölgesel bir güvenlik anlaşması.
Temelde her iki taraf da bu doğrultudaki nihai bir anlaşmada ellerini güçlendirmek için savaşıyor. Peki, Ukrayna kasaba ve şehirlerinin molozları yerine müzakere masasında karşılıklı oturup detaylar konuşulmadan önce kaç insanın ölmesi gerekiyor?
İkinci olarak, arabulucuların tarafsız ve her iki tarafça da güveniliyor olması lazım.
ABD, açık açık bir tarafı destekleyip silahlandırmasına ve uluslararası bir adımı engellemek için BM'de veto hakkını kötüye kullanmasına rağmen İsrail-Filistin krizinde arabulucu rolünü on yıllar boyunca tekeline aldı. Bu, sonu olmayan bir savaş için şeffaf bir modeldi.
Türkiye şimdiye kadar Rusya ve Ukrayna arasında baş arabulucu gibi davrandı. Fakat Türkiye Ukrayna'ya insansız hava aracı, silah ve askeri eğitim sağlayan bir NATO üyesi. İki taraf da Türkiye'nin arabuluculuğunu kabul etti. Peki, Türkiye gerçekten dürüst bir arabulucu olabilir mi?
BM, iki tarafın da sonunda iki aylık bir ateşkese uyduğu Yemen'de yaptığı gibi meşru bir rol oynayabilir. Fakat bu savaşa söz konusu kırılgan arayı verebilmek BM'nin en iyi çabaları ile bile yıllar aldı.
Üçüncü olarak, barış antlaşması savaşa taraf olan herkesin temel endişelerine cevap vermeli.
2014 yılındaki ABD destekli darbe ve darbe karşıtı protestocuların Odessa'da katledilmesi Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilan etmesine yol açtı. Eylül 2014'teki ilk Minsk Protokolü Ukrayna'nın doğusunda başlayan iç savaşı bitiremedi. Şubat 2015'teki ikinci Minsk anlaşmasındaki kritik fark bu cumhuriyet temsilcilerinin müzakerelere dahil edilmesiydi ve bu en kötü çatışmaları bitirme ve 7 yıl boyunca büyük çapta yeni bir savaş başlamasını engelleme konusunda başarılı oldu.
Belarus ve Türkiye'deki müzakerelerde büyük ölçüde bulunmayan bir taraf daha vardı: Rusya ve Ukrayna nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar. Bazıları savaşıyorken pek çoğu esasen erkeklerin başlattığı bir savaşın kurbanları, sivil yaralıları ve mültecileri olarak konuşabilir. Masada kadınların sesinin olması savaşın insanlara ödettiği bedeli ve savaşta kadınlar ile çocukların hayatının söz konusu olduğunu sürekli hatırlatan bir etmen olabilir.
Taraflardan biri askeri olarak savaşı kazansa da kaybedenlerin şikayetleri ile çözümsüz kalan siyasi ve stratejik konular, çoğu zaman gelecekte çıkacak yeni savaşların tohumlerını ekiyor. Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi'nden (CSIS) Jensen'in söylediği gibi, ABD'li ve Batılı siyasetçilerin Rusya'yı cezalandırıp ülke üzerinde stratejik avantajlar kazanma arzularının tüm tarafların endişelerini ele alacak ve kalıcı barışı sağlayacak kapsamlı bir çözümün önüne geçmesine izin vermemek gerekiyor.
Dördüncü olarak, istikrarlı ve kalıcı barış için tüm tarafların bağlı kaldığı adım adım izlenecek bir yol haritasının olması lazım.
İkinci Minsk anlaşması, kırılgan bir ateşkesi beraberinde getirip siyasi bir çözüme giden bir yol haritası oluşturdu. Fakat, önce Petro Poroşenko, ardından da Volodimir Zelenski yönetimindeki Ukrayna hükümeti ve meclisi Proşenko'nun 2015'te Minsk'te atmayı kabul ettiği sonraki adımları atmadı. Bu adımlar, Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinde bağımsız ve uluslararası toplumun gözetimi altında seçimler yapılmasını sağlayacak yasalar ve anayasa değişiklikleri yapılmasını ve onlara federal Ukrayna devleti içinde özerklik verilmesini öngörüyordu.
Bu başarısızlıklar Rusya'nın Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını tanımasına yol açtığından, yeni barış antlaşmasının onların ve Kırım'ın statüsünü tüm tarafların bağlı kalacağı bir şekilde yeniden ele alıp çözmesi gerekiyor; bu, ikinci Minsk anlaşmasında olduğu gibi özerklik veya Ukrayna'dan bağımsızlıklarının resmi olarak tanınması yoluyla olabilir.
Türkiye'deki müzakereler sırasında ihtilaflı konulardan biri de Rusya'nın kendisini tekrar işgal etmeyeceğine dair Ukrayna'nın sağlam bir güvenceye ihtiyaç duymasaydı. BM Sözleşmesi resmi olarak tüm ülkeleri uluslararası saldırganlıktan korur; fakat bu, saldıran taraf, çoğu zaman ABD, Güvenlik Konseyi'nde veto yetkisini kullandığında tekrar tekrar başarısız oldu. Peki, tarafsız bir Ukrayna'nın gelecekte gerçekleşebilecek bir saldırı karşısında güvende olduğu nasıl garanti edilebilir? Ve tüm taraflar diğerlerinin bu sefer anlaşmaya bağlı kalacağından nasıl emin olabilir?
Beşinci olarak, dış güçler barış antlaşması müzakerelerini veya söz konusu antlaşmanın uygulanmasını baltalamamalı.
ABD ve NATO müttefikleri Ukrayna'da aktif olarak savaşan taraflar olmasalar da NATO'nun genişlemesi ve 2014'teki darbe ile krizin tırmanması, sonra da Kiev'i ikinci Minsk anlaşmasını bir yana bırakma konusunda destekleme ve Ukrayna'ya silah yağdırma konusundaki rolleri, söz konusu müzakere masası her nerede kurulacak olursa olsun masanın üzerinde uzun bir "odadaki fil" gölgesi olarak ortaya çıkmalarına sebep oluyor.
Birleşmiş Milletler'in (BM) önceki Genel Sekreteri Kofi Annan, Nisan 2012'de Suriye'de BM'nin gözetiminde gerçekleştirilecek bir ateşkes ve siyasi geçiş için altı maddelik bir plan oluşturmuştu. Fakat Annan planının yürürlüğe girdiği ve BM ateşkes izleme çalışmalarının başladığı anda ABD, NATO ve Arap monarşist müttefikleri Suriye hükümetini devirmek için destekledikleri El Kaide bağlantılı isyancılara neredeyse sınırsız mali ve askeri yardım sözü verdikleri üç "Suriye'nin Dostları" konferansı düzenlendi. Bu, isyancıları ateşkesi göz ardı etme konusunda cesaretlendirdi ve Suriye halkı için savaşla geçecek bir on yıl daha anlamına geldi.
Ukrayna için yapılan barış müzakerelerinin kırılgan doğası, başarıyı bu tür güçlü dış etkilere hayli açık hale getiriyor. ABD, ikinci Minsk anlaşmasının şartlarını detekleklemek yerine Ukrayna'ya Donbas'taki iç savaşta çatışmacı bir yaklaşım konusunda arka çıktı; bu da Rusya ile savaşa yol açtı. Şimdi ise CNN Türk'e konuşan Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, adını anmadığı NATO üyelerinin Rusya'yı zayıflatmaya devam etmek için "savaşın devam etmesini" istediğini söylüyor.
Sonuç
ABD ve NATO müttefiklerinin şimdi ve gelecek aylarda nasıl davranacağı, Ukrayna'nın Afganistan, Irak, Libya, Somali, Suriye ve Yemen gibi yıllarca süren savaşlarda yok olup olmayacağı, bu savaşın Rusya, Ukrayna ve komşu ülke halklarına barış, güvenlik ve istikrar getiren diplomatik bir süreç yoluyla çabuk bitip bitmeyeceği konusunda belirleyici olacak.
ABD Ukrayna'da barışın yeniden tesis edilmesine yardımcı olmak istiyorsa diplomatik olarak barış görüşmelerini desteklemeli ve Ukraynalı müzakerecilerin Rusya ile bir barış anlaşması için gerekli olduğuna inandığı tavizleri destekleyeceğini müttefiki Ukrayna'ya açıkça belirtmeli.
Rusya ve Ukrayna, bu krizi çözmeye çalışmak için hangi arabulucu ile çalışmayı kabul ederse etsin, ABD'nin diplomatik sürece hem kamuoyu önünde hem de kapalı kapılar ardında tam ve kayıtsız destek sunması gerekiyor. ABD ayrıca Suriye'deki 2012 Annan planında olduğu gibi kendi hareketlerinin Ukrayna'daki barış sürecinin altını oymadığından emin olmalı.
ABD ve NATO liderlerinin Rusya'yı müzakere edilmiş bir barışı kabul etmeye teşvik etmek için atabileceği en kritik adımlardan biri de Rusya'nın çekilme anlaşmasına uyması halinde yaptırımları kaldırmaya söz vermesi olacak. Böyle bir taahhüt olmazsa, yaptırımlar Rusya karşısında bir manivela olarak tüm ahlaki ve fiili değerini hızla kaybedecek, sadece halkına, ailelerini doyurmak için yiyecek almaya artık parası yetmeyen yoksul insanlara karşı toplu bir cezalandırma şeklinden ibaret kalacak. NATO askeri ittifakının fiili lideri olarak ABD'nin bu konudaki pozisyonu büyük önem teşkil edecek.
Dolayısıyla, ABD'nin politika kararların Ukrayna'da yakın zamanda barış mı yoksa daha uzun ve kanlı bir savaş mı olacağı konusunda kritik bir etkisi olacak. ABD'li politika yapıcıların ve Ukrayna halkını önemseyen ABD'lilerin imtihanı ise ABD'nin politika seçimlerinin bu sonuçlardan muhtemelen hangisini beraberinde getireceğini sormak olacak. (MB-ND/SD)