Uğur Yaman 38 yaşında. Ankara’da yaşıyor. Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası’nda Genel Başkan.
10 Ekim’de Ankara’daki barış mitinginde gerçekleşen intihar saldırısında, iki bacağı ve sağ kolundan ağır yaralar aldı. Aylarca tedavi gördü. Şu anda aksayarak da olsa yürüyebiliyor.
“10 Ekim’de yoldaşlarım yanı başımdaydı, el eleydik” diyor, onların parçalanmış cesetlerinin gözünün önünden gitmediğini söylüyor. Ne de olsa “Yoldaşlık çok ağır bir hukuktur yani arkadaşlıktan, kardeşlikten bile daha ötededir…”
Ağır yaralar alsa da umudunu kaybetmediğini de söylüyor. Hastanede kendine gelir gelmez, ne olursa olsun barış mücadelesine destek vermeye devam edeceğine dair bir kez daha söz vermiş.
Söz Uğur Yaman’da;
"10 Ekim günü ambulansta kendime geldim ve yanımdakilerden beni evimin yanında olan hastaneye götürmelerini istedim. 12 gün boyunca hastanede kaldım, bacaklarımdan ve sağ kolumdan beş ameliyat geçirdim. Hastanede geçirdiğin 12. günün sonunda, tedavi sürecini ablamın ve ailemin yanında geçirmek için Yalova’ya gidip tedavimi iki ay boyunca Çınarcık ve Yalova devlet hastanesinde sürdürdüm. Burada iki ay kaldıktan sonra İstanbul’da bir ay kaldım ve sonrasında yurtdışına, Almanya’ya gittim eşimin yanına. Bu tedavi süreci benim için çok zordu. İki bacağım ve sağ kolum ciddi yaralanmıştı. Ve iki ayın sonunda tekerlekli sandalyeye geçebildim.
"Hastanede bulunduğum sıralarda ziyaretime gelen arkadaşlarım, dostlarım, yoldaşlarım kaybettiğim yoldaşlarımı söylüyorlardı bana. Ve çok zordu benim için onları kaybetmek ve hiçbir şey yapamamak…
"Olduğum yerde aylarca uzanmak benim için çok zordu açıkçası… Hiçbir zaman umudum kırılmadı. 10 Ekim de öyleydi benim için. 10 Ekim’de yoldaşlarım yanı başımdaydı, el eleydik. Halen parçalanmış vücutları gözlerimin önünde… Yoldaşlık çok ağır bir hukuktur yani arkadaşlıktan, kardeşlikten bile daha ötededir. Çünkü her şeyi paylaşıyorsunuz yoldaşlarınızla. Hastanede kendime geldiğimde, her ne olursa olsun bu barış mücadelesine, demokrasine mücadelesine, ezilen halkların mücadelesine destek olacağıma, tüm ayrı tutulanların yanında olacağıma dair bir kez daha söz verdim.
"Yaşananlardan sonra ailemin ve yoldaşlarımın yanımda olması beni bir nebze de olsa rahatlatıyordu. Tedavi süreci zamanla iyi sonuçlar vermeye ve kendimi daha iyi hissetmeye başladım. 10 Ekim’de kaybettiğim yoldaşlarım için Mart ayında tekrar Türkiye’ye, Ankara genel merkeze gelip, genel başkanlığa geldim. O zamanlar iki değnekle yürüyebiliyordum ve arkadaşlarımın desteğiyle genel başkanlığa devam ettim. Diyarbakır’da 13 yıl şube başkanlığı yaptım. Orada da çok katliamlar gördüm, olayların içine dahil oldum. Hiçbir zaman umudum kırılmadı.
"Barış mücadelesine devam ettik o gün döktükleri kan içinde kalan barışı tekrar yükseltmek için… Ama gönül isterdi ki 101 insan yaşamını yitirmesiydi, hiçbir şey olmasaydı. Herkes ders çıkarsın ve özellikle siyasi iktidar ders çıkarsın. 7 Haziran’dan 10 Ekim’e kadar savaş konsepti işlendi ve devam ediyor. Diyalog sürecinin bitirilip savaşa yönelmenin ne kadar acı faturalara neden olabileceklerini görsünler. Maalesef ki 10 Ekim’den böyle bir ders çıkarılamadı.
"Yakın zamana kadar hepimiz biliyoruz. Ben de Sur’a gittim, Cizre’ye gittim, Yüksekova’ya gittim, Nusaybin’de, Silopi’de birçok yerde 10 Ekim’de yaşadığımız acıların aynısını tekrardan yaşadık. Ve bu yaşananlar için barış talebimizi yükseltiyoruz. Kendi acımızı, kendi yaramızı saramadan her gün farklı acılarla uyanıyoruz.
"Şu anda genel başkanlığa devam ediyorum. Emek mücadelesinin yanında bizim tüzüğümüzde barış ve demokrasi mücadelesi veririz, diye yazılıdır. Emek mücadelesinde zor ve sıkıntılı süreç yaşamaktayız. 7 Haziran’dan sonra KESK’e yönelik çok ciddi anlamda bir baskı vardı zaten ama 15 Temmuz darbe girişiminden sonra FETÖ’yü tasfiye adı altında kendilerine muhalif olan bütün gruplara bütün sendikalara, siyasi partilere, televizyonlara, basına, aydınlara, yazarlara yani kendilerinden olmayan herkese karşı olmayanlara saldırılar başlattılar.
"Bu zor dönemde de ayaktayız biz bunlar için mücadele veriyoruz. Bu ülke özgürleşmeden, bu ülkenin insanları kendi diliyle, inancıyla, kültürüyle özgür yaşamadığı sürece bizler de emek mücadelesi veremeyeceğiz. Özellikle son süreçte daha çok demokrasi mücadelesi veriyoruz.
"Sağlık durumumla ilgili şu anda vücudumda boydan boya platin var. Aksayarak da olsa yürüyebiliyorum. Özellikle soğuk havalarda ciddi anlamda ağrılar ve sızılar oluyor. Avucumun içine baktığımda şarapnel parçası gözüküyor ve halen çıkarılamadı. Vücudumdan şarapnel parçaları çıkarılmasına rağmen belden aşağısında birçok şarapnel hala var ve yaşamaya öyle devam ediyoruz işte…
"Patlama anında, biz KESK kortejinin en sonundaydık. Yaklaşık 20 metre arkamızda HDP vardı. İlk bomba patladığında telefonla konuşuyordum ve arkamı döndüm, HDP kitlesinin içinde bombayı, dumanı gördüm.
"İkinci patlama zaten bizim BTS sendikamızın içinde patladı. Sanırım birkaç metre yan tarafımdaymış bombacı. Orada dediğim gibi bazı arkadaşlarımın bedenleri parçalanmıştı. Birkaç kişinin yüzünü seçebildim. Onları biliyordum ama bazı arkadaşlarımı gördüğümde gözleri açık olanlar vardı, sonra kapananlar vardı. İnsan o an öldüğünü düşünemiyor.
"Özellikle dördüncü günden sonra ısrarla televizyonun açılmasını istedim odamda. Birkaç arkadaşımı oradan öğrendim ama özellikle 25 yıldan beridir aynı evi paylaştığım arkadaşlarımın, yoldaşlarımın akıbetini televizyondan öğrenmek istemedim ve kapattırdım. Daha sonrasında ziyaretime gelen arkadaşlarımdan söyledi Rıdvan’ın, Yılmaz’ın ve Gülhan’ın öldüğünü… Ama zaten anlamıştım, Rıdvan, Yılmaz, Gülhan işte yıllardır beraberdik, sağ olsalardı illaki bir iletişim kurardık, gelirlerdi ya da başka hastaneden bana bir mesaj iletirlerdi. Umudum vardı ama bir hafta içinde öldüklerini öğrendim…
"Ağır bir kayıp verdik sendika olarak. Ben arkadaşlarımın mezar toprağını cam kavanoza koyup kolye yaptım. Sürekli boyumda taşıyorum bir daha unutmamak için. Unutmayacağım. Hani bir sloganımız vardır unutmadık, unutturmayacağız diye, ne pahasına olursa olsun bunun hesabını bizler soracağız.
"Son bir şey daha söylemek istiyorum. Bugünlerde biraz daha anlamlı olacak tabii. Bizi yerimizden edebilirler, işimizi elimizden alabilirler, içeri atabilirler, böyle bedenlerimizi de parçalayabilirler ama şunu bilmeleri gerekir ki ne yaparlarsa yapsınlar bizi hiçbir zaman teslim alamayacaklar, en azından onlara teslim olmayacağız." (OÜ/ÇT)
10 EKİM KATLİAMI'NIN 1. YILI RÖPORTAJLARI
Ümran Tekdal: Üsküdar'dan 35 Kişi Gittik, 7 Arkadaşımı Arkada Bıraktım
Uğur Yaman: O Gün Döktükleri Kan İçinde Kalan Barışı Tekrar Yükseltmek İçin...
Gökhan Yaralı: Barış İçin Gittim; Yine Giderim
Meliha Sayan: Babam Herhangi Bir Şekilde Ölmedi, Katledildi
10 Ekim Katliamı'nda öldürülenlerin isimleri |
Abdülkadir Uyan, Metin Kürklü, Gökhan Akman, Orhan Işıktaş, Gülhan Karlı Elmascan, Yılmaz Elmascan, Nevzat Sayan, Bilgen Parlak, Hacı Kıvrak, Rıdvan Akgül, Rıdvan Akgül, Hacı Mehmet Şah Esin, Gökmen Dalmaç, Elif Kanlıoğlu, Hakan Dursun Akalın, Ercan Adsız, Ayşe Deniz, Berna Koç, Fatma Esen, Gülbahar Aydeniz, Eren Akın, Canberk Bakış, Tayfun Benol, Nizamettin Bağcı, Kasım Otur, Başak Sidar Çevik, Nilgün Çevik, Resul Yanar, Mehmet Ali Kılıç, Tekin Arslan, Sezen Vurmaz, Dilaver Karharman, Onur Tan, Umut Tan, Sarıgül Tüylü, Dilan Sarıkaya, Ali Kitapçı, İsmail Kızılçay, Muhammet Demir, Korkmaz Tedik, Veysel Atılgan, İbrahim Atılgan, Emine Ercan, Kübra Meltem Mollaoğlu, Meryem Bulut, Seyhan Yaylagül, Ebru Mavi, Ali Deniz Uzatmaz, Ziya Saygın, Vahdettin Özgan, Cemal Avşar, Ahmet Katurlu, Selim Örs, Azize Onat, Dicle Deli, Güney Doğan, Binali Korkmaz, Mehmet Zakir Karabulut, Leyla Çiçek, Metin Peşman, Mesut Mak, Adil Gür, Gökhan Gökbönü, Şebnem Yurtman, Osman Turan Bozacı, İdil Güneyi, Abdullah Erol, Mehmet Hayta, Özver Gökhan Arpaçay, Şirin Kılıçalp, Uygar Coşgun, Ahmed Alkhadi, Nurullah Erdoğan, Gözde Arslan, Aycan Kaya, Yunus Delice, Sevgi Öztekin, Mehmet Tevfik Dalgıç, Sevim Şinik, Emin Aydemir, Fatma Karabulut, Ramazan Tunç, Erol Ekici, Feyyat Deniz, Necla Duran, Osman Ervasa, Ramazan Çalışkan, Vedat Erkan, Abdülbari Şenci, Niyazi Büyüksütçü, Gazi Güray, Sabri Elmas, Erhan Avcı, Ümit Seylan, Serdar Ben, Nevzat Özbilgi, Hasan Baykara, Fatma Batur, Bedriye Batur, Ata Önder Atabay. |
İddianame: Sorumlu IŞİD |
Saldırıyla ilgili iddianame 13 Temmuz 2016’da kabul edildi. 36 kişi hakkında dava açan savcılığın iddianamesinde, saldırı talimatını, İslam Devleti (IŞİD) Türkiye sorumlusu İlhami Balı'nın verdiği ifade edildi. İddianamede, Suruç saldırısını da aynı kişilerin organize ettiği belirtildi. İddianamede, Balı'nın da aralarında bulunduğu 14 sanık hakkında “birden çok kasten öldürme” suçundan 100'er kez ağırlaştırılmış müebbet, “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan birer kez ağırlaştırılmış müebbet ile kasten öldürmeye teşebbüs etmek suçlarından 5 bin 83 yıldan 7 bin 820 yıla kadar hapis cezaları istendi. (AS) * Ölenlerin aileleri ve yaralılarla ilgili hukuki durum hakkında bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. |