Uçan Süpürge ekibi, Uluslararası Fajr Film Festivali'nin davetlisi olarak İran'a gitti.
Uçan Süpürge ekibi, 1-11 Şubat tarihleri arasında gerçekleştirilen 30. Uluslararası Fajr Film Festivali'nin davetlisi olarak İran'da.
İran Kültür Bakanlığı'nın desteği ve Tahran Belediyesi, Görsel Medya Enstitüsü ile Farabi Sinema Vakfı'nın işbirliğinde gerçekleştirilen Fajr Film Festivali, bu yıl 30. yaşını kutlarken, festival kapsamında düzenlenen ve Ortadoğu'nun en büyük film marketi olma iddiasıyla yola çıkan İran Uluslararası Film ve Televizyon Programları Marketi de 15. kez sinema profesyonellerini buluşturuyor.
Uçan Süpürge'den Halime Güner ve Özlem Kınal, izlenimlerini yazdı:
İran'da Kültür-Sanat Kampüsü'nde festival yapmak!
Uluslararası Fajr Film Festivali, İran'ın en önemli simgelerinden biri olan ve herhangi bir kongre merkezi olmaktan öte sanat galerileri, sinema ve konferans salonları ile 'kültür-sanat kampüsü' olarak hizmet veren Milad Tower Convention Center'da düzenleniyor.
35mm formatında film gösterimlerinin yapıldığı sinema salonları, uluslararası konferanslara uygun teknik altyapıya sahip çok amaçlı salonlar, basın mensuplarına ayrılmış basın odaları, canlı televizyon yayınlarının gerçekleştirildiği basın standları, film markete katılan firmaların kiosklarının yer aldığı özel bölümler, sergi alanları, konukların birbirleriyle tanışarak birlikte vakit geçirmelerine olanak sağlayan mini kafeleri ve restoranıyla tam teşekküllü bir kültür-sanat kampüsü ile karşı karşıyaydık. Böyle bir manzarayla karşılaşmayı beklemiyorduk doğrusu. Darısı Ankara'nın başına diyoruz!
Film Market
Bu yıl 15. kez düzenlenen Film Market, İran'daki 40 film şirketinden 160; 80 yabancı organizasyondan ise 200 temsilci olmak üzere toplam 360 konuk ağırladı. Festivalin toplam konuk sayısı ise 600 civarındaydı.
Festivalin Uluslararası İlişkiler Direktörü Amir Esfandiari, ilk yıldan bu yana amaçlarının İran Film Market'ini bölgenin en önemli ve en büyük platformu haline getirmek olduğunu, yıllar içinde bu hedeflerinin de ötesinde sadece bölgenin değil Asya kıtasının da en önemli film marketi olmayı başardıklarını kaydediyor.
Ulusal ve uluslararası basının yoğun ilgi gösterdiği festival; film gösterimleri ve söyleşiler, uluslararası konferanslar, afiş ve fotoğraf sergileri, festival mekanına kurulan basın noktalarından yapılan canlı yayınlar ile yapımcı ve dağıtımcı firmalar, festival organizatörleri, yönetmen, oyuncu ve sinema yazarlarını buluşturan önemli bir iletişim platformuna dönüştü bu bir hafta boyunca.
Festival programı
63 ülkenin 151 film ile temsil edildiği festival programında; Uluslararası filmlerin yarıştığı World Panorama, Asya ülkelerinden filmlerin yarıştığı Eastern Vista ve Müslüman Ülkelerden filmlerin yarıştığı Cinema of Salvation adlı üç ana yarışmalı bölüm bulunuyor.
Programın diğer bölümleri ise şöyle; dünya festivallerinde boy gösteren; Bir Zamanlar Anadolu'da (Nuri bilge Ceylan), Elena (Andrei Zvyagintsev), The Kid With A Bike (Dardenne Brothers), The Tree of Life (Terrence Malick), The Turin Horse (Bela Tarr) gibi ödüllü filmlerin yer aldığı 'Festival of Festivals'; aralarında usta yönetmen Martin Scorsese'nin sinema tarihine saygı duruşu olarak nitelenen Hugo'nun da yer aldığı beş filmden oluşan '3D Filmler' bölümü (bu bölümün en önemli özelliği İranlı sinemaseverlere ilk kez üç boyutlu film izleme olanağı sunuyor olması); Alfonso Cuaron, Kurt Wimmer, Michael Haneke, Paul Haggis, Quentin Tarantino, Volker Schlondorff, Mel Gibson gibi tanınmış yönetmenlerin filmlerinden oluşan 'Special Show Cinema'; aralarında tüm festival programında yer alan iki kadın yönetmenden biri olan Rakhshan Bani Etemad'ın da filminin yer aldığı uzun metraj belgesellerin yarıştığı 'Cinema Verite'; 2011-2012 yapımı İran filmlerinin yer aldığı 'Mirror of Iranian Cinema'; festival programındaki diğer kadın yönetmen Maneli Shojaee Fard'ın filmi Migraine'nin de yer aldığı, ilk filmlerin yarıştığı 'A New Outlook' ve Türkiyeli sinemaseverlerin de yakından tanıdığı Niki Karimi ve Leila Hatami'nin oyunculuklarıyla göz doldurdukları filmlerinin yer aldığı yarışmalı bölüm 'Contending of Symorgh'.
Yarışmalı bölümlerin ödülleri 6 Şubat Pazartesi akşamı Vahdat Hall'da düzenlenecek olan Kapanış Töreni'nde sahiplerine verilecek.
Festival kapsamında, İran filmlerinin afişleri ve film karelerinden derlenen fotoğraflardan oluşan sergi ile 'işgal hareketi'ni (occupy movement) belgeleyen fotoğraf ve posterlerden oluşan iki ayrı sergi yer alıyordu. Yarışmalı bölümlerde yer alan filmler için yapılan özel basın gösterimleri, festival mekanından canlı televizyon yayınları, film gösterimlerinin ardından gerçekleştirilen yönetmen söyleşileri, '2. Uluslararası Hollywoodizm ve Sinema Konferansı' ile 'İnsan, Sinema ve Farkındalık Konferansı' festivalin dikkat çeken etkinlikleriydi.
Kadınlar nerede?
Güçlü teknik alt yapısı, program zenginliği, bölgeden ve dünyadan yüzlerce konuk, yüzlerce film, uluslararası film market ve hayranlık uyandıran festival mekanına rağmen, Fajr Film Festivali'nin çok önemli bir eksiği vardı; Kadınlar! İran'ın en önemli yönetmenlerinden Rakhshan Bani Etemad'ın ne yazık ki tek bir belgeselini görmek, geçtiğimiz yıl 14.Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali'ne konuk ettiğimiz Tahmineh Milani'nin hiç bir filmini görememiş olmak üzücüydü.
Yanısıra, festivalin yönetici kadrosunda hiç kadın olmadığını, festival ekibindeki kadınlara sekreterya, konuk ağırlama ve yemek organizasyonları gibi görevler 'uygun görüldüğünü' farkettik.
Program bölümlerinde yer alan seçim komiteleri ve jüri üyelerinin dağılımlarında da benzer bir tablo ile karşılaştık; 44 üyenin sadece yedisi kadındı. Programda yer alan 151 filmden sadece ikisinin yönetmeninin kadın olması ise festivaldeki cinsiyet eşitsizliğini gözler önüne seriyor.
Tek tek sayma şansımız olmadı ama hafta boyunca gözlemlediğimiz kadarıyla aynı eşitsizlik konuk sayısında da görülüyordu. Festivalde izlediğimiz filmlerde kadınların kamusal alanda 'özne' olarak temsili yerine özel alanda nesneleştirilmeleri konusunda bir oran vermeye bilmiyoruz gerek var mı!
Elbette bu eşitsizlik hali sadece Fajr Film Festivali'ne özgü bir durum değil. Türkiye başta olmak üzere dünyanın neresine gidersek gidelim toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunda benzer oranlarla karşılaşacağımızı biliyoruz. Dileğimiz; sinema gibi güçlü bir sanatın ve sinema endüstrisinin bütün bu eşitsizlikleri, ayrımcılıkları, sansürü, yasakları pekiştirmek ve yeniden üretmek yerine daha eşit, daha özgür, daha muhalif sanat üretimlerine olanak vermesi ve en önemlisi barış mesajlarının sadece afişlere hapsedilmemesi.
İran sokaklarındaki kadınlar
Festivaldeki bu eşitsizliğin umutsuzluğunu biraz olsun sokaklarda gördüğümüz kadınlarla giderdik. Festivalde göremediğimiz kadınlar Tahran sokaklarındaydı; taksi şoförü kadınlar, kara buza aldırmadan çarşı pazar dolaşanlar, kafelerde buluşan, sanat galerilerini gezen, sinemaya giden kadınlar.
Bir kez daha gördük ki kadınlar üzerinden yürütülen sessiz-sözsüz kılma, özel alana hapsetme, kılık kıyafet üzerinden beden kontrolü gibi siyasi saltoların ne orada ne burada ne de başka bir yerde farklı uygulamaları yok. Hepsi aynı ve sadece büyük bir oyunun parçası, hangimizin 'ataerki' daha güçlü oyununun! (HG/ÖK/ÇT)